Daha 24 saat bile geçmemişken bu yazıyı yazmak büyük risk. Sanırım tüm Galatasaraylılar, "bizi anlamıyorsun" diyecek. Twitter'dan beni takip edenler, watsapp'tan "nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun" diyebiliyorlar. Haklı da olabilirler. Ama çok sevdiğimiz hoca, "That's the football" derken belki de bunu kastetmişti.. Taraftarlık; böyle ayrılıklarla yaşanıyor. Her zaman oldu, olacak. Genç kardeşlerim şaşkınlık içinde olabilir ama 20 senedir takım tutan biri olarak artık bu tip olaylara karşı bağışıklık kazandığımı hissediyorum.
Galatasaray taraftarı Fatih Terim'i çok sevdi. Çok seviyor. O yüzden böyle ani bir ayrılığa üzülenleri anlıyorum. Ama şaşılacak, hayrete düşecek veya karamsarlığa girilecek bir durum olduğunu sanmıyorum.
Fenerbahçe'yi yenerek kazanılan Süper Kupa maçından sonra biri çıkıp "Yaklaşık 1 ay sonra hoca gönderilecek" deseydi, kimse ona inanmazdı. Ama oluyor. Futbol böyle bir şey, hatta Türk futbolu tam olarak böyle bir şey. Sürprizler, kulisler, dedikodular, dengeler, kavgalar, çatışmalar, ittifaklar... Ve şarkıdaki gibi, "en derin yaralar kapanıyorsa, en büyük acılar unutuluyorsa, neden korkulur ki"
Kim haklı, kim haksız kısmına girmeyeceğim. Olan oldu. Herkesin haklı sebepleri vardır. Sonuçta önemli olan, aslolan Galatasaray ise, sene sonunda Galatasaray'ın başarılı olduğunu görmek olan biten her şeyi unutturacak. Hatta, yeni gelen hoca seri galibiyetlerle başlarsa, Fenerbahçe'yi deplasmanda yenerse; bugün uykusuz kalan taraftarlar her şeyi çok çabuk unutacaktır. Taraftarlık, yeni kahramanlara kapıyı kolay açar. 2005-2006 yılında Canaydın'ı istifaya davet edenler, pankartlara hesap soranlar, mayıs ayında "Büyük Başkan" diye inletiyordu Sami Yen'i...
2011'den başlayalım bazı şeyleri anlatmaya....
Kimsenin tanımadığı yeni başkan Ünal Aysal, çok kısa sürede, konuşması, giyimi, nezaketi ile taraftarın sevgilisi olmuştu. Basketbol maçında Drogba'yı isteyecek kadar ilginç bir samimiyet kuruldu. 3 Temmuz'dan sonra Fenerbahçe'ye ve TFF'ye resmi site üzerinden verdiği sert mesajlar taraftarın çok hoşuna gitmişti.
Kimsenin tanımadığı yeni başkan Ünal Aysal, çok kısa sürede, konuşması, giyimi, nezaketi ile taraftarın sevgilisi olmuştu. Basketbol maçında Drogba'yı isteyecek kadar ilginç bir samimiyet kuruldu. 3 Temmuz'dan sonra Fenerbahçe'ye ve TFF'ye resmi site üzerinden verdiği sert mesajlar taraftarın çok hoşuna gitmişti.
İlginç olan, tam o zamanlarda Fatih Terim hakkında bir güvensizlik vardı. Forumlarda ve Twitter'da görüş bildiren birçok Galatasaraylı Terim'i istemiyordu. Çoğunun gerekçesi, Terim'in son 10 yılda Euro 2008 dışında somut bir başarısının bulunmamasıydı. Milli takımdan da kötü ayrılmıştı. Hatta; Rijkaard'ın istifasından sonra kendisine sunulan teklifi kabul etmeyerek ayıp ettiğini düşünenler de vardı. Hoca; senelerdir Galatasaray'ın içinde olmanın dezavantajı yüzünden birçok soru işaretini barındırarak takıma gelmişti. Şimdi, bu günden bakınca ne kadar da komik... Ama Türk futbolu böyle işte. Hoca yavaş yavaş kurdu takımı. Maçlar kazandı. Önce 3-1'lik Fenerbahçe galibiyeti, sonra da şampiyonluk bütün soruları geçersiz kılmıştı. İki sene içinde, hatta ilk sezonun sonunda tartışılmayacak konumdaydı.
İtiraf etmek gerekirse, ben de 2011 yazında Fatih Terim'in gelmesini istemiyordum. Ama benim gerekçelerim biraz daha farklıydı. Ben hocanın yıpranmış bir isim olduğunu düşünüyordum. Daha önce 2 kere gelmiş, 2 kere sorunlu ve olaylı bir şekilde ayrılmıştı. Türk futbolunun en büyük figürlerinden biri olan hocanın takımdaki varlığı kadar; gidiş ve gelişleri de hareketli oluyordu. Hatta gidişleri büyük sancılar yaratıyordu. Birinde tarihinin en büyük başarısı, diğerinde tarihin en kötü sezonlarından biri yaşanmıştı. Ama iki zıt dönemin bitişi de aynı ölçüde zorluk yarattı.
Fatih Terim muhakkak bir gün gidecekti ve gidişinden sonra Galatasaray'ın sıkıntı yaşama ihtimali bana göre çok yüksekti. Terim'in görev süresi; 2 şampiyonluk yaşamasına rağmen beklediğimden kısa sürdü. Ama şaşırdım dersem yalan söylemiş olurum. Türk futbolu, Galatasaray, Fatih Terim ile çalışmak... Bunlar hep böyle sonuçlar doğurur.
Fatih Terim muhakkak bir gün gidecekti ve gidişinden sonra Galatasaray'ın sıkıntı yaşama ihtimali bana göre çok yüksekti. Terim'in görev süresi; 2 şampiyonluk yaşamasına rağmen beklediğimden kısa sürdü. Ama şaşırdım dersem yalan söylemiş olurum. Türk futbolu, Galatasaray, Fatih Terim ile çalışmak... Bunlar hep böyle sonuçlar doğurur.
Üzüldüm mü? Evet. Ama çok değil. Şu an lise çağlarında olsaydım camı çerçeveyi indirmiştim sinirden. Eğer üniversite yıllarımda olsaydım, Terim'in evinin önündeydim. Ama artık 28 yaşındayım. Hayatımın yarısına tekabül eden son 14 senede 3.defa "Terim'in vedası"nı görüyorum. Vedalar insanın içini; bir daha buluşamayacağını bildiğin zaman çok acıtır. Fatih Terim 3.defa giderken bunu hissedemiyorum. Bu iyi mi kötü mü onu da bilmiyorum. Hoca, 5 sene sonra geri dönebilir. Bu iyi mi kötü mü onu da bilmiyorum.
Fatih Terim'i seviyorum. Sevdiğim için böyle ayrılmak hoşuma gidiyor. Ya, 2004'teki gibi başarısız olduğu için ayrılsaydı. Terim, kulüp içinde tırnaklarını kazıyarak elde ettiği yer seneler boyunca korunsun, hatta silinmeyecek şekilde yer etsin istiyorum. O yüzden 3.gelişinde, 2011 yazında korkmuştum. Ama şimdi mutluyum, daha doğrusu huzurluyum. Elbet bir gün bitecek olan bu dönem; 2 şampiyonluk, 2 Süper Kupa ve 1 CL çeyrek finali ile sona erdi. Hocam Florya'dan çıkarken başı dik ayrılacak. Onunla bu sefer güzel anılarla ayrılıyoruz. Onu tartışmıyoruz. Seneler boyunca taraftarlığı en yüksek duygularda yaşayınca, ihanetleri görünce, artık bir yerden sonra bunu arıyorsun. Maalesef böyle,
Şimdi bazıları diyecek ki, hoca gittikten sonra kim takar kupaları.... Öyle olmuyor bu ülkede. İstediğiniz kadar "Kişiler, emek verenler önemlidir; başarılar gelir geçer asalet yeter" tarzı cümleler kurun. Bundan 1 hafta önce; Real Madrid'e gol atamadığı için ıslıklanan futbolcular vardı. Kupalar, başarılar her zaman belirleyici olacaktır. Benim taraftarlık anlayışım; bunlara çok değer vermese de; stadyumlarda esen rüzgarlar; her zaman hatıra defterinin sayfalarını uçurur ve muhakkak herkes için yeni beyaz bir sayfayı, yazılmak için ortada bırakır.
Yeni bir hoca gelecek. Fatih Terim sayesinde çok kariyerli bir hoca gelecek.Fatih Terim'in; 8.sırada aldığı takımı iki sene üst üste şampiyon yapması sayesinde, şu an çok ünlü bir hoca gelecek. Fatih Terim başarısız olsaydı, şimdi Gerets mi Hagi mi diye sorardık ama Terim'in başarısı sayesinde Heynckes mi Capello mu diyoruz.
Son bölümü tahmine ayıralım. Gelecek kariyerli hoca, profesyonel futbolcularla çalışacak. Drogba, Sneijder, Melo, Riera, gibi futbolcuların teknik direktör değişikliklerinden çok fazla etkileneceğini sanmıyorum. Yerli futbolcu grubunun da papazlık yapacak kültürde olmadığına inanıyorum. Ortada iyi bir oyuncu grubu var. Güçlü bir kadro var. İyi bir teknik direktörle başarılı olmaları için hiç bir sebep yok. Hatta son 1-2 ayda oldukça yıpranan Fatih Terim'in bu sezon, son 2 senede yaptıklarını tekrarlamasının zor olduğunu düşünüyordum (bu gönderilmesi için sebep değil).. Üstelik milli takım yükünü de sırtına eklemişken... Kısacası; Galatasaray bence şampiyonluğun en güçlü adayı olmaya devam etmektedir. Fatih Terim'i çok seven taraftarın yeni gelen hocaya nasıl davranacağı gidişatı belirler. Ona "Yabancı ve soğuk üvey baba"olarak bakılırsa iş sarpa sarabilir, ama yıpranan ilişkiden sonra karşına çıkan yepyeni bir sevgili olarak görülürse; bu günler de çok çabuk unutulacaktır.
Benim için ise ikisinin de çok önemi yok. Ali Sami Yen Stadı yıkıldığından beri sadece derbi kazanmak bana yetiyor.
Benim anlamadığım da :
YanıtlaSil"babamdan sonra en sevdiğim adam gitti"
"canımın canı gitti ne diyorsunuz"
daha 1 hafta önce erman kılıç-aydın yılmaz konusunda yerden yere vuruyorlardı.
abi bu takım teknik direktörsüz şampiyon oldu ya , çok abartmıyor mu bu insanlar?
bu ülkede habersiz işten çıkarılan , dünyalarda borcuyla ortada kalan bir sürü kişi..
galiba dediğin bu yaş olayı burada devreye giriyor. hayatın sillesini yiyen , askerlik yapan , işşsiz gezen , insanların iç yüzünü görenler olarak (25+) artık bu romantizmler pek uzak geliyor bize