Cuma, Eylül 22

Durmuş Saat Yazı Dizisi #3



Yazar: Refet

"Bütün kötü huyları, hatta güzel dostları"


Bizim neslin, eve bilgisayar aldırmada kullandığı en büyük yalandı; "Amerika'ya, İngiltere'ye, bütün büyük kütüphanelere bağlanabiliyorsun. Ödevlerimde yardımcı olacak"

Ödevlerimizde bu yolu hiç kullanmadık ama sonucunda İSMEK sertifikalı stalkerlar olduk çıktık. 

2008'in yaz ayları, yıllar önce söylediğimiz yaptığımız o halk avcılığı ile yüzleşiyoruz ve internetin iyi yönlerini alıyoruz. Bir hafta bağımsız İspanyol sineması izliyoruz mesela, Süryani bir kuyumcu gibi ince ince işliyoruz iç yapısını. "Elbar-Almeria maçı ne olur?" diye soranlara "Biri Bask, biri Endülüs. Bizdeki Kayseri-Sivas derbisi gibi. Uzak durun!" diyerek panterleşiyoruz iddia bayisinde. Ve saygı görüyoruz.

Bu tarz keşifler hep saygı görmek için mi sahi? Ne için izliyoruz, dinliyoruz, yiyoruz? Daha önce hoşlanılmış/hoşlanılan/hoşlanılma adayı olan karşı cinsi etkilemek için mi? Yoksa kendimiz için mi? Ya da gündemden kopmamak için mi? 10 kişinin olduğu bir mecliste, 9 kişinin konuşup yorum yaptığı bir durumda telefonumuza gömülmek zorunda kalmamak için mi? "Başladığımız ama sarmayan bir kitabı ne pahasına olursa olsun bitirmek" ile açıklarsam biraz naif kalır. Konudan uzaklaşırız. 2008'den uzaklaşmayalım.

O günlerde farklı bir İspanya keşfediyoruz. Tarih derslerinden hayal meyal hatırladığımız Endülüs kokulu filmler hoşumuza gidiyor. Orada kullanılan soundtrack'lere dileniyoruz. Full albümler indiriyoruz, bloglara giriyoruz. Yeni sesler, yeni nefesler... Bir kadın çıkıyor karşımıza, aşık oluyoruz. Sesine, ruhuna, hikayesine... Ayşegül Aldinç gibi, Seyyal Taner gibi... Ortalık yıkılıyor, sözlüklerde entry entry takip ediyoruz. Belki bir yerden halasının oğlu falan çıkar da ekstra bir bilgi verir diye...

Derken bir duyuru geliyor: "Yasmin Levy konser için Türkiye'ye geliyor" 

Biletler ilk gün bitiyor. Sanatsevicilerinin kombinesi gibi bir kart var. O kartı olanlar girebiliyor. Gidemiyoruz tabi. Atv'nin laik, Sabah Gazetesi'nin Hıncal Uluç için alındığı yıllarda birden bir rüya beliriveriyor: "Yasmin Levy sevilen şarkılarıyla bu akşam İbo Show'da"

Türkiye'ye gelen ünlülerin, PR kapsamında böyle büyük yapımlarına çıktığı doğrudur ama Yasmin Levy o tarz bir kadın değildi. İnanamıyordum. Menajer oyunlarında keşfettiğin adamın takımına transfer olması ya da dilendiğin futbolcunun A Milli Takım kadrosuna çağrılması, ya da ne bileyim Eyüpsporlu Atakan'ın bir anda Güntekin-Rıdvan-Cem Yılmaz ile "en sevdiğin tezahurat nedir?" sorusuna ''Sümüklü kız'' cevabı vermesi gibi bir şaşkıniyet.

O gün tüm romantikler gizli gizli İbo Show izlemişti. Ahmet Kaya'yı gizli gizli dinleyenlere yenileri eklenmişti. Çoğu kişi "Beni benden alırsan, seni sana bırakmam"ı ilk kez duymuştu. Yıldız Tilbe sözleri olduğunu ilk kez öğrenmişti. 

Tabi ki İbo dememişti "Böyle bir kız dinliyorum. Konsere de geliyormuş. Bu hanımı alın getirin, düet yapalım" diye. Ama biz bu hikayeye inanmak istedik senelerce, yazılan tüm şarkıları o şarkıyı söyleyenin yazdığını sandık. Çalınan tüm enstrümanları, hatta Orhan Gencebay'ın hiç canlı konser verememesini sorgulamadık mesela. 

O gün PSENISANA yazıp 2222'ye göndermedik belki ama evrene güzel bir mesaj gönderdik herhalde 'boomerang' misali karşımıza çıktı Türkiye Cehennemi'nde.

Ve karşınızda İbrahim Tatlıses...


