Sezonun Ali Sami Yen'de son maçı olması yeterli duygu yoğunluğunu sağlamışken, bunun belki de son Ali Sami Yen maçı olma ihtimali günü daha da dramatik bir hale getirdi. Sezonun istenilen , hayal edilen gibi bitmemesi havayı daha da hüzünlendiriyor. Eylül ayında yaptığımız hesaplara göre bu maçın şampiyonluk maçı olması gerekiyordu. Şu anda hiç öyle bir durum yoktu. Futbol dersi; Eylüle kanmamak lazım.
Galatasaray taraftarının ve tribününün eleştirilecek 100 tane durumu, vukuatı, özelliği vardır. Ama şu bir gerçektir, bu sene Fenerbahçe maçından sonra oynanan Sivasspor ile Bucaspor ve karlı havada oynanan Gaziantepspor maçı dışında her maç stadyum dolmuştur. Özellikle ilk yarıda bazı yerlerde okumuştum; Galatasaray taraftarı takımını yalnız bıraktı veya 12.000 ortalamaya oynayan Galatasaray takımı.. Bunların hepsi yanlış değil yalandır.
Dün gelenlerin tek bir amacı vardı. Kazanmak, kaybetmek çok da önemli değildi. İnsanlar güzel futbol izlemek, seneye umutla bakabilecekleri birşeyler görmek istiyordu. Yani en azından ben o amaçla gitmiştim. Bir de 50'den 60'dan sonra kimine göre arabesk kimine göre duygusal besteler söylense yeterli olurdu. Geçen seneki Sivasspor maçı gibi. Yeter ki, açılan pankarta inanabilecek birşeyler görelim.
Burada iki kişiye ayrı parantez açalım. Ömer ve Tolga Özkalfa. Sadece top oynanasın istiyorduk, çok fazla birşey değil. oysa Ömer yine maçın önüne geçti. Bir cumartesi günü amaçsız bir şekilde maça gelen insanları çıldırtmayı başardı. Bir dergiye "bana küfür edilmesi hoşuma gidiyor" diyen bir adamdan bahsediyoruz. Ömer'de suç yok. Suç Galatasaray tribününe göre başkasında, ama Tolga Özkalfa nasıl sarı kart çıkarmaz anlamadım. Ömer zaman geçirmeye 2.dakikada başladı, 80.dakikada sarı kart görür dedim. 80'de bile görmedi. Kalecinin zaman geçirmeden sarı kart görmesi için hedefli bir maç olması mı lazım? Federasyon futbol oynanmasını engelleyenler ligin marka değerini düşürmekten yargılasın. Yargılanacakların başında da Ömer ve bu tarz hakemler gelir.
Gelelim bizim takıma. Allahım bu nasıl bir ızdıraptır? Sahada futbolu severek oynayan bir tane adam yok. Hepsinin suratı asık. Top oynamıyorlar. Sezonun ilk yarısındaki Sabri yok, Caner'in aklı Rusya'da, Jo ayakta duramıyor, Topal şaşkın şaşkın bakınıyor, Arda felaket kere felaket, Keita toptan başka bir şeyle ilgilenmiyor. Emre, Neill ve Hakan Balta dışında top oynamak isteyen adam yok. Yahu o zaman biz niye geliyoruz? Maça gelişlerimizi sorgularken hep sonunda birşeyler bulurduk ve sonra yine gelirdik. Artık o birşeyleri bulmakta zorlanıyoruz.
Aslında Mehmet Helvacı'nın açıklamaları dün gece için herşeyi anlatıyor. Kulüpte en azından bizim gibi düşünen biri var.
Devre arasında iki tane ısınanan futbolcu var. Daha doğrusu 3. Mustafa Sarp top sektiriyor. Diğer ikisi sağ bek Uğur ve stoper Servet. Uğur, Servet'e orta açıyor, Servet de 10 yaşındaki top toplayıcıyı kaleye geçirtmiş gol atmaya çalışıyor. Sağ bek Uğur'un 200 tane ortasından 100 tanesi Servet'e bile gitmiyor. Servet, ona doğru gelen 100 taneden sadece 5-6 tanesini gole çeviriyor. Kaledeki çocuk 10 değilse 11 yaşında.
Birçok şey sona erdi. Sezon da sona erdi, Sami Yen günleri de. Geçen sezon Eskişehirspor maçında yaşadığım duygusal çöküntüyü bir daha yaşamam sanırım. Bu sene de yaşamadım. zaten Ama o gün oluşan karamsar havadan çıkmamı sağlayan Rijkaard'ın ismidir. Onun seneye yine takımda olduğunu bilmek, o gün yağmur altında izlediğim rezil maçta hissettiklerimi dün akşam hissetmemi engelledi.
Futbol takımından yavaş yavaş uzaklaşıyoruz. Kopuyoruz ufak ufak. Çocukluğumuzda sevdiğimiz Galatasaray'dan daha farklı şimdi yaşananlar. Hakan Balta'yı Cihan Haspolatlı'yı benzetiyorum, o yıllara gidiyorum. Yine de bizi çeken birşey vardı o berbat yıllard bile.
Zaman değişiyor. Maç bitiyor o esnada. Rakip takım futbolcularını sevinirken görmeyi çok sık görmeye başladığımızı farkediyorum. Bu sene hiç oynamayan Emre Aşık gibi bir topçumuz olmadığını farkediyorum. Çok hızlı bir değişim var veya biz farkedemedik ve artık sancılar başlıyor. Yaş 25 ve hala hayatımızı Galatasaray için, Galatasaray'a göre şekillendiriyoruz. Biz ne yapacağımızı düşünürken o esnada stadyum hoparlöründen bir şarkı giriyor; git patlat bu kafayı şimdi.
Zaman değişiyor. Maç bitiyor o esnada. Rakip takım futbolcularını sevinirken görmeyi çok sık görmeye başladığımızı farkediyorum. Bu sene hiç oynamayan Emre Aşık gibi bir topçumuz olmadığını farkediyorum. Çok hızlı bir değişim var veya biz farkedemedik ve artık sancılar başlıyor. Yaş 25 ve hala hayatımızı Galatasaray için, Galatasaray'a göre şekillendiriyoruz. Biz ne yapacağımızı düşünürken o esnada stadyum hoparlöründen bir şarkı giriyor; git patlat bu kafayı şimdi.
Stadın ışıkları kapanır ve stada son bakış atılır. Karanlıkta Sami Yen'de oturmak sadece deplasman takımı taraftarına özgü değil miydi?
Rijkaard'ın gelecek sezon sonunu görebileceğini sanmıyorum...
YanıtlaSil