Bu salonu kim yaptıysa eline sağlık. Güzel bir salon yapmış. Ama bu tarz salon/stadyum zihniyetini kim bizim oyunumuza soktuysa dertleri bitmesin. Neyse ki biz salon konusunda daha şanslıyız. Ebesinin nikahında da olsa, samimi bir ortamı olan bir salona sahibiz. Ülker Arena, Kadıköy'de dediler, Ataşehir'de dediler daha zor gittik ama olsun. Salonun öyle problemleri var ki, ulaşıma sıra gelmez. O problemler de bizi değil Fenerbahçelileri bağlar. Konuştuğum birçok Fenerbahçeli de salondan şikayetçi.
Olmuşla ölmüşe çare yok. Bu sezondan sonra Fenerbahçe bu salonda oynayacak. Biz de Göksenin ve Domercant olmadan oynayacağız. Buna alışmamız lazım veya alternatif üretmemiz lazım. Takım içinde olmuyor bu alternatif . Artık Arroyo mu oluyor yoksa başkası mı göreceğiz. Sene başındaki o her an her şeyi yapan takım gitmiş. Rakibinin kötü oynamasını bekleyen bir takım gelmiş. Açıkçası bu sene rakibini bekleyen değil rakibine kendisine oynatan bir takım izlemek istiyorum.
Hocamıza güvenimiz sonsuz. Basketbolla ilgili çok fazla analiz yapmak istemem. Ama birkaç şey yazalım ki, sayfa dolsun. Öncelikle maçın kırılma anı herhalde, 11 sayı geriden gelip 3 sayıya indirdiğimiz anda kaybettiğimiz toptu. Hücum süresinin dolmasına 3 saniye kalmıştı ve topu oyuna yandan sokacaktık. Hocam mola almayı tercih etti. Öncelikle 3 saniye kala ne yapacağını bilmeyen bir takım varsa sahada bu çok üzücü. Sonrasında ise hızını ivmesini almış bir takım bir hücumdan boş dönsene olur. Rakip hala şokta ne de olsa. Fakat mola alarak rakibe de fırsat tanıyorsun.
Mola dönüşü 3 saniye olabilecek en kötü şekilde geçti. Önce top kaybı ardından sportmenlik dışı faul. Fark yeniden açıldı. Ondan sonra toparlamak kolay olmadı. Takımın mücadelesi de toparlama ışığını vermedi. Üçüncü periyot gelgitleri bu sene de yepyeni oyunculardan kurulu bir takım da olsa devam ediyor. Geçen sene Sinan Erdem'de de, bu senede burada kazanacak kadar oynamadık. Sıfır mücadele. Ve ikisini de pisi pisine verdik.
Furkan'ın 13 dakika oynamasına neden bulamıyorum. Oynadığı süre içinde 10 ribaund topladı. Bu iyi bir sayı bence ama hocamı tatmin etmemiş.Oyuncuları da eleştirmek istemiyorum. Hawkins'in formsuzluğunu (buna rağmen takımın en skoreri) Gordon'un durgunluğu... Bunları uzun uzun yazmak istemiyorum, çünkü biliyorum ki, birkaç gün sonra Euro Cup'ta falan kritik bir maç falan kazanınca hepsine övgüler düzeceğim. Ama insan derbi galibiyeti hemde deplasmanda kazanmayı istiyor.
Fenerbahçe neyi daha iyi yaptı da kazandı bulamıyorum. Sanırım daha çok istedi ve bu da yetti. Preldziç'in uzaydan attığı son saniye üçlüğü bir şeylerin ters gittiğinin habercisiydi. Yine de geçen sene 30 Aralık'ta Marco Tomas'ın iki üçlüğü kadar acı olmadı.
Herşeye rağmen lig devam ediyor, sezon devam ediyor. Böyle şeyler yaşanabiliyor. Yenilgiler olacak. Ama böyle isteksiz oyun görünce üzülüyoruz. Derbide yeniliyoruz ve ne salonda oluşan kötü atmosfere ne de hakem kararlarına ne başka birşeyde bahane aramıyoruz.
Bu arada hakemler o kadar kötüydü ki, bir taraf çıkıp "bize daha kötüydü" diyemez. Kendileri bile aksini iddia edemez, zaten o kadar eyyam düdüğü çaldılar ki, en azından kötü kararlarını dengelediler.
Maç sonu Fenerbahçe'nin sevinci, bana 2009'da Kadıköy'de kazandıkları 3-1'lik maçı hatırlattı. Sevinmek hakları ama konfetiler falan biraz abartı oldu sanki. Sanırım psikolojik üstünlüğü bu sayede koruyorlar.
Bu arada kupadaki maç 74-69 bitmişti, bu sefer 74-67 oldu. Birbirine benzeyen ama kazananı değişen maçlar.İki takımın bu maçlar dışında sadece 1 yenilgi aldığını düşünürsek ve bu yenilgiyi bile İzmir'de Karşıyaka deplasmanında aldığını eklersek üçüncü maçın oldukça kritik olduğunu belki de sezon finalini etkileyciğini söyleyebiliriz. O yüzden İpekçi'de 7 sayı kazanmak bile yetmeyebilir. Bekliyoruz
şu salondaki şikayetleri merak ettim, bir ara zaman bulursan anlatsana.
YanıtlaSil