Futbolda işler iyi gittiği zaman herşey tozpembe görünür. Fenerbahçe ligde liderken ve şampiyonlar liginde yıllardır beklenen çıkışını yakalamışken denk geldi Aziz Yıldırım'ın başkanlıktaki 10.yıldönümü. Bu durum medyada 10 yıldır devamlı olarak üzerine tuğla koyan yönetim şeklinde yer aldı. Benim de aslında en çok katılmadığım durum bu. Mevzu stadsa, tesisse, boksörlerin iyi şartlarda çalışmasıysa, olimpik havuzsa evet. 10 yıldır olağanüstü işler yaptı Aziz Yıldırım ve sivri söylemleri ile sportif başarısızlığına rağmen sırf bu sebeplerden dolayı bile benim için her zaman büyük başkandır, bu ayrı.
***
Ama geriye dönüp baktığımızda Fenerbahçe'de çok ciddi biçimde görülen zihniyet değişiminin öncüsünü yönetim olarak görmüyorum. Metin Aşık ve Güven Sazak döneminde futbolcu değirmeni olan istikrarsızlık abidesi Fenerbahçe'den, yapılan tek transferin Appiah olduğu döneme gelirken yönetim medyada yer aldığı kadar aslan payına sahip değildi.
***
2003 yılını kulüp tarihinde bir milat olarak kabul ediyorum. Bundan önceki koskoca 5,5 Aziz Yıldırım'lı senede sportif alanda Mustafa Denizli ile gelen tarihi şampiyonluk haricinde koca bir hiçti Yıldırım'ın performansı. 2003'te Daum geldi, ümit milli takımın çekirdek kadrosu transfer edildi, Tuncay Fenerbahçe ile büyüdü, Van Hooijdonk gibi hem futbolculuğu hem adamlığı 10 numara olan biri transfer edildi ve kurulan bu istikrarlı yapı Fenerbahçe'nin son 5 yılda 3 şampiyonluk almasına, şampiyonluğun verildiği iki yılın ikisinde de 34. haftaya şampiyonluk şansını taşıyarak girmesine neden oldu ki birinde şampiyonluk kendi elindeydi. Kaydadeğer en önemli gelişme ise kuşkusuz bu yıl yakalanan çeyrek finaldi. Kurulum yönetimin hamlesiydi ama 2002-2003 sezonu bitirildiğinde artık Ortega transferi dahil yapılacak hata kalmamıştı. Mecburen doğruları yapmaya başladı desek yeridir.
***
Daum o dönem için doğru sayılabilecek bir transferdi, Van Hooijdonk Fenerbahçe tarihinin en iyi transferiydi, alınan gençlerle de rekabetçi bir takım oluşturuldu. Bu noktada yönetime hakkını teslim etmek lazım. Ama süreçte önemli hataların sebep olduğu krizler de yaşandı ki bence ilk büyük hata Anelka transferiydi. Şampiyonlar Ligi'nde 3 maçta hiç gol yemeyip kalan 3 maçta ki bu üç maç ciddi rakiplerin mutlak kazanması gereken önemli sınavlardı, 13 gol yenmesi takımın savunma zaafiyetini açıkça gösteriyordu. Böyle bir ortamda Anelka'nın transferi, attığı kritik gollere ve takım oyuncusu olmasına rağmen Luciano gibi savunma özürlü bir stoperle yola devam edilmesine neden oldu. Bu kritik hata 2003-2008 dönemindeki başarılı periyodda taraftarın ilk kez homurdanmaya başladığı Real Zaragoza elenişine neden oldu. O yıl Fenerbahçe tarihinin en büyük fırsatlarından birini tepti, zira UEFA Kupası'nı CSKA Moskova gibi yetenekli oyunculardan kurulu olan ama deneyimsiz bir takım kazandı. Taraftar da burada ortaya çıktı diyebilirim. Kimse haftaiçi alınan Zaragoza mağlubiyetinden sonra haftasonu zavallı Kayseri'ye atılan 7 gole inanmadı. Zaragoza maçında kulübede sinen Daum'un Kayseri'ye atılan gollerde yaptığı sevinç gösterisi tepkilere neden oldu. Taraftar Daum'un yeterisizliğini daha Avrupa'daki ilk deneyiminde anladı çünkü bu takımla daha iyisi mümkündü. Bu takım ne Manchester'dan 6 yiyecek ne de Zaragoza'ya elenecek seviyedeydi.
***
Taraftarın bu homurdanmalarına yönetim sessizdi çünkü takım ligde iyi gidiyordu. O dönem lig şampiyonluğunun kendileri için yegane başarı olmayacağını ispat edecek hiçbir girişimi olmadı Fenerbahçe yönetiminin. Ezeli rakip de ligde geride kalınca herşey sütlimandı. E taraftar neden mi homurdanıyordu? 2000 mayısından sonra hiçbir yerel başarı tatmin edemezdi ki Fenerbahçe tarraftarını...
