Cumartesi, Mayıs 25
Bu Hayatta Ziya Doğan Gibi Olmak
Ziya Doğan futbolculuğu döneminde çalışkanlığıyla ve kritik zamanlarda sorumluluk alışıyla ün kazanmış ve bu özellikleri sayesinde sadece Beşiktaşlıların değil bütün futbolseverlerin sevgisini kazanmış. Biz izlemedik, bilmiyoruz, ama büyükler öyle diyor. Hatta sırf o yüzden (şampiyonluk maçında 2 gol atması da var) çocuklarına Ziya adını verenler olmuş. Gerçi ben çevremde pek rastlamadım.
Ziya Doğan sonra teknik direktör oldu. Umut veren bir kariyer başlangıcına imza attı. Parlak yıldızlardı o zaman. Trabzonspor döneminde zirveye çıktı. Ta ki Beşiktaş'tan teklif gelene kadar. Del Bosque'yi yollamak isteyen Beşiktaş, evladı Ziya'yı göreve çağırıyordu. Ziya Doğan'ın Trabzonspor'u da o esnada İstanbul takımlarını yenmiş, iyi bir hava yakalamış, bir önceki sezon ligi 2.sırada bitirmiş iddialı bir takımdı. Ziya Doğan'ın belki de hayallerindeki teklifti Beşiktaş'tan gelen. Belki de 10 senedir, bu günü bekliyordu. Ama o an hazır değildi. Hem de Trabzonspor'da yaptığı bir iş vardı. Yarım bırakmak istemedi. Böyle bir teklifin ona bu hayatta sadece bir kere gelebileceğinin farkındaydı herhalde. Yine de gitmedi. Trabzonspor'da kaldı. Del Bosque'nin yerine gelen, teklifi kabul eden Rıza Çalımbay oldu.
Ziya Doğan'ın Trabzonspor günleri de o günden sonra tepetaklak oldu. İstenmeyen adam ilan edildi. Oynattığı futbol beğenilmedi. Ve ondan sonra Anadolu turu yapan hocalar kervanına katıldı. Beşiktaş'ın hocası olacakken Süper Lig hocası sıfatını bile alamadı. Hayat böyle garip işte.
O yüzden bazen birileri bana bir teklif getirdiği zaman ve bunu çeşitli nedenlerden ötürü kabul etmediğimde aklıma hep bu örnek geliyor. Ya bu verdiğim karardan sonra Ziya Doğan gibi olursam...?
İlk paragrafta bahsettiğim gibi, aslında Ziya Doğan olmak kötü bir şey de değil. Herkesin sevdiği, emeğine saygı duyduğu, çocuğuna isim babası yapan biri oluyorsun.Ama belki de insanların sevgisinin karşılığını, hayat daha somut şeylerle sunmalı... Sunmuyor. Kimse sunmuyor. Veya herkese eşit miktarda sunuyor, sen alabildiğin kadarını alıyorsun. Biz az alıyoruz.
Şimdi Ziya Doğan nerede? Belki de çok mutludur. Ama biz oturduğumuz yerden insanları izlerken, eğer onları görmüyorsak, iyi yerde olmadıklarını düşünüyoruz. O da başka bir konu.
Adam savunma futbolu oynatıyormuş... Elinde Hasan Üçüncü, Hüseyin Cimşir varsa öyle oynatır. Elindeki şartlar neyse onu uygular. Buradan bile yola çıkıp bir bağ kuruyorum adamla.
Hadi futbolcuları anladık da teknik direktörlerle de bağ kuracak, metafor üretecek hale gelince sağlıklı bir kafa yapımız olmadığı ortaya çıkıyor. Hem Ziya Doğan ne abi? Aslında Cihat Arslan tam özdeşlebilecek biri. Herkesin sevdiği ama başarısız olan... Tam ben. Ya da olmak istediğim. Hani başarıdan geçtik bari herkes sevsin, iyiliğimizi istesin. Başarılı olmasak da olur.
Zamanında Rijkaard ile ilgili metaforlar kullanıyorduk. O yeniydi, başkaydı. Biz de onun varlığı sayesinde hayatta yenilik yapmaktan korkmayacaktık. O başarılı olunca biz geleneklere bağlı yapımızı kıracaktık. Olmadı. Biz de kıramadık. Saçlarına ak düşen "Kıvırcık" yapamadı. Cihat Arslan da kıvırcık belki o yapar. Veya Hamza Hamzaoğlu da güzel adam, iyi örnek.
Gerçi bizim saçlar dökülüyor, giderek Ziya Doğan olmaya doğru yol alıyoruz... Korkmamak mümkün değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder