Bir Galatasaray taraftarı Sami Yen’de oynanan bir Galatasaray-Fenerbahçe maçına ilk defa kaç yaşında gider? Babasının elinden tutarak mı, mahalleden arkadaşlarıyla mahalle maçından sonra mı, lise çıkışında mı?
Ben üniversite 2.sınıfta gittim. 20 yaşıma girememe 20 gün kala. 5-6 senedir maçlara gidiyordum. 2 senedir ise maç seçmeden, her hafta. Ve işte ilk defa milli olduğum gün geliyordu. “Açılış” yapılıyordu. Tarih 12.12.2004.
Ama şu var, hiçbir derbi, hele şehirlerinde iç içe yaşayan iki camianın maçı, sadece 1 güne sığmaz. Maçtan 9 gün önce Fenerbahçe, Ankaragücü’nü, Galatasaray da Gençlerbirliği’ni yenince derbi fiilen olmasa da resmen başlamıştı.
Bir önceki sezon rakibimizi Olimpiyat Stadı’nda konuk etmiştik. Seyirci rekoru kırılan maçın rövanşında ise 87.dakikada yediğimiz golle mağlup olmuştuk. 2002-2003 sezonunda tarihi fark olan maçta 6 golü kalemizde görmüş, Sami Yen’de tarihi fark olabilecek maçta 2 golle yetinmiştik. Yani sözün özü bir Fenerbahçe galibiyetine şiddetle ihtiyacımız vardı. Puan durumu da bunu onaylayan vaziyetteydi. Fenerbahçe 5 puan farkla liderdi. Biz ise 3.sıradaki Trabzonspor’un 2 puan önündeydik. Kazanamazsak Trabzonspor zorlayacaktı, yenilirsek Fenerbahçe zorlanmadan yürüyecekti. Yani maddi manevi ruhen her açıdan galibiyet şarttı.
Kombinemiz yok o sene. Her maça bilet alıyoruz. Avrupa Kupası olmadığı için bizi bu konuda tek zorlayan maçlar derbiler. Bu Fenerbahçe maçı da sezonun ilk derbisi. Bilet için sıraya girmek bizim için zor olmazdı. Ne de olsa öğrenciyiz. Derse girmesek de olur.
B. ve M. maçtan önceki Çarşamba günü, 8 Aralık’ta, saat 7’de Caddebostan Migros’un önünde sıraya girdiler. Ben de yarım saat sonra onlara katıldım. Bir Aralık günü olmasına rağmen iç ısıtan bir güneşin altındaydık. Önümüzde 100 kişi yoktu. 50 veya bilemedin 75. Hesap yaparak geçen 2.5 saat.
- Herkes 3 bilet alsa, önümüzde 100 kişi olsa 300. 10 tane Biletix olsa(oha) 3000. Stad 22.000 de. Eski Açık yok, Polisi,Fenerlisi 15.000 de. Yarısı kombine olsa(oha ki ne oha)7500. Kesin alırız.”
10 dakika sonra.
-Şu herifler karaborsa herhalde. Onlar 100er bilet alsa. 500 onlara gider. Her Biletixte onlardan olsa. 5000. 7500-5000=1500. Kesin alırız inşallah.
Yapılan tek muhabbet bu değil elbet. Rakip analizi, tribün analizi. Futbol gündemine dair her ne varsa konuşuluyor. Zaten bakkallar açılmaya başlayınca gazeteler de geliyor kuyruğa. Okuyoruz,konuşuyoruz.
Bir süre sonra Fenerli arkadaşlardan biri giriyor. Sürekli muhabbet, sürekli makara. Bir adamı Tomas’a benzetiyoruz. Aurellio yok kesin yeneriz diyoruz. Aynı günün akşamında Fenerbahçe, United B takımıyla oynayacak, onu da değerlenidiyoruz. Bu maç bize nasıl yansır diye kafa patlatıyoruz. Biletlerin çıktığı gün, 2 sene önce Sami Yen’de Beşiktaş’a 1-0 yenildiğimiz gün. Uğursuz gün diyoruz.Diyoruz da diyoruz. Neyseki biletlerimize kavuşuyoruz.
Biletleri aldıktan sonra maç günü programı yapıyoruz. Ben saat 13.00 gibi mahalleye geleceğim ve hep beraber maça gideceğiz. Daha önce defalarca yaptığım şeyin bu sefer yapmamam söyleniyor. Atkıyla gelme!
Evet evsahibi biziz. Ama Sami Yen’e gittimiz yer Suadiye, Bağdat Caddesi. Köprüyü geçene kadar deplasmanı yaşayacağız yani. Ben yine de atkımı alıyorum. Amiyane tabirle “atkıyı göte kaçırıyorum”. Kırmızı polarımdan Galatasaraylı olduğum anlamı çıkmazdı zaten. Evden çıkmadan kahvaltı ediyorum babamla beraber. Hafif bir gerginim, stres var. Babam farkediyor bunu. Kendisi Beşiktaşlı olduğu için gayet çok rahat. Beni biraz daha sinirlendireme şakalarında. FB TV’yi açıyor o nedenle, izliyoruz. Kıvanç Maç Kaç Kaç? Diyor herkese. Tahminler uçuk düzeyde.Rakip baya havalanmış. Alayına gider diyip mahalleye iniyorum.
