Sezonu İzmir'de bir basketbol maçında açmak. Seneler önce aklıma bile gelmezdi. Niye gittik, ne için bu kadar yorulduk? Dışarıdan bakan adama açıklaması zor. O yüzden anlatmaya gerek yok.
Hangi maçın iyi olacağını, hangi maçın kötü geçeceğini maç öncesinden bilemiyorsun. Bazen öyle maçlar oluyor ki, insanın gidesi gelmez, izlemek istemez. Sadece adından kaybeder ama "efsane maçlar" sınıfına girer beklenmedik bir şekilde. Sami Yen'de çok yaşamıştık zamanında bu tip duyguları. Bu maç öyle bir maç değil tani ki. Ama yine de beklenenden güzeldi. Bir derbiden, Galatasaray-Fenerbahçe maçından, kötü bir şey beklemek belki de bizim hatamız. Ama yine de, amacına ulaşmış, kendini yormak istemeyen, en büyük korkusu sakatlık olan iki takımın sezon öncesi oynadıkları maçın tatmin edeceğini tahmin edemezdik.
Sezon sonuna yakışan bir maç oldu. Derbiye yakıştı. Kazanan taraftar bakınca, olumlu şeyleri söylemek daha da mümkün. Alınan haz daha fazla. Domercant ve Gordon'un olmayışına rağmen, büyük oyuncu Hawkins'in varlığını görmek, sezon öncesinde rahatlık verici. Engin Atsür'ün kırılma anlarında alacağı rolü gördük. Cenk Akyol da skor anlamında çok verimli olmasa da, saha içinde duruşunu değiştirmiş daha olgun bir oyuncu olarak çıktı karşımıza. Bunlar güzel şeyler. Macvan ve Boniface'e değinmiyorum bile.
Ve genel olarak, son 2 seneden daha farklı bir takım var sahada. Amaç iki takımı, iki kadroyu, iki hocayı, iki oyun anlayışını kıyaslamak değil ama ortada alışılmışın dışında bir basketbol var. Daha hızlı ve daha tempolu oynuyoruz. Üstelik sezon başı olmasına rağmen. Domercant ve Gordon olmasa bile kilit anlarda sazı eline alacak, doğaçlama işler yapabilecek oyunculara sahibiz ki, geçen sene en büyük sıkıntıyı bu konuda yaşadığımızı düşünüyorum. Olin, Antalya tarzı takımlara yenilmemizin sebebi de buydu. Tabi bu tempoyu ortaya koyarsak, CSKA, Olympiakos gibi takımları da yenmek zor olacak. Ama bu sene onlarla da oynamayacağız.
Fenerbahçe açısında bakınca, yenilmelerine rağmen rahatsız bir durum olduğunu düşünmüyorum. Andersen'den az faydalandılar, Batiste'ten hiç faydalanmadılar. Sezon başında beri ilk defa bu kadar sert bir maç oynadılar. Son 5 dakikaya kadar da altından kalktılar. Yeni kurulan bir takım için, belki de en kötüsü bir derbi yenilgisiyle sezona başlamak olur. Mental olarak hafif bir yara almışlardır. Onun dışında sahada yaptıkları negatif işlerin sayısı az gibiydi.
Tribünlere gelirsek; bokunu çıkarttılar. Pianigiani maçtan sonra, ilk defa karşılaştığı bu atmosfer için "tutkulu" demekle yetinse de Ataman, baya sinirliydi. Kendi taraftarları yüzünden maç öncesi ısınamadıklarını ve bu yüzden maça kötü başladıklarını söyledi ki, kesin haklıydı. Evet, ben de derbilerin atmosferinin farklı olduğunu düşünüyorum. Gerginliği severim. Ama bunun için bir neden olması lazım. Sezon başında oynanan amaçsız sayılabilecek bir maçta bu kadar torpil atılmasına gerek yoktu. Sahadaki oyunun durmasını gerektirecek bir durum yoktu. Sezonun ilk dakikasından buna başlamak; oyuna, takıma, sporculara ve maçı izlemeye gelenlere saygısızlık.
Tribün genelinde, Fenerbahçe daha az olmasına rağmen daha organizeydi. En azından maça öyle başladı. Fakat, ikinci yarıda üstünlüğü nedense Galatasaray'a bıraktılar. Oysa, öndelerdi ve takımları da iyi sayılırdı. Galatasaray koreografisi ve "Doğru mu Samet" pankartıyla tebessümü oluşturdu. İlkan da baya küfür yedi bu arada.
Ufak olarak İzmir'den bahsedersek; dünyanın en güzel şehri senelerce bizi yediler, insanlar orada mutlu yaşıyorlar dediler; koca şehirde bir kişinin suratı gülmez mi? Muhteşem havası, iç ısıtan güneşi ve deniz kokusu olmasa Ankara kadar karamsar bir şehir olacakmış. Belki gezmek değil de yaşamak lazım. O da olursa Bostanlı'da olur, gibi, sanki... "İzmir kızları" da şehir efsanesinden ibaretmiş... sbt
2 yorum:
Hawkins özel bir oyuncu. Şükür ki bolca izleyeceğiz.
izmir'in kızları büyük yalan.
17
Yorum Gönder