1-) Hesabım Var




Bu şarkı çıktığında ilkokula yeni başlamıştım. Tatlıses'i tabi ki biliyorduk. Çocuk şarkılarının kirlenmeye başlamadığı dönemdi. O dönemde "mavi mavi masmavi / Allah Allah Allah bu nasıl sevmek" dinleyerek konuşmayı öğrenmiştik. Video kasetlerden izlediğimiz filmlerden tanıyorduk. "Bence Bmc" diye bir reklam vardı. O reklam furyası ile birlikte çıkmıştı bu albüm ve bilmemkaçliralık benzin alana bu kaseti veriyorlardı. Bizde araba yoktu ama pederin çalıştığı yerdeki şoförlerden biri vermişti. Dinlerdim, üzerine şarkı çekerdim. O günlerden yadigardır. "Uğraş biter, gün savuşur" sözü ilk yakalayandır.

Şarkının sözü Atilla Ergün. Bu adamlar da o isimsiz kahramanlardan. Hani ismini bilmediğiniz , ismi söylenince "O kimdi?" dediğimiz ama sinemada oynadığı rolü söyleyince "Haaaa tabi ya" dediğimi adamlardan. Avanak Apti ve Hanzo'da komiser, Sakar Şakir'de Limoncu Şükrü...

Yakın zamanda Onur Ünlü tarafından bir filmde kullanılacaktır ve  yeniden keşfedilecektir. Fav'a atıp bekleyebilirsiniz. İtirazım Var - Hesabım Var.. Tam orta saha iki şarkı... Hesabım Var daha geriye dönük oynuyor, İtirazım Var ileriye dönük. İtirazım Var daha agresif, sarı kart sınırında. Hesabım Var ise görülmesi gereken yerde kart gören bal yapmayan ama bal yapmak için uğraşan bir arı tadında, ANAP'tan sonra siyasette tutunamayan.



2-) Leylim Ley



Doğru saat dizisini yazarken işler spontane ilerler. Önce şarkı seçilir, sonra deşilmeye başlar, o kumların arasından yakalarız tesadüfü zaten. Bu şarkının bestecisi Zülfü Livaneli'dir ama yazarı sanki Yaşar Kemal gibi kalmış aklımda. Sabahattin Ali olduğunu öğreniyorum. Meğerse bu sözler, üstadın Ses isimli bir hikayesinde geçermiş. Ankara'ya yapılan bir yolculukta araçları bozulan ve dere kenarından gelen bir türkü söyleyen birinin (Sivaslı Ali)  sesine aşık olurlar. Sonra Ali'yi Ankara'ya götürür ve konservaturda hocalara dinletirler. Ali o atmosferde bocalar, bu günkü PopStar jürisi gibi moralini bozarlar. Rahmetli Sabahattin Ali'nin tarifleri Tatlıses gibidir aslında. Bilmeden yıllar sonrayı tarif etmiştir. Hikayenin sonu şöyle bitiyor :

Ben bunları düşünürken kebapçıdan çıktık. Ali bir şey söylemek ister gibi birkaç kere yutkundu ve boynunu bükerek:

“Sizi mahcup çıkardım, beyim, sakın kusura kalmayın!” dedi.

Sonra, hayret edilecek bir şeyden bahsediyormuş gibi gözlerini hafifçe açarak devam etti:

“Ben o odada bir türlü sesimi bulamadım!”

Ve yanımızdan ayrılıp gitti.

Ertesi sabah, aramızda topladığımız birkaç lirayı kendisine vermek ve onu Konya otobüslerine bindirip selametlemek için Haymana hanına giden arkadaşıma hancı, Sıvaslı Ali'nin, sazını iki liraya satıp yol parası yaptığını ve şafakla kalkan bir kamyona binip Konya yolunu tuttuğunu söylemiş.

Bütün bu olmamışlıklar. Sabahattin Ali'nin şüpheli ölümü, Kürk Mantolu Madonna'nın popülerleşmesi, Zülfü Livaneli'nin sürgünleri, Tatlıses'in vurulması... Ses hikayesinde ki Ali olarak devam etseydi "Tatlıses" ne olurdu acaba.

Haa bir de şiirin orjinali "Sekiz yıldır uğramadım yurduma" der, neden "Yedi yıldır uğramadım yurduma" yapılmıştır bilinmez. Vardır bir hikmeti. 


3-) Gideceğim Bu Ellerden



Delilik ile velilik arasında bulunan ince kırmızı çizgilerde dolaşan insanların hastasıyız ve olmaya da devam edeceğiz.  "Derviş dergahına çöktüm, yara dilendim" sözünün bizi vurması da buradan. Çoğu şımarıklığımızın akabine yaptığımızın, 'Buralardan gitmeli' triplerimizin, 1 Lira isteyen tinerciye gider yapmayı düşünüp "Ne olacaksa olsun, vursun bıçağı da öleyim kurtulayım" travmalarımızın tek anti-depresanlarıdır: "Ya günah öbür dünya var , anay/babay üzülür" lafları.