Atkıyı saklamayı kendime yediremiyorum. Mahalleye inerken Bağdat Caddesi’nin üzerinden geçmem lazım. Trafik ışıklarında bekleme süremle beraber yaklaşık 2 dakikayı bulmayan süre için atkı saklamak. Ayıplıyorum kendimi. Tam o sırada Cadde’den yukarıya çıkan bir abla görüyorum. Kendisi Galatasaray şapkasını takmış şekilde geliyor. Kırmızı polarımdan anlıyor beni. Gülümsüyor. Ben de kendimden utanarak atkıyı fora ediyorum. Hiçbir tacize uğramadan mahalleye geliyorum. Toplanıyoruz. 7 kişiyiz. Atkıyı gören “olm eve bırak şunu ya” “sok içine “ falan diyor. Ama yapmıyorum onu.
Dolmuşa binip gideceğiz. Şaşkınbakkal ışıklarda dolmuş bekliyoruz. Dolmuş gelmiyor. Gelen dolu geliyor. Çevremizden sarı-laci çubuklular geçiyor. Ters bakışlar var. B’nin dahiyane planıyla burada beklememeyi, geriye doğru yürüyüp boş dolmuşa rastlamayı hedefliyoruz. Atkı hala üzerimde. O anlarda artık yavaş yavaş omuz atmalar yaşanıyor. Omuza omuzla cevap vermek dışında şansımız yok. Başımızı çeviremiz bile hata olur. Yere ve dolmuşlara bakarak ilerliyoruz. O esnada arkadan biri.”Galatasaraylı lan bunlar” diyor. Birimiz koşmaya başlıyor. O koşunca biz de. Ve akabinde uyuyan dev uyanıyor. Kaçan kovalanır oluyor. Peşimize 20 kişi takılıyor.
Zaten şu konuda hala anlaşamıyoruz. Üzerinden 4.5 sene geçmiş hala diyorlar ki “atkı olmasaydı kovalamayacaklardı. “ Ben de diyorum ki “kaçmasaydık kimse kovalamazdı.” Olan olmuş tarih beni haklı çıkaracaktır muhakkak.
Bostancı’da boş dolmuşa ilk duraktan binelim diyoruz. Biniyoruz da. Dolmuş hareket ettikten 1 dakika sonra bir cengaver görüyoruz. Galatasaray atkısı boynunda, gazete okuyor tek başına. Kim bu ya delirmiş adam diyor bizden 2-3 kişi. Mesafe kısalınca anlıyorum ki bu deli şahıs benim abim kadar sevdiğim biri. Yuh ne alaka lan diyerek onu geride bırakıyoruz.
Neyse hoş-beş, yemek, sohbet stadyuma giriyoruz. Yer Yeni Açık. Kapalı’ya yakın taraf. B. O gün ailesini bile karşıya alarak maça geldi. Dayısının yanında çalışıyordu ve o gün hastayım diyerek dükkana gitmemişti. Ama dayısı evi arayınca ve annesi evde olmadığını söyleyince maçın başlamasına dakikalar kala telefon çalıyor. Tadımız kaçıyor biraz. Ama bizi asıl sinirlendiren Selçuk Şahin’in gereksiz şekilde elleriyle “6” yaparak soyunma odasına girmesi oluyor. Artık sessiz kalma vakti değildi. Zaten maç öncesi dağıtılan sarı-kırmızı balonlarla, daha doğrusu pat-pat dediğimiz garip şeylerle sessiz kalmak mümkün değildi. B.'nin Selçuk'a maç boyunca beddua ettiğini ve Selçuk'un bel fıtığı olarak aylarca top oynamadığını hatırlatırım.
Maç başlıyor. Ama geç başlıyor. Bunun nedeni merdivenlerin doluluğu. Tarihe “merdiven maçı” olarak geçen karşılaşma bu nedenle 10 dakika geç başlıyor. Gittiği maçların yüzde 90’ını merdivende izleyen biri olarak şunu söyleyebilirim: “Merdivenler boşalmasın oralar da üçlü çekebilsin.”
