Kısa konusuna ve türüne bakınca çıtırdan bir film izleyeceğimi düşünmüştüm. Los Angeles'ta yaşayan Latin göçmeni Beatriz, zengin bir evde verilen akşam yemeği davetine katılır. Konu bu; tür de komedi olarak sınıflandırılmış. Haliyle aklımda beliren hikaye biraz başkaydı. Oysa film bambaşka yere gitti.
Öncelikle; film kesinlikle bir komedi değil. Salma Hayek'in canlandırdığı Beatriz karakterinin zaman zaman sakarlıklarını veya hoşluklarını görüyoruz, bunlara da gülebiliriz ama tüm o sekanslar bir komedi unsuru yaratmak için değil Beatriz karakterini daha net tasvir edebilmek için kullanılmış.
Tam bu noktada senarist Mike White ve yönetmen Miguel Arteta'nın iyi bir iş çıkardıklarından bahsetmek gerek. 2017 yapımı film, Trump çağını anlatan ilk filmlerden biri olabilir. ABD toplumundaki çatışmayı, değerler üzerindeki farklılaşmayı ve farklıları değersizleştirmeye çabalayanları güzel bir şekilde sunmuşlar. Salma Hayek başta olmak üzere, diğer oyuncular da bu çabaya kusursuz destek veriyorlar.
O zaman konuyu anlatalım. Beatriz bir göçmen. Onu filmin başında, alternatif yaşamı ile tanıyoruz. Zaten kendisi bir alternatif tıp uzmanı. Fakat aynı zamanda vejataryen, evinde keçi besleyen, az kazanan ama az tüketen bir birey. Bir gün zengin bir hastasının evine gider ama dönüşte arabası bozulduğu için -mecburen- akşam yemeğine kalır. Akşam yemeğinde de o zengin ailenin zengin ve biraz da züppe (ve çok bariz şekilde Cumhuriyetçi) misafirleri gelir. Bu grup ve Beatriz arasında giderek derinleşen bir ayrışma yaşanır.
Biz filmin dili nedeniyle hemen Beatriz'in tarafına kayarız. Zaten fikir olarak ondan farklı değiliz ama film iyi-kötü ayrımını o kadar net çiziyor ki, hiçbir fikri olmayan insan bile Beatriz'in tarafına kolaylıkla geçer.
Asıl çelişki, taraflar arasında değil Beatriz'in eylemlerinde olur. Zaten kendisi de çelişkiler yaşar. Kafasından geçenleri, isyanları, asilikleri tam anlamıyla dışa vuramaz. Dışa vuramadığı için içi içini yer. Bu da filmin bir diğer zayıf noktası. Beatriz, gözümüzün önünde çok çabuk erir. Oysa biz onu daha güçlü bir karakter olarak tanımıştık.
Filmin bizim için en güçlü yanı; sona erdiğinde karşımıza şu soruyu çıkarmasıydı: İyiler veya haklılar; karşıt olduğu görüşle ve insanla karşılaşınca onunla tartışmak için kendini hırpalamak zorunda mıdır, yoksa onu yok sayarak daha büyük ceza mı verir?
Bu sorunun net cevabı yok ve şu post altında bunu tartışmak da yersiz olur. Fakat Betariz, gecenin sonunda bize başka bir tokat atar ve cevabımızı şekillendirmek için hile yapar belki de. İyiler sert davranamadığı için, buna cesaret edemediği, bunu ilkesel olarak kabul edemediği için kötüler yola çok rahat devam eder. İyiler ise günün sonunda pes eder.
İyi film, ciddiye alınması gereken bir film. Temposu yavaş. Ayrıca iyi-kötü ayrımının bu kadar net çizilmesi veya bu sıfatların tamamen Cumhuriyetçi-Demokrat metaforu üzerinden anlatılması filmin zayıf noktaları. Beatriz'in gece boyunca tartıştığı Doug karakterinin (Johnt Lithgow) tam bir Donald Trump taklidi olması; bu amaca hizmet ediyor...
Yine de aradan beş sene geçmesine ve Trump çağı -şimdilik- sona ermesine rağmen izlenmeyi hak ediyor.
Ve filmin dışına çıkarsak; Biden çağının da aslında 'iyi' kavramının altını doldurmadığını da çok net görüyoruz.
trump 10 numara başkandı. akıl hastanesinde tek akıllı olup da herkesin deli dediği adam gibiydi. politik doğrucular, sjwler, yok olması gereken virüsler. ortadoğu'yu kan gölüne çeviren demokratları destekleyen türkler zaten ayrı komedi. oregonlu kafasıyla "ama trump cinsiyetçi" falan diyorlar en büyük sorunumuz buymuş gibi. trump'ı nasıl engellediler ama ehehe denen twitter esas sahtekar aşı sürecinde herkes gördü. gören gördü daha doğrusu.
YanıtlaSil