Salı, Temmuz 3

Geçen sene bugün


O gün sabah
Tam 1 sene oldu, geçen sene bugün kapımın zili çaldı. Galatasaraylı komşum alacaklı gibi kapıya dayanmış, bu utanç size yeter diyip Trabzonspor'u tebrik etme işgüzarlığını da araya katarak hadi eyvallah dedi. Döndüm televizyonu açtım, Sivas maçında şikeden, Eskişehir-Trabzon maçında teşvikten gözaltına alınmıştı. Sadece onunla da kalmadı, 41 ilde eş zamanlı operasyonla bir çok isim gözaltına alındı. İlk tepki öğleden sonra serbest bırakılır oldu. Ama serbest bırakılması 1 yılı buldu, ben sadece öğleden sonra kısmını tutturmuş oldum. Nasıl lan, nasıl yani, allah allah gibi tepkiler verdik...
Bombardıman

Bir bombardıman başladı. 3-10 temmuz haftasında yazılan haberleri gerçekten unutamıyorum. Dönemin fenomen yalanı Emenike'nin para sayma görüntüleri olsa da en aklımda kalanı, Ekrem Açıkel'in "... ve buraya dikkat Rasim, 19 maçta şike ve teşvik olduğu belgelendirilmiştir. Devletin resmi evrağı bu.." diye devam eden cümlesiydi. Buradaki Rasim'in kim olduğu malum. İnanılmaz haberler okuyorduk her gün, işte şikenin belgesi, işte şikenin fotoğrafı, işte o maç, tarlalar vs vs.. Bir de o sene oynadığımız maçlara bakıyordum, aklım almıyordu rakipten herhangi bir futbolcuya maddi çıkar sağlayarak (transfer, at, avrat, araba, para) kasıtlı olarak kötü oynamasını. Haberler akla izana sığmıyordu, bilerek vurmadım, Fener'i şampiyon yapmaya geldik, çok şey anlatan çanta, imam olayı (gerçek), he tamam, Galatasaray-Trabzonspor maçında Adnan Sezgin aracılığı ile teşvik dağıtılması, Yadigar Boğa efsanesi, Buca maçı... Anlatmakla bitmez. Savcı doksandan çakmıştı işte. Suçlayan tarafın böylesine övüldüğü bir basın düşünün. Trabzonspor'un şampiyonluğunu 3 Temmuz 2011 öğleden sonra tebrik eden romantikler de vardı. Trabzonspor'un tebrikçilerden 6 maçta 18 puan alması da ilginçti tabi o sene için. Sezon içinde M.Ali Şahin'in Karabük'teki çıkışı Faruk Çelik'i hatırlatmıştı, öyle karışıktı ki herşey bu haber silsilesi içerisinde, Korcan'ın mini cooperı, ablası, olmayan ablası, yok öbürünün karısı falan biz de mavi ekran verdik. 10 Temmuz Bağdat Caddesi'ndeki yürüyüş biraz ölü toprağını atmıştı camianın üzerinden, ama o da başımıza farklı bir bela açtı, aşağıda değineceğim.
Aktörler
Ortalık yanıyordu resmen, dün gerçekleşen tahliye kararlarından sonra ama bu beraat değil tahliye diyerek (Erman Toroğlu dahil) hukuk uzmanı olan güruh, o günlerde infazı çoktan gerçekleştirmişti. Bir de tabi Aziz Yıldırım sevilmeyen bir adam, bu fırsat ele geçmişken savunmasız anında yakalayıp vurmak, dışarıda husumeti olan kişilere çok tatlı gelmişti. Kulübe 90'lı yıllarda tarihinin en istikrarsız dönemini yaşatan grup liderleri yeniden hortladı, Aziz Yılmaz piyasaya çıktı. Yönetimde iken problem yaşadığı eski yöneticiler, Sadettin Saran ve H.Bilal Kutlualp fırsat bu fırsat muhalefetin dozunu arttırdı ki, bu dönemde yaptığı yayınlar ve yayına bağladığı isimlerle Saran'ın Radyospor'u Taraf Gazetesi'ni aratmadı açıkçası. Atilla Türker (Mr.Uefa Sopası), Türker Arslan, Alpay Köse (bir programda ceza ağır olsun, kendine güvenen suç işlemez diyebilen bir hukukçudur kendisi), ve tabii ki Barış Ertül (bu zat çok koyu Fenerbahçelidir, kendisini eleştiren her Fenerbahçeliye siz Azizbahçelisiniz savunmasını yapar)... Emre Bol, Emenike'nin para sayma görüntüleri var, açıklayabilirse sorun yok tabii twitiyle o günün bir başka fenomeniydi. Telegol programı, Erman Toroğlu'nun yıllardır içinde biriktirip de korktuğu için dışarıya vuramadığı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe nefretini kustuğu bir başka programdı. Serhat Ulueren, onlarla birlikte para için ağzını bantlayan (hem mecazen hem madden) Ziya Kaptan...