Bu şarkı da "Hesabım Var" gibi ilkokul bilinçaltımızın şarkılarından. Aynı albümdeler ve sözün güzelliği. Derviş dergahına çöküp , Yâr'a dileniyor veya 'yara' dileniyor. Off Allahım off nedendir hep zorda sana gelişimiz!


4-) Yalan / Yalan






Kolpçanio Final'e yaklaşırken kullanılan ve cuk diye oturan şarkıdır ve geniş kitlelere ulaşmıştır.
O değil de yalan üzerine, içinde yalan geçen o kadar çok şarkı var ki. Her telden, her türden. Ayrı bir Yalan Ligi yapmak lazım.



5-) Dönmüyor Geri



Bilmediğimiz , dinlemediğimiz bir yerlerde sıkışıp kalmış Tatlıses şarkılarından biri. Sektörün kanayan yarası cover olayına tokat gibi cevap belki de. Ya da bazıları için "Cover yapılınca utanmadan dinlenebilen şarkı"lardan.  


6-) Nankör Kedi



Evet bugün mağaradan yeni çıktık galiba. Leylim Ley'den sonra bir şok daha yaşıyoruz. Nankör Kedi'nin sözlerinin Yusuf Hayaloğlu'na ait olduğunu görüyoruz. Hatta bacanağının şarkısını işte böyle söylüyor Ahmet Kaya.  Bu şarkı ilk ona gitseydi nasıl olurdu acaba? 94'te stadyumların diline düşen Haydi Söyle albümünün en baba şarkılarındandır. Şarkının sonunda yer alan minik şiirde geçen "her acının bir ahı vardır, bir of çekersin biter her şey" bugün alternatif tıpta rahatlama terapilerinde kullanılmaktadır.


7-) Haydi Söyle



Semtte (Caddebostan Işıklar) çekilen klibi ile bu listeye girmeyi zaten hak ediyor. İlk gidilen maçta Kapalı ile karşılıklı söylemenin verdiği mutluluk, "Her maçına gelmedik mi?" diyerek yalan söylemek (zaten ilk gidişim), tezahüratın son mısrasında yer alan "Haydi söyle, X ile cinsel ilişki kurmadık mı?" ile stadyumda küfür etme özgürlüğünün tadına varmak, şarkının arasında geçen klavye nağmelerini Hürriyet'ten alınan orgda çıkarmaya çalışmak...

Seneler sonra Kalben'in coverlaması, reklamlarda kullanılması, bir saatlik versiyonları yapılması....


8-) Benim Hayatım



Seni Sevmeyen Ölsün'ün yazarından... Bu adamlar işte! Şarkıları/şiirleri tribünlere düşen, kimsenin ismini hatırlamadığı ama yazdığı şarkıları ezbere bildiği kıyıda köşede kalmış adamlar işte. Bu şarkıda Şakir Askan'ın işte. Şimdi ne yapar? Bursa'da inzivada, Facebook gruplarında mutlu.

Işıklar altında sönmüş gibiyim, 
Dostların içinde yalnız biriyim, 
Bilinmez yollara girmiş gibiyim, 
Nerede bitecek benim hayatım…



9-) İbo Show-Türkülerle Gömün Beni (1:39'daki meçhul surat)



Umay Umay'ın dediği gibi "Gösterişsiz insanın yanına sokul, hikâye orada" 

Bu sefer zorlandık, bu sefer yazamadık, kişisel hikayelerimizde aradık ama bulamadık.

1:39'da duran yüz gibi duruyoruz bu tarz şarkılarında, zapping yaparken durur gibi duruyoruz, dalıp gidiyoruz, o dakikalarda doğru saat görünmeye başlıyor.

"Zamana önem vermemen" lazım zamanları. Ne geçmiş, ne gelecek, ne şimdi. 


Yalan şarkısına ilham ararken şöyle bir sözle karşılaştım : 

“Kötü bir durumun en kötü yanı, bize yalan söyletmesidir.” (G.G.Marquez)

Yazıya başladığımız pembe yalanlar gerçeğe dönüştü, renkleri soldu, söküldü, yerine yenileri yapıldı.

Tıpkı zamanında semttte açılan ve kapanan "Caddebostan Future Kids Computer Learning Center" gibi. Hatta Bir Kulunu Çok Sevdim klibinin başında da kullanılmıştı arka fon olarak.

Şimdilerin Future Kids'leri x-y-z kuşakları İbo Show caps'leri ile eğlenirken yine bir yerlerde bir şeylerin tohumları atılıyor bence. Tesadüf değil hiç bir şey.

Belki bir gün yolumuz Endülüs'e düşer, bitirdiğimiz yerden yeniden başlarız yine Akdeniz Akşamları eşliğinde...


Durmuş Saat Yazı Dizisi #2

Durmuş Saat Yazı Dizisi #1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder