Tam ortadan giriyorum; harika bir film... Hiç beklemediğim bir anda içimi kıpır kıpır etti. Önemli olan da bu değil mi?
Filmin adını daha önce duymamıştım. İnternette de hakkında çok fazla bilgi yok. IMDB notu düşük sayılır (6.0), zaten oy kullanan 800 kişi bile yok.
Belki de, objektif bir şekilde değerlendirenler için o kadar iyi bir film değildir ama beklentimi düşük tutunca karşıma çıkan şeye tutuldum.
Fakat hayır; şimdi bir daha düşündüm ve gerçekten de iyi bir film izlediğime eminim...
Öncelikle çok iyi bir yönetmen filmi. Sinemanın diğer sanat dallarından ayrılan özelliği öne çıkıyor, o da görselliği. Görüntü yönetmeni harika iş çıkarmış. Oyuncular çok iyi performans sergiliyor.
Öyküye gelirsek... Enrico, şirketlere danışmanlık hizmeti veren bir iş insanıdır. Kelimenin tam anlamıyla iş insanıdır, zira tamamen profesyoneldir ve işinden başka bir şey düşünmez. İşinde de başarılı ve biraz da acımasızdır. Bir gün müşterisi olan şirketlerinden birinin sahipleri (karı-koca) ölür. Şirket henüz 20 yaşında bile olmayan iki çocuğa kalır. Ve Enrico için değişim başlar...
Filmin türünün neden komedi olarak sınıflandırıldığını anlamadım. Komik sahneleri ve kendine has çok iyi bir mizahı var. Bazen absürd komediye bile uğrayıp selam yolluyor. Fakat kesinlikle komedi değil!
Müzik kullanımı harika. Aslında bazı sahneler; müzik uyumu ile beraber yukarıya taşınıyor. Zeki Demirkubuz izlese kesinlikle sevmez bu filmi. In a Manner of Speaking çalan hastane sahnesi, Rolling Stones'un girdiği rugby sahnesi, cenazesi, kaykayı ve daha fazlası.... Müthiş...
O kadar çok muhteşem kare var ki, yazının fotoğrafı için hangi sahneyi kullanacağımı bilemedim. O nedenle iyi sahnelerin (görüntülerin) hepsinden vazgeçtim. İki başrol oyuncumuza yer verdim. Daha fazlası için filmi açıp izlemenizi öneririm.
Aslında filmin teknik özellikleri o kadar etkileyici ki, kurgudaki zayıflıkları da görmezden geliyoruz. 2 saat sürüyor ve sanki biraz erken bitiyor. Artık filmden çok etkilendiğimiz için mi yoksa kurgudaki eksiklerden dolayı mı bilmiyorum; biraz daha devam edebilirdi sanki. Çok ani bittiğini hissettim, bazı noktalar soru işareti olarak kaldı ve bitince de üzüldüm. Böyle hissettiğim çok az film vardır.
Gianni Zanasi hem yönetmiş hem yazmış. Yönetmenin ve senaristin aynı olduğu filmler her zaman avantajlıdır. o avantajı iyi değerlendiriyor. Senaristin kafasından geçenler, kameranın önüne çıkıyor. Ne anlatmak istediğini, neyi vurgulamak istediğin çok iyi anlıyoruz. Bunun için repliklere ihtiyacınız da kalmıyor. Bu bir sinema filmi ve adam görüntülerle bunu sağlıyor.
Ayrıca başrollerdeki Valerio Mastandrea ve İsrail doğumlu Hadas Yaron çok iyiler. Yan rollerdeki herkes önemli katkılar sunuyor.
Eleştirmek için eksik bir nokta arıyorum ama bulamıyorum. Fırsat olsa da bir daha izlesem. Ne yazık ki Youtube'da bile hakkında çok az içerik var. Geceleri yatmadan bazı sahnelerine göz atılırdı oysa...
Tivibu'nun sinema kanallarının birinde denk gelmiştim. Bu yazıdaki her bir kelimeye katılıyorum. Hayatımda izlediğim en iyi filmlerden. Daha sonra 2-3 kere daha izledim ve her seferinde beni iyi hissettirdi. Aynı yerlerden vurulmuşuz; "In a manner of speaking" , Hades Yaron vs. Filmi türkiyede, hatta dünyada çok az kişinin bilmesi hem bir ayrıcalık hissettiriyor hem üzüyor.
YanıtlaSilFilm o kadar bilinmiyor ki; biri çıkıp "Ben izledim, kötü filmdi. Abartmıssın" dese bile kabulümdü.
YanıtlaSilBazen böyle filmlerde şüpheye düşüyorum. İyi filmse neden kimse bilmiyor. Kötü filmse ben neden sevdim? Diğer yandan kötü film olduğunu da söyleyen yok.Neden kimse izlemiyor? Deli deli sorular...
O yüzden sizden gelen yoruma sevindim. Beğenilmesi de ayrı bir hoşluk tabi))
Diğer yandan; keşke az kişi bilmese, çok kişi izlese ve sevse, sonrasında benzer filmler yapılsa))