Ama en başa koyulması gereken isimler kesinlikle Mehmet Baransu ve Rasim Ozan Kütahyalı oldu. Cemaate yakın bu adamların neden bu topa bu kadar girdiklerini kimse açıklayamadı. Bu bir devrimdir diyen Mehmet Baransu, Şekip Mosturoğlu'nun intihar haberinden tut, sorgulamalarda gözlatındaki isimlerin önüne paralar konduğunda sustuklarını falan söyledi. ROK ise bağırarak konuşması, söz kesmesi, saygısızlığı, gülmeleri, canlı yayında çişim geldi demesiyle falan karısıyla tencere kapak biçimde bu günlerde devam etti bombalamaya. Programın bir başka yorumcusu ise Ahmet Çakar'dı, babam mezardan çıksa Fenerbahçe şike yaptı dedi. Beyler dedi kameraya bakarak, şikecisiniz dedi. Güldüler falan, güzel günlerdi tabi bu adamlar için. Nefret ettikleri kulüp kulağının arkasına kadar dokunulur olmuş, nefret ettikleri ve korktukları adam ise elinde serum şişesiyle oradan oraya sürüklenerek aciz bir hale gelmişti. Zaman gazetesi de bu işi İŞTE YENİ TÜRKİYE BU, HERKESTEN HESAP SORULUYOR İNŞALLAH diye boyuyordu.
***
Dönemin aktörlerini saymakla bitmez. M.Ali Aydınlar 2011'in en çok konuşulan adamı olabilir. Delil yok dedi, hastanede durum vahim dedi, playoffu getirdi, istifa etti, yanlış anlamışım dedi. Mehmet Helvacı ve %1 bile masum değil dediği Fenerbahçe'nin ezeli rakibinde futbol AŞ genel müdürlüğüne terfi eden Lüfi Arıboğan ve tabiiki müfettiş Cornu. Dupont ve Emin Özkurt da CAS çekilene kadar en çok konuşulan adamlardandı. Tabi dönemin aktörleri demişken bu dönemde kendilerine inanılmaz bir önem atfeden Lube Ayar'a, Alpaslan Akkuş'a, 12 Numara'ya da değinelim.Az evvel yukarıda bahsettiğim Bağdat Caddesi yürüyüşü bu açıdan bela oldu başımıza işte. Geldin gelmedin, gittin gitmedin, millet birbirine Fenerium fişi gösterir hale geldi bak ben daha çok destek verdim diye. Benim en çok ilgimi çeken kişi Av.Emre oldu. 3 Temmuz Fenerbahçelisi oldular, yalan yok hepsini twitterda takip ediyorum, Lube Ayar ve Av.Emre bloklamasa takip etmeye devam da ederdim. Bu insanlar da kulübün ali çıkarlarını savundukları için arkalarında inanılmaz bir destek buldular. Ben desteği verenlere kızamıyorum, karşı safta ROK varken bizim safta Lube'nin prim yapması kadar normal birşey olamaz. Neyse aktörler kısmını geçiyorum, en önemlilerine değindim bence. Bir de bu adamların çoğu dönemlikti, inşallah öyle kalırlar zaten.