Gergin ve stresliyiz. Sürekli bağırıyoruz. Ama tezahürat olarak değil. Tribündeki Yılmaz Vural gibiyiz. Geri koş,adama bas, pas ver.... Beklenen gol Necati Ateş’ten geliyor. Topu alan Necati’ye golü atana kadar “vur lan” diye bağırıyorum. Gol olunca “vur dedik sana di mi” diyorum. Üstümde altımda kim var o sırada bilmiyorum. B. Adanalı olduğu için Adanaspor’dan gelen Necati’ye farklı bakar. Ben bunu bildiğimden B.’ye “ olm Adanalı işte, oynuyor çocuk” dedim. Bunu duyan bir kız “ o Adanalı değil İzmirli” diyor. İzmirli olduğunu, Altay'dan çıktığını vs vs.. biz zaten çok iyi biliyorduk. Birinin , hele bir kızın bize böyle akıl verir gibi lafa atlaması çok sinir bozucuydu. Ama kız ekledi:” Necati benim dayımın oğlu. Onun için geldik buraya.” Normalde böyle bir durumda, yakınlarda ailesinden biri varsa, B. o topçuya saydırmaya başlar. Misal PSV maçı Aydın Yılmaz. Hem Fenerbahçe maçı olması, hem de golü atanın Necati olması böyle bir şeyin yapılmasını engelliyor.
Ama Fenerbahçeli futbolcular kuzenlere rahat vermiyor. Önce Hasan sonra da Necati sahayı ambulansla terkediyor. Son 15 dakikayı kuzenler izlemiyor ve satdyumdan hastanenin yolunu tutuyor. Biz de maçtan sonra yeni bir tartışma konusu açıyoruz: “Necati’nin kuzeni niye yeni açıkta maç izler?”
Çok geriliyoruz. Çünkü klasik bir Galatasaray-Fenerbahçe maçı oynanıyor. Galatasaray dünyaları kaçırıyor. Fenerbahçe’de umut yok. Ve biliyoruz ki dakika 4 de olsa, 82 de olsa Fenerbahçe, ilk tehlikeli atağında golü atar. Yılların değişmeyen derbi ritüelidir bu. O nedenle bu güzel oyun boşa gidecek diye korkuyoruz sürekli.
Top Alex’in ayağında bir pozisyonda. Dakikalar 80’in küsürlerinde. Yersek çıkaramayız anları. B. Bağırıyor eski açık’taki kaleye doğru saldıran Alex’e: “Lan Sakaryaspor mu sandın burayı, Gaziantep mi lan bu?!!.” Alex’in şutu yan ağlarda kalıyor. Biz yan ağlarda olduğunu anlayana kadar10 saniye geçiriyor. Ömürden 10 sene geçiyor. B. Noktayı koyuyor: “Sokuyordu lan pezevenk.” Bizim ve etrafımızdakilerin sinirler boşalıyor.Gülüyoruz. O andan sonra rahatlık çöküyor, galibiyeti kutluyoruz. Fincan’dan başlıyoruz, United maçından devam ediyoruz. Evet United maçı çünkü bu maçta bir derbi geleneği devam ediyor.
Hafta arasında United’a Tuncay ile 3 gol atan Fenerbahçe derbide yeniliyordu. Avrupa’da maç kazanarak derbiye çıkarsan kaybedersin, Avrupa’da kaybedersen derbiyi kazanırsın. Bu şaşmayan geleneklerden biridir.
O gün ne Tuncay ne de sahadaki diğer futbolcular 3 gol atma başarısı gösteremedi. Ama biri vardı ki o gün gümbür gümbür adını duyurdu. Maçtan sonra eve geliyoruz. İnternetler msnler açılıyor. Pafta ne yaptık diye soruyoruz.
-“4-2 yenmişiz.” Diyor biri.
- Golleri kim atmış?
- Uğur Erdoğan atmış bir tane 3 tane de Arda. Arda Turan.
-Sağlam çocuklar geliyor.
* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Maçtan bir gün sonra travestiye benzeyen sesimle okula gidiyorum. Maksat galibiyeti kutlamak. Ama İstanbul'un her yeri Sami Yen değil, Bağdat Caddesi değil. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi o gün normal günlerinden biri yaşıyor. Polis okula giriyor. Kapalı yere biber gazı sıkıyor. Bütün öğrenciler ve öğretmenler rahatsız oluyor. Bana pek koymuyor. Alışkanlık meselesi herhalde. Tribünde öğrenilen şeyler. Dersler iptal oluyor. Galibiyeti kutlayamadan. Bir derbi galibiyetinin en güzel hazzını, pazartesi günü okula gidişi tam anlamıyla yaşayamadan. Kesin Aziz Yıldırım'ın işi bu. Gündem değiştirmek için okula polis soktu.
harika yazı yaa:D
YanıtlaSilbakalım bn kaç yaşmda gtcem derbiye 19 oldum wala
@ ayran..
YanıtlaSilaman ihmal etme diyorum.. geç olsun güç olmasın ama mutlaka olsun...
Olimpiyat Stadında oynanan maç 2-2 bitmedi mi ya da ben okuduğumu yanlış mı anladım?
YanıtlaSil"Seyirci rekoru kırılan maçın rövanşında ise 87.dakikada yediğimiz golle mağlup olmuştuk."
YanıtlaSilya bu cümleyi herkes yanlış anladı, hatayı nerde yaptım anlamadım.
o maç 2-2 bitti, bu cümlede ise rövansında yani şubat ayında kadiköy'de yozgatlı'nın golüyle yenildiğimiz maça vurgu yaptım.