Kariyerine Ses Mecmuası'nın açtığı yarışmayla başlayan Tarık Akan'ın, seneler sonra Ses isimli bir film çevirmesi hoş bir teferruat değil mi?
Üstelik her ikisi de iki farklı Tarık Akan'ı temsil eden döneme denk geliyor. İlki, onu genç kızların sevgilisi haline getirip, çapkın damat Ferit rollerine sürükledi. Hakkını da verdi belki ama şu an keyifle izlenen o filmler, romantik komedi sığlığından da çok fazla kurtulamaz bence.
Fakat 1978'den sonra bambaşka bir Tarık Akan çıkıyor karşımıza. Özellikle Sürü'den sonra (sanırım Sürü'den sonra) artık o dönem iyice artmaya başlayan siyasi filmlerin yüzü oluyor. Yaşımız yetmiyor o dönemin toplumunu görmeye, belki de ona hayran olan genç kızları bile peşinden sürükleyip aydınlanmalarına vesile olmuş bile olabilir. Aynı günlerde bu akımdan etkilenen Kadir İnanır da sert filmlerde rol alıyor. Ama Tarık Akan, darbe sonrasında da hızını kesmiyor ve mesajını vermeye devam ediyor. Hatta Vizontele bile bunun devamı diyebiliriz.
Ses filmi 1986 yapımı... Yönetmen Zeki Ökten. İlginçtir asistanlarından biri de şu an sinemanın zirvesinde yer alan isimlerden biri, adaşı Demirkubuz. Zeki Demirkubuz bu filmde çalışırken kendi hayatı ve filmin hikayesiyle ilgili parallelik kurdu mu merak ediyorum. Henüz 17 yaşında "komünist faaliyetler" nedeniyle hapse giren ve sanırım 3 sene içeride kalan genç Demirkubuz, çıkınca sinemaya Zeki Ökten'in yanında adım atar. Bu film belki de ilk çalışması olabilir, emin değilim.
Ses filmi de Demirkubuz'un başından geçen olaya benzer bir hikayeyi konu alıyor. 6 sene hapis yatan adam (Tarık Akan), dışarı çıkınca Güney'de bir sahil kasabasına gider ve olaylar gelişir. Aslında sıkıntı da burada, pek fazla olay gelişmiyor. Güzel bir hikaye, iyi başlayan film, sonradan karışıklığa giriyor. Karakterin kafasındaki çelişkileri ve iniş çıkışları izlemek isterken, senaryonun kendisiyle kavga edişini izliyoruz.
Ama filmi sevdim. Neden sevdim? Hiç bir mantıklı nedeni yok. Sadece bütün film Gümüşlük'te geçiyor diye sevdim. Bu sene yazın iki ayrı dönemde toplam 25 günü orada geçirdim. Oranın eski halini filmde izlemek güzel oldu. Keyif verdi. Aslında çocukluğumun geçtiği Akyarlar'da çekilmiş olsaydı daha çok sever, hatta baya sağlıksız bir şekilde bağlanabilirdim de... Tarık Akan'ın da kışları Akyarlar'da yaşadığını düşünürsek böyle bir olaslık mümkündü. Belki bu film çekilirken o da hayatını o taraflara taşımaya karar vermiş olabilir.
Neyse, genel olarak vasat bir film. Ama internette hakkında çok az bilgiye rastlanacak kadar da kaybolmamalıydı. En azından Tarık Akan ve Kamran Usluer ve hatta Orhan Çağman gibi 3 karizmatik adamın yer aldığı film biraz daha göz önünde olabilirdi. Sırf onlar için bile izlenebilir.
Doğrudur, Zeki Demirkubuz'un ilk asistanlığı bu filmdir, zaten yönetmen olmayı da bu filmin çekimindeki atmosfere ve hikayeye hayran kaldığından kafasına koyduğunu bir röportajında belirtmiştir.
YanıtlaSil