CAS
24 Ağustos en az 3 Temmuz kadar can yaktı geçen sene. Ne de olsa tarafsız bir kurum nezdinde cezalandırıldık, şikeci damgası vuruldu üstümüze. Herkes dedi ki, bakın biz gereğini yapmadık, UEFA geldi ve kolumuzu kesti. Halbuki kolu kesilen de süreçte zarar gören de sadece Fenerbahçe oldu. Oyuncularımızı satmak zorunda kaldık, bir önceki sezon şampiyonluğun mimarı olan Lugano, Niang, A.Santos satıldı, maddi kriz kapıdaydı, taraftar kart alın diyordu kulüp açık açık. 1 günde 1 milyon TL kampanyaları başladı. Süreçte mağdur olan sadece Fenerbahçe değildi, Trabzonspor da ben mağdurum diyordu. Şenol Güneş playoff öncesi yapılan 4lü zirvede bile çıktı dedi ki, bu süreçte en çok mağdur olan taraf biziz. He amk he dedik biz de. Bu işin hukuki boyutu neydi peki, haklılığımızı nerede ispat edecektik, CAS'a gittik, davayı kazanacaktık ve gerçekten tarafsızın tarafsızı bir uluslararası mahkemede suçsuz bulunacaktık, bu bile başlı başına herşeye değerdi. Ama artık arada ne pazarlık döndüyse Nisan ayında Fenerbahçe TFF ve UEFA aleyhine açtığı CAS davasındaki bütün haklarından feragat ettiğini bildirdi. Konuyla ilgili 10-15 gün açıklama yapmadı kulüp sonra memleket çıkarı dediler ki ilginçtir 10 aydır hapiste tutuklu bulunan başkan Aziz Yıldırım bile böyle dedi. Çok kızgındım, yönetimden, twitterda taraftarla şakalaşan sünepe yönetimden herşeyi beklerdim de CAS'ın çekilmesi en büyük darbe oldu.
Etik Kurulu
Soruşturma üzerinde gizlilik kararı varken, savcılığın nasıl oldu da bu kurulla onlarca klasörü paylaştığını benim aklım halen almazken, bu belgeler UEFA ile de paylaşıldı. Basit ergen mail organizasyonu değil, baya paylaşıldı. Temmuz ayındaki belgelerde ortalık yanarken buradan ne üfürüldüyse, UEFA da ağustos ayında, polisin yürüttüğü bir operasyonda elinde herhangi bir somut delil olmamasına rağmen ve suçlamalar net değilken kendisi yapamadığı infazı TFF'ye yaptırdı. Yukarıdaki paragrafta anlattığım CAS süreci de böyle başladı işte.
UEFA Sopası
Dediler ki; cezaları hemen verelim. Savunma yok, olsun. Suçlamar belli değil, yani savcı iddianamesini yazmamış, tutuklu sanıkları neyle suçluyor belli değil, olsun. Cezaları verin. Vermezsek? Uefa gelir cezayı kendi keser, milli takımlar düzeyinde ceza alabiliriz. Tüm takımlarımız ceza alır. Şimdi ben evde babamı öldürsem, o gün dışarıda olan ve olaydan habersiz abim ceza alır mı? Onun gibi birşey bu. Galatasaray bu işi çok iyi işledi. İhtarname yolladı, Adnan Öztürk çıktı açıklamalar yaptı, ilk haftadan ezeli rakibin planı belliydi. Üfleyerek sönmeyecek ateşi yurtdışından itfaiye çağırıp söndürmek. Çünkü kendilerinin ceza almayacağını adları gibi biliyorlardı. Bunun şike konusunda başka bir örneği yoktu dünyada, bu korku imparatorluğunu birkaç kalemşör ve genel olarak Trabzonspor-Galatasaray işbirliği yarattı diyebilirim. Aslında bu işbirliği gel işbirliği yapalım diye değil, Trabzonspor Fenerbahçe'nin tarihi hasmı, Galatasaray ezeli rakip, doğal olarak farklı argümanlarla aynı safta tesadüfen buluştular. Bugün bile halen milliyette Cemal Ersen kırmızı alarm diye haber yaptı. Bunun gibi onlarca haber, duyum, koskoca M.Ali Birand'ın "Arkadaşlar UEFA'cılarla konuştum gerekli cezalar verilmezse Avrupa'dan toplu men edileceğiz" açıklamaları... Halbuki M.Ali Aydınlar, Aykut Kocaman'a yaptığı ahlaksız teklifte Fenerbahçe'nin cezasını (henüz suçu sabit değilken üstelik) geçen sene doldurduğunu, önümüzdeki yıl için sıkıntı olmadığını belirttiğini biliyorduk. Satır arasındaki bu itiraf gölgede kaldı. UEFA'da ne halta yaradığı belli olmayan Şenes Erzik'in milli takımlar düzeyinde ceza almamız söz konusu değildi açıklaması aslında bu sürecin içinin ne kadar boş olduğunu gösteriyordu. Ama bunu bu sene için davet yazısı geldikten sonra söyledi Erzik. Müthiş zamanlama yani (!) Peki dünkü kararlardan sonra kararda değişiklik olur mu? Ben ihtimal vermiyorum, açıklanan cezalar geçen seneye ait, ve Fenerbahçe'ye geçen sene yaptırım uygulandı. Tabi yaşanan bütün mağduriyete rağmen ligi 2.bitirmemiz, işi son maça kadar kovalamamız ve Trabzonspor'un mağduruz edebiyatı prim yaptığından Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nden ihracı pek de mağdur olmadılar lan işte gibi algılanmış olabilir. Ayrıca aktörler kısmında değindiğim güruhun da yüreği soğumamıştı henüz.
Mahkeme
Açıkçası hepimiz bu süreci bekledik ve dün bu sürecin sonuna gelindi. Kararlar hayal kırıklığı, benim gibi şike olduğuna, maçlarda şike yapıldığına inanmayan insanlar için ceza elbette moral bozucu. Beraat isterdim ama Aziz Yıldırım savunma yaparken sözünü kesen, böyle uzatırsan 3 ay sonraya gün veririm diyen, Cihan Oskay'ı gizli tanık yapan mahkemeden bu kararın çıkması da imkansızdı. Nitekim aynı mahkeme, Karabükspor maçında şike yapıldı kararını verdi. Hani Tomic'in 90+4'te kornerde ileri çıktığı maç... Bülent Ataman'ın ayakkabısıdır bu maçın en büyük tanığı, başka da birşey konuşmak yersiz. Şike kimle yapıldı Karabük'te, gerekçe ne bu da merak konusu. Keza aynı şey A.Gücü maçı için de geçerliydi. Bu kulüplerde kimlerle ne üzerine anlaışlıp şike yapıldığı belirsiz. İtirafların görmezden gelinmesi ise komedi. Başka bir tanım getirmek zor, resmen komedi. Ümit Karan açık açık, ki kendisi savcıdan şikayetçi olunca temmuz ayında tekrar ifadeye çağırılmıştı, "ben Fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemem, Trabzon maçında daha müsait durumda olan Sezer'e bilerek pas vermemiş olabilirim" demesine rağmen bu ifade görmezden gelindi. Tıpkı Mehmet Yıldız ve Mecnun Odyakmaz'ın ifadeleri gibi. Hayır bizim lehimize değil, bari Trabzonspor'un aleyhine olsun diyorum bu durum, yani konu Fenerbahçe olunca buluttan nem kapan savcı bunları da dikkate alsın diyorum eğer bu operasyon temiz kramponlar operasyonuysa (bu tamlamanın yaratıcısı da ROK'tur) adamlar toptan beraat ediyor. Elle turulur tarafı yok yani mahkemenin. Ortada hukuki yollarla değil polis devleti yöntemiyle elde edilmiş yığınla telefon konuşması var, bunları çıkardığın zaman hiçbirşeye benzemeyecek bir iddianame ve savcı mütalaası var. Savcı mütalaası da, Aziz Yıldırım'ın 400 sayfalık savunmasına rağmen en ufak biçimde değişmedi. Aziz Yıldırım'ın savunması basında da pek rağbet görmedi. Aziz Yıldırım kendini savunurken rakiplerini de suçlama yoluna gittiği için biraz da istemeden milletin ekmeğine yağ sürdü. Bak işte kendini savunamıyor bile, anca rakiplere bok atsın anlayışı hakim oldu bir anda ama işin aslı hiç öyle değildi. Tabi sen savunmanın tamamını okumayıp basında haber değeri taşıdığı için yer verilen Graz maçı örneğine takılıp onun üzerinden işi sulandırırsan belge ve evraklarla ortaya konan 1 kuruş bile usulsüz para transferinin olmamasını açıklayamazsın. Bütün bunlar, basında Fenerbahçe'yi asmak daha tatlı olduğu için 4 ay boyunca hasıraltı edildi.  1 seneyi bulan mağduriyetin dün bitmesi sevindirici, başkanı görmek de öyle. Herşeyen önemlisi ise, Fenerbahçe Spor Kulübü'nün başkanının kulübün başında olabilecek olması. Bu çok önemliydi. Peki cezalar? Ben yargıtaydan döneceğine inanıyorum, hala buna inanan kaç kişi vardır bilmiyorum ama umarım döner ve toptan aklanırız. Allah bir daha hiçbir Fenerbahçeliye böyle bir sene yaşatmasın, amin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder