Cumartesi, Ocak 28

Galatasaray 79-78 Olympiakos




11 saniye sonra salondan çıkıyorduk. Üstelik, eğer Lakoviç yanlış bir şey yapmazsa (yapmadı) mutlu ayrılacaktık. 11 saniye basketbol için uzun bir süre, beklerdik. Bekledik. Tahmin ettiğimizden daha çok bekledik. Kalbi tutarak bekledik. Yaklaşık 20 dakika daha bekledik. 16 dakika şampiyonluk bekleyen kitle için normal bir süre.

Ankaragücü maçına gidiyorsun, yeniyorsun, eve geliyorsun, yatıyorsun, kalkıyorsun, Olympiakos maçına gidiyorsun. Ne güzel bir hayat. İyi ki Galatasaray bir Spor Kulübü. İyi ki var.

Maçtan önce maça dair, gruptan çıkma şansımıza dair hiç bir beklentim ve hesaplamam yok. Soranlara, "yeniliriz" diyorum. Biraz totem, biraz Olympiakos'u küçümseyenlere karşı tavır, biraz da çekince. Hem yenilsek ne olur, umrumda değil. Buraya kadar gelinmesi yeter. Yenersek güzel olur. İyi bir atmosfer oluşturulsun, senenin geyiği olarak "Euroleague bizim tribünden bahsediyor" denilsin, yeter.

Salon güzeldi. Bu sefer bayraklar hazırlanmış. Barcelona maçı daha iyidi, sopalı pankartlar daha iyidi. Barcelona maçı ilkti, ilk meydan okumaydı. Bu maç Panathinaikos maçı olsaydı tribün daha üstüne çıkardı bence. Olympiakos olunca biraz standart kaldı. Evet, standarttı dün gece. Standartı bile yeterdi.

Maçı izlediğim yer, Kapalı Sol. Yukarısı. Tandığım birçok kişiyi uzaktan seçiyorum. Kafamı nereye çevirsem tanıdık biri. Geri dönüyor herkes. Galatasaray tribünü yeniden bir araya gelecekse, Galatasaray Basketbol Takımı'nın payı çok büyük.

Galatasaray iyi başladı. Göksenin'i sevin, büyütün, Furkan'a güvenin. Lakoviç, belki de geldiğinden beri en iyi maçını oynadı. Panathinaikos çocuğu, kendi derbisini oynadı. Gazını aldı. Asistini yaptı, sorumluluk aldı, yerdeki toplara atladı. Yine 8'de 1 attı ama olsun. Bir gün onlar da girecek.

Savoviç, 42 numara, Konyalı, Songalia'dan daha verimliydi. Takıma alışınca daha iyi olacak. Güzel olacak. Oktay Mahmuti, Adriyatik Ligi'nden bir adam alıyorsa, boşuna almaz diyorlar. Diyenlerin lafına güveniyorum.

Ship, 44 dakika sahada kalmış. Ben 44 dakika sahaya bakamadım. Bütün pis işler onda. Çok değişik adam. Çok farklı adam. Varlığı hissedilmiyor ama yokluğu hissedilir. Allah yokluğunu göstermesin.

Böyle başladı takım. Fark 14 oldu, devre oldu. Rahatladık. Üçüncü periyot başladı, fark eridi. Şaşırdık mı? Hayır. Ne olacak bu üçüncü periyotlar? Düzeliyoruz, farkı yeniden açıyoruz.

4. periyot başlıyor, sonra yine erime Cevher bitir işte onları. Ceza şutu sıkıntısı. Senelerdir bir Mrsiç, El Amin, Solomon tarzı adama sahip olamadık. Yerel düşünüyorum bazen. Bu dakikadan sonrası ilk paragraf.

Bu sene hançerlerden hançer beğeniyoruz. Tarihin en iyi savunmasını yapıyor takım, Lorbek son saniyede uzaydan sokuyor. Çıt çıkmayan salonda Marko Tomas 20 saniye içinde iki tane sokuyor, dün de 20 yaşındaki velet Atina'dan salladı girdi. Tamam son topa kadar diye bir motto var da, bu kadar da değil. Ölüyoruz.

Son 5 dakika Gordon'un. Ondan öncesi de onun. Maçın yıldızı. Spanoulis'e koyduğu blok, içeri girişleri. Kaçırdığı smaçlar artık alışkanlık. Canı sağolsun.

Maç sonunda takımın gelişi. Göksenin sette. Raul yapsa kral. Göksenin prens. Üçlü çekmesini beceremeyen Gordon'un yardımına koşan Lakoviç. 11 saniye sonra salondan çıkıyorduk, 1 saat sonra soğukta minibüs bekliyorduk. Olsun sonuçta yendik.

Böyle maçları yazmak gerçekten zor. Anlatılamaz. Ankaragücü maçından ayrı da düşünmek zor. İyi ki oradaydık. Top 16 galibiyeti gördük, Olympiakos galibiyeti gördük. Ne yazılabilir ki...

2 yorum: