Aynı anda hem geleceği hem geçmişi düşündü. Bir çarşamba akşamıydı ve çalışma odasında yalnız kalmıştı. Uzun zamandır bu kadar sakin bir ortamı bulamamıştı. Eskiden olsa bu sakinliği bulduğu için mutlu olur, Allah'a şükrederdi. Öyle akşamlarda huzur içinde uyurdu. Fakat şimdilerde o huzuru düşünecek durumda bile değildi. Dört gün sonra hayatının en önemli günlerinden biri yaşanacak. Bütün hayatını, bağlı olduğu siyasi hareket üzerine kurmuştu. Uzun uğraşlar sonunda ülkenin başına geçmişti. Gençlik yıllarında yaptığı ateşli konuşmalardan beri bu günleri hayal etmişti. Kolay olmadığını hatırladı. Basamakları tek tek basarak yukarıya çıkmıştı, hatta bazen düşmüş ama ayağa kalkmasını bilmişti. Sonunda istediği yerdeydi. En yukarıda. Fakat artık azımsanmayacak kadar düşmanı da vardı. Onu sevenler ve sevmeyenler üzerine ülke ikiye bölüneli yıllar oldu. Bazen çok sinirleniyordu ama bugün öyle günlerden biri olmayacaktı. Zaten sağlığı da iyi değildi. Aslında tüm bunları düşünüce terlediğini de hissetti.
Çok şeyi bir daha düşündü. ama en çok geçmişini düşündü. Neler yaşadığını... Kasımpaşa'da geçen günler. Beyoğlu'na ilk çıkışlar. Toprak sahalarda top oynadığı yıllar. Sonrasında siyasi hareket içinde kendine yer bulmalar. İlk nutuklar, ilk hitaplar. Teşkilatlar, dönemin önemli figürleriyle tanışmalar. Buraya uzun bir yoldan gelmişti. Hapis bile yatmıştı. Kolay bir süreç yaşamamıştı. Geç bulduğu kudreti ve gücü yavaş yavaş kaybettiğini söyleyenler vardı. O buna inanmıyordu fakat aklının bir köşesinde yer edinmişti. O nedenle dört gün sonraki seçim onun için çok önemliydi.
Bu yüzden son dönemde çok daha fazla çalıştı. Meydanlarda, kameralar karşısında, masa başında, kapalı kapılar ardında. Yüzlerce plan yapıldı, yüzlerce analiz yapıldı. Yüzlerce insanla bir araya gelerek stratejiler şekillendirdi. Ülkenin gözü o pazar gününde olacak. Sadece ülkenin de değil, Avrupa hatta dünyanın büyük kısmı bile merakla bekliyor. Bunun bilincinde olduğu için stresi, heyecanı her geçen gün daha çok artıyordu. Boş geçirecek bir dakikası bile yoktu ama şu an içinde bulunduğu sessizlik ve sakinlik ona yeni bir güç aşılayabilirdi.
Derken odasına üç tane takım elbiseli adam girdi. Onun görev adamları... Dışarıyla bağlantıları. Onları görünce hemen morali bozuldu. Yine bir şey olmuştu! Yoksa bunlar böyle, bu saatte kolay kolay içeri girmezdi. Gerçi son yılları düşününce bu tip sahneleri çok defa yaşamıştı. Bu sakinliği bozacak bir olay yaşanmıştı ama acaba neydi? Yine bir bomba patlamış olabilir mi? 'Patlasa haberimiz olurdu' diye geçirdi içinden. Dolar mı yükseldi yoksa? Saat gece yarısına yaklaştı, bu da olamaz. Suriye? Daha yeni konuştuk o meseleyi. Oğlan mı acaba bir şeyler yaptı? Belki de eski ortaklar, yeni düşmanlar bir kontra atak yaptı. Bütün akşamı uğraştıracak o konuyu, o sorunu sormaya çekindi. Ne kadar çok sessiz kalırsa, o sessizlik o kadar uzardı. 5 saniye ve 15 saniye. Hepsi kâr. Stresli seçimin öncesinde ne kadar az gerilirse o kadar iyiydi.
Sessizliği üç takım elbiselinin ortada duranı bozdu. Bir adım öne çıktı ve;
- ''Büyüğüm, Trabzon'dan aradılar'' dedi.
Bir an doğruldu. Hiç beklemediği bir şeydi ve genelde hiç beklemediği şeyler tadını kaçırırdı. 'Devam et' manasına gelen bir el hareketi yaptı.
- Trabzonspor'un maçı vardı bu akşam. Hakemler Trabzonspor'un penaltısını vermemiş. İbrahim Bey de hakemleri soyunma odasına kitlemiş. Bırakmıyormuş. Size haber vermemiz istendi.
Hiç bir şey demedi. Elini alnına götürdü.. Gözlerini kapadı. Normalde sinirlenebilirdi ama içinde bulunduğu stres onu engellemiş olsa gerek. Derin bir nefes almakla yetindi. Son bir haftadır konuştuğu, düşündüğü her şeyi bir daha aklına getirdi. Film şeridi gibi... Olabilecek en kötü senaryoları kısa kısa hatırladı. Bir gün İstanbul'da evine giderken arabasında dışardaki bir duvar yazısını görmüştü, 'Yargılanacaksınız'. Aklına bir kez daha o geldi. Hayatındaki en önemli sorunları düşündü sırayla.
Bir sürü derdi vardı ve bu dertlerin çözümü için en kritik bir haftaya girmişti. Trabzonspor'un penaltısının bu konularla hiç ilgisi olmamalıydı. Fakat Trabzonspor'un penaltısı verilmediği için kendisine telefon gelmişti. Bir yerde hata yaptığını fark eder gibi oldu ama bunu düşünmek için artık çok geç olduğunu biliyordu.
Telefonu istedi...
Fuat Avni takım elbiselilerden biri mi?
YanıtlaSil