Dün bir derbi daha yaşadık. Galatasaray 4-2 yendi Beşiktaş'ı.Bilet sorunu nedeniyle maçı arkadaşlarımla televziyondan izledim. İki sene öncesine kadar Sami Yen'deki her maça elindeki kombinelerle giden 4 kişi bir evin salonuna hapsolmuştuk. Bize eşlik eden bir de Fenerbahçeli dostumuz vardı. Bu derbi ekran başındaydık tadını tam alamadık ama canımız sağolsun.Şimdi herkes sabah-akşam maçın analizini yapar,hakem konuşur. Ben hiç girmek istemiyorum buna.Ben daha farklı birşey yazmak istiyorum.
Bizim kuşak için derbiler doksanlarda başlar. Ondan öncesini hiç hatırlamayız. Benim tam anlamıyla hatırladığım ilk sezon 1992-93tür. Ondan önce oynanmış olan maçlar hayal meyal aklımda.Eski maçları hatırlayınca 21.yüzyıl derbileri ile 90ların daha farklı olduğunu zannediyorum.Belki bizim çocukluk-gençlik farklılığımızdan böyle hissediyorum,bilemiyorum.O iki dönemi ayıran sezon da, burada sıkça "efsane" diye adlandırdığımız 2000-2001 sezonudur bence. Peki bu ayrımı neye dayanarak yapıyorum?
Aslında tam somut bir cevap veremem. Ben de bu sabahtan beri düşünüyorum bunun cevabını. Yani farklar ortada, ama sebepler belirsiz. İyi bir inceleme yapmak lazım. Farklara dönelim hemen. O derbiler daha gollüydü öncelikle.Özellikle 2-2 ve 3-2 biten çok derbi hatırlarım.Ve çoğu derbide hava yağmurlu, saha çamurlu olurdu. Hırslı topçular birbirine sert girer. Kartlar çıkar. Formaların renkleri belli olmaz maçın sonunda. Yıldız topçular bütün bir sezon yatsa bile bu maçta sahneye çıkar. Atkinson, Amokachi gibi yabancılar hala derbiler sayesinde hatırlanır.
Tribünler muazzam olur. Her ne kadar o yıllarda yaş haddinden maçlara gidemesek de, ekrandan anlıyorduk. Üstelik Türk tribün tarihi için yeni bir dönemdir. Derbilerde tribünlerin yarı yarıya olma dönemi son bulmuştur. Belki de bu sebepten, dışarda kapalıyı kapma mücadelesi olmadığı için stadyum içinde tam randımanla oynar tribünler. Ama o zaman da bu yıllardaki sönüklüğün nedeni akla takılabilir.
Şimdiki derbiler daha az tempolu,daha yavaş, az gollü,topçu kavgası,gerginliği olmadan geçiyor.Bu farkın nedenleri için üç tane tezim var acaba hangisi doğrudur ya da doğru mudur, çok düşünmekteyim.
Öncelikli faktör TSYD Kupası. Bu turnuvayı sonlandıran insan bunu cevabını ahirette versin. Bir gelenek sonlandı. Neyse, dönelim konuya. O yıllarda 3 büyük TSYD oynayarak sezonu açardı. Kimi yenilir,hezimet yaşar, kimi sezona kupayla başlardı. Yenilen camialar takımdan hesap sormaya hazırlanırken 5-6 hafta sonra intikam maçı gelir. Topçunun,takımın kendini affetirme maçı. Yen derbiyi unut dertleri.Kazanan için de durum değişmez. Form düşüklüğü olmadığını,sezona umutla devem edileceğini göstermek zorundasın. O yüzden "bu maçı alacaksın başka yolu yok."
İkinci faktör Galatasaray'ın ligi domine etmesi. Şampiyonluk zora girince,sezon kaybedilince yine yukarda yazılı olan kural devreye girer. Sezonu unutturmak için kazan derbiyi. Lig şampiyonu olamıyorsan derbi şampiyonu ol.Kupa almaya hasret camialar, bir teselli alma uğraşı içine giriyorlar.
Üçüncü faktör, şu anda her puanın değerli olması.Belki şu an evsahbi takımın derbide berabere kalması bile kötü bir sonuç sayılıyor olabilir, deplasmandan puanla dönen büyük zafer elde etmiş gözükebilir. Ama sanki derbilerde "lig uzun maraton, derbiden kazasız belasız çıkalım,fazla açılmayalım,yenemiyorsak yenilmeyelim" taktikleri işliyor artık. Bu da hücüm yapmayı angarya olarak gören takımların çarpışmasını izlememize neden oluyor. Bundan rahatsız mıyız? Ben şahsen değilim,derbi derbidir.
Neyse ne aslında, çok fazla da irdelememek lazım. Altından kalkamayız, derbileri anlamanın zor olduğunu "derbilerin favorsi olmaz"dan iyi biliriz.Ama şu bir gerçek ki, dünkü derbi 1990lı yılların son yarısındaki derbilerere daha çok benziyordu. Skoruyla,tribünüyle, temposuyla,yağmuruyla,atmosferiyle. Allah nice derbileri yerinde izlemeyi nasip etsin bizlere.
Hello,
YanıtlaSilGalatasaray is a better team and besides it has not the Besiktas´s problem with the goalkeeper.
Regards,
http://saqueneutral.blogspot.com/
(a blog about sport in English and Español)