***
Fenerbahçe taraftarı iki yıl üstüste gelen şampiyonluğa rağmen, yapılan transferlere harcanan paralara rağmen Avrupa'da bir türlü gelmeyen başarının sorumlusu olarak Daum'u görüyordu ve bu noktada yönetimle ayrılıyordu. Bu bana göre, en azından benim şahit olduğum Fenerbahçe tarihinde bir ilkti, taraftarın gerçekten zihniyet değiştirmeye başladığının, tek başarının şampiyon olmak veya her sene coşkuyla kutlanmasına rağmen Galatasaray'ı yenmek olmadığının anlaşılmasıydı.
***
Orta alandaki yetersizlik Appiah ile giderildi yeni sezonda. Savunma ise halen yetersizdi. Aslında yetersiz olan Fenerbahçe'nin düzgün takım savunması yapamamasıydı. Stoperin Luciano, sol bekin Ümit Özat iken de belli bir standardı tutturabilirsin ama Daum bu sorunu çözmek için hiç çabalamadı. Hesap vermek zorunda olduğu kişiler için lig şampiyonluğu yeterliydi nasılsa. Elindeki takımda sıkışan maçları kah kornerle, kah frikikle, kah olmayacak bir asistle açan Alex gibi virtüöz vardı.
***
Şampiyonlar Ligi'nde ise grubu zordu Fenerbahçe'nin. Bu sefer deplasmanda bile üstün oynayarak yendiği Sparta Prag yoktu grupta. Üçüncü torbadan gelen takım Schalke idi. Appiah, Anelka ve zaman zaman Alex'in çabaları ile alınan 4 puan ve grup sonunculuğu en azından benim için beklenen birşeydi. Bu dönemde ayrıca yabancı sınırlaması tartışılır oldu. Ama bana kalırsa Daum'un kadrosu hiç de kötü değildi. Anelka, Nobre ve sağlam bir Appiah vardı elinde. Öte yandan grup maçları esnasında yönetimin ve teknik heyetin avrupa kupası maçlarına yaklaşımı ile lige ve derbilere yaklaşımı en çok bu yılda ortaya çıktı yani Aziz Yıldırım'ın 8.yılında. Hafta içinde Milan karşısında Kadıköy'de perişanları oynayan Fenerbahçe, haftasonunda çok üstün bir oyunla, orta alanın hemen her yerinde basarak Galatasaray'ı Ali Sami Yen'de 1-0 yenmişti.
***
Ligde aksaklıklar ortaya çıkmadığı sürece Avrupa'da görünen kel rahatsız etmiyordu yönetimi. O aksaklık 14 Mayıs 2006 günü bir bahar akşamı yaşandı ve 2003'ten beri devam ettiği söylenen istikrarlı Aziz Yıldırım yönetimi bu süreçteki ilk olağanüstü durumla karşı karşıya kaldı. Kriz iyi yönetilemedi, başkan istifa etti, üstüne bir de geri döndü ve Fenerbahçe bir an önce ayağa kalkması gereken bu dönemde altın değerinde 2 ay kaybetti ve bu kayıp Dinamo Kiev gibi vasat bir takıma elenerek şampiyonlar ligine girememeye maloldu.
***
Yönetim dağılmışken, teknik direktör belli değilken, gidedek kalacak belli değilken, 14-21 mayıs haftasında kombine sırasına girip sükûnetini koruyanlar, zihniyet değişiminin her zaman yönetenler tarafından empoze edilmeyeceğinin, bazen bilinçsiz kitlelerin de kabuk değişiminde etkili olabileceğinin göstergesiydi. 15 mayıs günü kombine sırasına girmek, 5 yedikten sonra gerzek bir refleksle forma giymekten çok daha bilinçli ve ciddi bir destektir, ayrıca maddi boyutu da düşünürsek bir yatırımdır.
***
Stoper mevkiinde 3 yıldır sırıtan eksiklere rağmen doğru bir hamle ile daha 2005 yazında Appiah gibi mantıklı bir transfer yapılmışken, bir sene sonra yani Aziz Yıldırım yönetiminin 9.yılında, transferin bitimine bir kaç gün kala 4 tane yabancı transferinin yapılması, yaz aylarındaki berbat kriz yönetiminin taçlandırılması olmuştu adeta.
***
Bu dönemde Zico ile devam ediliyordu yola.
Nasıl ki 2003 yılı 100 yıllık kulüp tarihinde bir milatsa, ama yönetimin zoruyla ama kendi kendine yaptığı sistem değişikliği ile ekim 2006'daki Newcastle maçına bu yıl ki çeyrek finalin temeli olan 4-4-1-1 ile çıkılması da bana göre ikinci milattı. Fenerbahçe bu tarihten sonra oynadığı hiçbir Avrupa kupası maçında rakibinden daha kötü oynamadı, ezilmedi, başabaş mücadele etti.
