Cuma, Mart 3

Il Conformista



İçinde yaşadığınız bir grupta, toplulukta, toplumda; faşizm nasıl ilerler? Bazen anlaşılmaz. Kendini hissettirmez. Bir bakmışsınız, faşizm ile yaşıyorsunuzdur Oysa; kuralları yürütenleri sertliklerini ve otoritelerini görebiliyor olmanıza rağmen, ilginç bir şekilde. çevrenizdeki kimse (en azından çoğu) faşist değildir. Sert söylemleri yoktur. İdeolojik olarak 'tek, belli, keskin' fikirler olmasa da; yukarıdan bir güç herkesi kapsayacak bir dille kendi çatısı altında buluşturmuştur. Ve her şey için çok geç kalınmıştır. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Hemen hepsinde de insanlar bu gücün nasıl oluştuğuna anlam verememiş(tir).

Anlaşılması zordur. Ama bu problemi, en basit şekilde iki saatten az bir sürede anlatmayı becermiş Bernardo Bertolucci... Filmin yapımı 1970, geçtiği zaman Mussolini ve savaş dönemi (1940'lar). Yani 2017'den bakınca artık çözülmüş olması gereken meselelerdi. Ama öyle ilerlemiyor insanlık tarihi. Çünkü dünyaya gelen her birey, her toplum kendi tecrübesini edinmek zorundadır. Bunun da ne zaman nasıl olacağı belirsizdir.

Sosyoloji böyle bir bilimdir. O gün/dönem gelince doğru kuramların ortaya çıkmasını sağlamak için hazırdır. Bir de sinema vardır. Onun da gücü de burada ortaya çıkar. 20 sene yasaklı kalsa da, 45 sene sonra izlense de hem evrensellik, hem yerellik kazanarak  tam ortada durabiliyor.

Yasaklı diyoruz, çünkü bu film 70'ler Avrupa'sında ödüllere boğulurken, Türkiye'de anca 1989'da gösterilmiş.

Adamımız Marcello Clerici bizim gibi biri. Üniversite okumuş, evlenmek üzereyken tanıdığımız, sonrasında da kendi sınıfından bir hanımla evlenen bir orta sınıf. Kendisinin bir özelliği var; o Mussolini ilerledikçe ve yükseldikçe İtalya'daki faşizme destek verenlerden. Bunun ilk nedeni çok basit bir şekilde oluşuyor; faşistler eşcinsellerden nefret ediyor ve kendisi küçükken yaşadığı bir cinsel taciz nedeniyle eşcinsellerden nefret ediyor. Yeterli bir ortak nokta bulunduktan sonra da kendisini birçok birleşenle aynı çatıda  buluyor. Mesela bir kısmı kör!

Marcello'ya sorsak, "Ben faşist değilim" der ama partiye, sisteme destek vermekten çekinmez. Hatta öyle bir destek ki, parti ve devlet için tetikçi oluyor. Kurşun atan da kurşun yiyen de şerefli o dönemin İtalya'sında. Kendi öğrenciliği döneminde hocası olan muhalif bir akademisyeni öldürmesi istenince çok büyük tereddütler yaşamıyor. 

Clerici'nin kendisi öyle bir orta sınıf ki; o yüzeysel ve şovenist ahlakıyla toplumda yaşıyor. Çevresi de zaten aynı ahlak anlayışına sahip. Bu çevre, eşcinsel ilişkinin adam öldürmekten daha çok ayıplandığı, hastalıkların dahi 'ahlaklı ve ahlakısız' olarak ayrılabildiği bir çevredir.. Filmin geri kalan kısmını anlatmak istemem. Ama bu karakteri, bu tipi aklımızda tutalım. Bu tip bize her zaman lazım olacak. Filmi izlemenizden sonra da, yazıyı bittikten sonra da... Hayat devam ettiği müddetçe...

Konformist; Türkiye'de rahatın düşkün olarak bilinir. Birçok entelektüel de bu yanlış anlamaya çok kızar. Aslında çok kızılacak bir durum yok. Gerçekten de bir rahatına düşkünlük vardır. Tamam; kelimenin ve kavramın bahsettiği rahat koltuklar, güzel evler, kullanışlı arabalar değil ama bir "Bana dokunmayan yılan bil yaşasıncılık" vardır ki bu bir rahatlığına düşkün olmanın getirisidir. Yılanı beslemekten geri kalmayan Marcello Clerici, aslında bir bukalemundur. Onun için şartların değişmesi o kadar önemli değildir. Mussolini yıkılıp insanlar sokağa çıktığında endişelenen eşine "Biz bu kadar çok oldukça hiçbir tehlike yok" der mesele.

Film bir kitaptan uyarlama. Kitap Türkiye'de filmin akıbetine uğramamış. Yasaklanmasa da orjinalinden 20 yıl sonra ama filmden bir yıl sonra, 1971 yılında basılmış; Düzen Adamı adıyla; Nokta atışlık bir çeviri.

Ama filmin tek özelliği, kitaptan uyarlanan kurgusu değil. Her ne kadar insan, devamlı bu filmden bahsetmek istese de, sadece kurgu ve karakter analizleri bile onlarca saat konuşturursa da başka artıları da gözümüzün önünde. Sembolizmden görüntü tekniğine kadar önemli mevzular var. Burada da işin içine yönetmenin dehası giriyor işte. Bertolucci 30 yaşındayken bu filmi çekiyor. C'era una volta il West'ten hemen sonra Ultimo tango a Parigi'den hemen önce. Bu üç film; 28-32 yaş arasına girmiş.

Sanırım anlatabilmişimdir ama özet geçemem gerekirse; şahane bir filmdir. Tekrar izlesem, yine şaşırtır, yine keyif verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder