Aslında çok uzun bir konu. Bir kitaplık yazı çıkar. Türkiye'de tribün kültürü ve endüstriyelleşme diye başar gideriz. Taraftar nerede tepki verecek kime tepki verecek? Ve hatta taraftar kim?
Hepsini geçiyorum o nedenle, ileride bir kitap yazarsam oraya yazarım. Zaten bu blogu okuyan az sayıda insan var ve onların büyük çoğunluğu Fenerbahçeli-Galatasaraylı farketmez hepsi hemen hemen aynı düşüncededir. Uzun uzun yazmaya gerek yok.
Yine de bir iki not düşelim.
Taraftar kulübün sahibidir, futbolcuların sahibi değildir.
Taraftar tepki gösterme hakkına sahiptir ama bunu öncelikle mücadele etmeyen topçuya yapması gerekmektedir. Yani istekli ama sakar ve yeteneksiz olana değil.
Hedefi olan bir takımın taraftarınin en önemli görevi oyuncusunu sezon içinde küstürmemektir. Gerekirse onu bozan her türlü etkiyi ortadan kaldırmalıdır. Sezon bitince istersen idman bas ama 3 gün sonra Lille maçı varken bunu yapma.
İyi oynamayan topçuya Ankaragücü tribünü gibi "oyna, oyna, oynasan lan" gibi bireysel bir tepki verebilirsin ama oyuncular arasında bir husumet yokken Semih-Guiza ikilemi yaratmak sadece tepki gösterdiğin adamı değil övdüğün adamı da bitirir.
Bu Fenerbahçe özelinden yazdıklarım aslında tüm İstanbul'u ilgilendiren bir konudur.(Anadolu daha farklı) Fenerbahçeli arkadaşlarına sataşan Galatasaraylılar dikkat etsinler, Seyrantepe yapılınca aynı kitle orada da olacaktır. Nonda ile Guiza'nın tek farkı, birinin Sami Yen'de oynaması, diğerinin eskiden adı Fenerbahçe Stadı olan Saraçoğlu Stadı'nda oynamasıdır.
Bu kitleyi yaratan yönetimlerin ise şikayet hakkı yoktur;
14 milyon euro verdiğim futbolcuyu yuhalamazsın mantığı bir kenara bırakılmalı. Çünkü taraftarı müşteri yerine koyan sizsiniz. Eğer taraftar müşteri ise, müşteri her zaman haklıdır. Taraftar her zaman destek olmalı diyorsan, onun taraftar olduğunu hatırlamalısın.
Ezeli rakiplerinle fazla uğraşırsan, rekabeti gereksiz yere abartırsan, en ufak puan kaybında da tribün futbolcuya tepki gösterir.
Kısır döngü: Kadıköy'de Galatasaray maçında rakibi aşağılarsan, basitleşirsen, rakip taraftarı sinirlendirirsen, rakip taraftar sana sataşmak için yer ve zaman arar. En ufak puan kaybında kendisine sataşılaşacağını bilen taraftarın ise zorda kalınca kendi takımına tepki gösterir.
Kısır döngü: Kadıköy'de Galatasaray maçında rakibi aşağılarsan, basitleşirsen, rakip taraftarı sinirlendirirsen, rakip taraftar sana sataşmak için yer ve zaman arar. En ufak puan kaybında kendisine sataşılaşacağını bilen taraftarın ise zorda kalınca kendi takımına tepki gösterir.
Olay aslında çok basit. İnsan basittir çünkü. Şöyle anlatalım:
Adnan Galatasaraylı, Aziz Fenerbahçeli iki kombine sahibi, iki futbolla aşırı ilgili okul arkadaşı. Adnan Kadıköy'e gelip Galatasaray tribününde yer alıyor. Fenerbahçe kazandığı zaman, ışıklar tutuluyor, şarkılarla dalga geçiliyor, hindiler geliyor. Bir gün sonra Aziz, kulübün yayın organından öğrendiği espirileri Adnan'a söylüyor. Adnan sinirleniyor. Aziz' e küfrediyor. En sonunda sene sonunda görüşecez diyor. İkili arasındaki ilişki geriliyor. Aziz, Fenerbahçe 2-0'dan 3-2'ye maç verince, bir gün sonra Adnan'ın ona hareket yapacağını biliyor. Sinirini, futbolcudan çıkarıyor. En ufak bir ıslığa o da katılıyor.
Ya da kısaca şöyle söyleyelim: Kaybetmeyi aşağılama gerekçesi olarak gösterirsen, insanları kaybetmekten korkar hale getirirsin. Kaybetmekten korkan insan da, en pahalı tribünden biletini alsa da sağa sola tepkisini göstermekten sakınmaz.
Peki futbolcunun hiç mi kabahati yok? Var tabi. Ama hangi insan işini yaparken yanlış yapmamıştır ki?
Bu sorun Fenerbahçe'nin sorunudur. En azından şimdilik. Birkaç sene sonra aynı şeylerle yüzde 90 biz de karşılaşağız.
Bu sorun Fenerbahçe'nin sorunudur. En azından şimdilik. Birkaç sene sonra aynı şeylerle yüzde 90 biz de karşılaşağız.
Takımlarımızın yönetimeriyle ilgili gördüğüm en en en güzel yorum.
YanıtlaSilenfes...