***
Taktik yetersizliği yüzünden eleştirilen Zico, dahi denilen Daum gibi hatalar yapmadı bundan sonra, ne bileyim Manchester United maçına üçlü defans ile çıkmadı mesela, veya Zaragoza maçında orta alanda tek başına Selçuk'u bırakıp taraftara yuhalatmadı, 0-0 giden Lyon maçında orta alandan Deniz'i çıkartıp oyuna Mehmet Yozgatlı'yı alarak orta alanı ve maçı rakibe de vermedi. Çok daha standarttı, durağandı ama beyefendiydi. Hiçbir maçta oyuncularını suçlamadı. Kurduğu inanılmaz insan ilişkileri sayesinde, büyük bir acı yaşayan Deniz'i üstelik istikrar abidesi Aurelio'yu kesmeye varacak kadar sahiplendi.
Ama sezon sonunda şampiyonluk gelmeseydi Zico ile yollar ayrılırdı. Gerçi Zico da o dönem çok güven vermiyordu. Az Alkmaar maçının göz göre göre gitmesi tamamen onun hatasıydı bana göre.
***
2007-2008 sezonu ise Zico Ve Fenerbahçe'nin sezonu oldu. Ben dahil kimsenin faydalı olamayacağını düşündüğü Deivid'i adeta yeniden yarattı. Küçük maçların büyük oyuncusu Alex sorumluluk alan biri haline geldi ki bu noktada ona kaptanlığı veren yönetime de topu atmak lazım. Gerçi Tuncay'ın, Ümit'in ve Rüştü'nün aynı anda takımdan ayrılması onlara farklı bir seçenek de bırakmamıştı.
***
Geçen sene oynanan avrupa kupası maçlarında yakalanan tempo ve olumlu futbol bu sene Appiah'ın katkısızlığına rağmen Deivid'in, büyük bir sükse ile transfer edilen Roberto Carlos'un ve bence sezonun en iyi transferi ve yılın oyuncusu Gökhan Gönül'ün katılımıyla mucizevi bir çeyrek final getirdi Fenerbahçe'ye. Mucizevi çünkü kimse beklemiyordu. Hele hele Sevilla maçının ilk 10 dakikasından sonra hiç kimse. Zico'nun takıma kazandırdığı belki de en önemli şey ise kimlikti. Skor ne olursa olsun, demoralize olmayan, sakinliğini kaybetmeyen başını dik tutan bu takımın kurucusuydu Zico.
***
Değişti, olgunlaştı, zihniyet değiştirdi denen yönetim ise bir şampiyonluk gitti diye bu Zico ile hala sözleşme yenilemedi. Tamam arkasında mutlaka maddi manevi sebepler vardır ama aynı yönetim şampiyon olsak bu işi bu kadar uzatır mıydı? Taraftar ise hep aynı. Zico ile devam edilmesinden yana çoğunluk. Çok kötü oynanıp üstelik Galatasaray'a kaybedilen bir lig finali ve kaybedilen şampiyonluğa rağmen. 23bin küsur kombineden bahsediliyor ki cidden korkunç bir rakam. Avrupa'da bu rakam normal olabilir ama Türkiye'de olağanüstü bir katılım.
***
Yönetim ise hatalar yapmaya devam ediyor. Emre'nin bu sayfa kadar temiz altın gibi bir kalbi ve efendi bir kişiliği olsa bile müzmin sakatlığı ve telaffuz edilen yıllık 3,5 milyon euro gibi bir rakam hatanın boyutunu gösteriyor. Emre bundan sonra hiç sakatlık yaşamaz ki temennim o yönde ve muhteşem oynasa bile bu durum mevcut şartlar altında yapılan transferin yanlış, ödenen bedelin çok olduğunu değiştirmez. Basında geçen bir diğer isim ise, daha geçen hafta tek forvetli düzende neler yapamayacağını gösteren Nihat Kahveci. Fenerbahçe ise tek forvetli bir oyun formatına sahip.
Zico mu? Emre transfer edilirken ona soruldu mu bilmiyorum. Hani teknik direktöre soruluyor ya transferler artık...
"Kimse haftaiçi alınan Zaragoza mağlubiyetinden sonra haftasonu zavallı Kayseri'ye atılan 7 gole inanmadı. Zaragoza maçında kulübede sinen Daum'un Kayseri'ye atılan gollerde yaptığı sevinç gösterisi tepkilere neden oldu. Taraftar Daum'un yeterisizliğini daha Avrupa'daki ilk deneyiminde anladı çünkü bu takımla daha iyisi mümkündü. Bu takım ne Manchester'dan 6 yiyecek ne de Zaragoza'ya elenecek seviyedeydi."
YanıtlaSilYazının benim adıma en can alıcı kısmı, şu yukarıdaki bölümdür. Daum'u eleştirdiğim yıllarda, onu savunan kişiler sürekli olarak kendi sahamızda rakiplerimize karşı olan üstünlüğümüzden bahsediyordu.Bu bana kalırsa çapsızlıkla yahut çapı küçültmekle alakalı bir durum. O sezonki kadro doğru yönetilse UEFA'yı alabilecek durumdaydı hakkaten de..üzücü bir durum.
Güzel yazı olmuş..Uzun olan, araştırma yazısı kıvamındaki yazıları seviyorum..eline sağlık