Kasım ayında muhteşem bir hava. Bir izin günü. Stadyumda beraber olduğumuz hoş bir kadro. Türkiye'nin en güzel stadı. Şu maç, sıkıcı bir maç olsa dahi zevk alacaktık. Buna ilave olarak güzel bir maç ve 4 gol izledik.
Beşiktaş'ı canlı izlediğim son maç geçen sezonun Sivasspor maçıydı. Fenerbahçe derbisinden 1 hafta sonra oynanmıştı. Tribünler maçtan çok federasyona odaklanmıştı. Tribünler kendi maçını yapıyordu o zaman. Rahat bir futbol vardı Beşiktaş adına ama maç yine 2-2 bitmişti.
Dün tribün daha fazla maçın içindeydi. Bu da ister istemez bir baskı doğurdu. Belki de 12 haftanın biriken baskısı. Yiğit'in ilk yorumu; "sıkıntılı bir skorda oyundan ilk kim çıkarsa ıslıklanır" oldu. Teoride doğruydu ama pratikte gerçekleşmedi. Schuser 2 oyuncu değişikliği yaptı, ikisi de zorunluluktan kaynaklandı. Ve çıkan iki oyuncu da Beşiktaş'ın en iyi iki futbolcusuydu; biri Quaresma diğeri Ersan.
Islıklamalar maç sonuna kaldı ve en çok nasibini alan isimler Holosko ve Tabata oldu. Aslında dünkü Tabata verimli ve üretkendi ama son vuruşlarda başarısızdı. Ama tribün hafızası toplumun hafızasından daha güçlüdür. Tabata'nın her hatasında, her yanlışında akıllar daha önceki maçlarına ve hatta geldiği gün ödenen paraya kadar gidecektir.
Tribün tarafından mimlenen futbolcuların çokluğu o takımda büyük sıkıntı doğurur. Beşiktaş'ta bu sayı çok fazla. Bu da kadronun özgüvenini yerle bir etmeye yarıyor. Teknik heyet bir hafta boyunca "hadi koçum hadi aslanım" dese dahi (ki Schuster ve diğer yabancı hocalar bunu demez sanıyorum), sahaya çıkıp ilk homurdanmayı duyduğu anda topçu sönmeye başlar. Sayalım; Erhan Güven, Nobre, Holsoko, Tabata Beşiktaş için bu futbolcuların başında geliyor.
Dünkü Beşiktaş kötü değildi. Kötü takım görmek isteyenler Ali Sami Yen'e uğrayabilir. Beşiktaş'ın sıkıntısı savunmasının dağınık olmasıydı. Yoksa çok sayıda pozisyon üretti ve atamadı. Haftalardır gol atabilmek için mucizeleri bekleyen bir Galatasaray taraftarı olarak, Beşiktaş'ın futbolu bana oldukça pozitif geldi.
Yenilen goller ve takım savunması ise tam bir fiyasko. Erhan Güven ile Ali Turan önümüzdeki hafta derbide oynarsa iki takımın da sonunu hazırlar. İlk golde stoperler tarafından açılan orta taraf, ikinci golde bomboş bırakılan sağ kanat değil Süper Lig'de, Bank Asya 1.Lig'de bile rastlanmayacak bir amatörlük.
Beşiktaş savunması o kadar boştu ki, yılların "rakibi kitle gerekirse tekme at ama gol atma" hocası Ziya Doğan'ı ilk defa bu kadar ofansif oynarken gördük. Arkada kalan boş alanları geçen sene Konyaspor'un başındayken Bank Asya 1.Lig'de bile zor bulmuştur.
2 gol atan Grajciar birkaç pozisyonda doğru koşu yapsa, Erdal pas tercihlerinde biraz daha isabetli olsa, Konyaspor'un öne geçmesi mümkündü. Buna karşılık; 2-2'yi yakalamış bir Ziya Doğan'ın savunmayı kendi standartına göre fazla düşünmemesi (üstelik Gökhan gibi maç içinde 3-4 defa top sektiren bir kalecisi varken) ilginçti. Konyaspor bu anlarda golü de yedi aslında ama ofsayt gerekçesiyle sayılmadı.
Derbi öncesinde; Beşiktaş'ın bizden daha iyi olduğunu ama psikolojik açıdan en az bizim kadar sıkıntılı olduğunu söyleyebiliriz. Hilbert, Ersan, Nobre, İbrahimler ve Ernst; mücadelesiyle dün öne çıkan isimlerdi. Derbi galibiyeti için en çok gereken bu.
Konyaspor'da 2 gol atan Grajciar'ın yanı sıra, Hakan Aslantaş ve Serkan Şahin'i beğendim. Serkan Şahin, Konyaspor'a bu sene Basel'den geldi (gelmiş) ve yeni yeni takıma giriyor. Bakalım takıma iyice alışınca nasıl olacak.
Bileti alırken Guti ve Quaresma'yı izlemeriz diye düşündük. Guti'nin cezalı olduğunu biletleri aldıktan sonra öğrendik. Diğeri de sadece bir devre oynayabildi.
Tribünler maç içinde bize sönük geldi. Zaman zaman çok iyi işler yaptılar ama maç genelinde Kapalı'nın ortası (kutu) dışında ses çıkaran yoktu. Tribünün bu durumunun 1 maçlık olduğunu ve çeşitli nedenlerinin olabileceğini düşündük. Yenik duruma düşmek, kötü futbol, hatta bayram yorgunluğu bile etkili olabilirdi. Akşam eve dönünce Yiğit; Lig Tv'den maçın tekrarını izlediğini söyledi ve tribünden çıkan yüksek sesten bahsetti. Ben hala izlemedim. Ama dün sönük tribünlerden bahsederken bu kadar farklı bir ekran sesi duymak şaşırttı.
Yıllardır Sami Yen'de maç izliyorum. 2 senedir İnönü'ye de ara ara uğruyorum. Her maç farklı, her stad farklı. Ama değişmeyen tek bir şey var: Hakemler. Tribün ahalisinin maç zevkini bölen, sinir kat sayısını yükseltenlerden biri de dün İnönü Stadı'ndaydı. Otorite yok, otorite gösterisi çok; tutarlılık yok, eyyam çok. Yazık. Türk futbolunun kanayan yarası; kötü hakemler değil şov yapmaya çalışan hakemlerdir.
İnönü güzel stad. Beşiktaş heyecanlı, aksiyonlu takım. Herşeye rağmen fırsat ve ucuz fiyatlı bilet buldukça gitmek lazım. Maça Gidin.
Birde Montano'da 2. yarı fena oynamadı. Güzel maçtı, bu akşam Kayseri maçıda hiç olmazsa bu maç kadar güzel geçer umarım.
YanıtlaSilhttp://hagininkosani.blogspot.com/2010/11/quaresma-yoksa-kartal-da-yok.html
o ses olayının nedeni yayıncı kuruluşun sempatizanlık adına kimi stadlarda mikrofonları sonuna kadar açıp kimi stadlarda kapamasından kaynaklanıyo
YanıtlaSil