Pazartesi, Aralık 12

El Caso Figo

El Caso Figo, bu senenin Ağustos ayında Neftlix'e geldi. Birkaç gün sonrasında Terim belgeseli de 'vizyon'daydı. O zamanlar nişanlım, şu anda eşim olan canım sevgilim ikisinden birini izleyebileceğimizi söyledi. Karar bendeydi. Onunla beraber izleyebilmek adına ve onun da çok sıkılmamasını düşünerek tek bölümlük El Caso Figo'yu tercih ettim.

Faka bu tercihte başka etkenler de mevcuttu. Terim içeriğine gelen bazı eleştirileri duymuştum. Sadece Fatih Terim'in başarıları odaklanan, bizim bilmediğimiz bir şey söylemeyen, birçok merak edilen soruyu sormayan, detaya girmeyen bir işti.

Figo hakkında çok fazla yorum okumamıştım ama tahmin edebiliyorum. Zaten isimler de farkı belli ediyordu. Biri sadece Terim'di, diğeri Figo olayıydı... O nedenle istikamet Adana değil, İberya oldu! 

Terim belgeseline gelen eleştirilere hakimim ama yapımı henüz izlemedim. İzlersem kendi yorumlarımı yazarım. Fakat eleştiriler hakkında birkaç cümlem olabilir. O eleştirilerin, aslında Türkiye'deki spor içeriklerinin büyük bir kısmının hak ettiğini belirtmem lazım. En basit röportajdan, en detaylı prodüksiyona kadar...

Karşımızdaki spor figürlerini konuşturmak için çok fazla taviz veriyoruz. Onları kırmak istemiyoruz. Onları üzmek istemiyoruz. Onları övmeye çalışıyoruz. Onların istedikleri havuzlarda yüzüyoruz. Onlara kendilerini anlatmaları için alan veriyoruz ama o alanda herhangi bir baskı kurmuyoruz. Baskı kurma işini, proje sonra erdikten sonra karşı karşıya olmadığımız zamanlarda yapıyoruz. Sonra da ortaya gudik işler ve düşünceler çıkıyor.

Bu paragrafı fazla uzatmayalım ama El Caso Figo'da en sevdiğim ve özendiğim durum buydu. Yoksa zaten hikayenin ana planına hakimdim. Ezeli takıma belenmedik bir şekilde transfer olan yıldız futbolcu. Defalarca benzerlerini yaşadığımız gibi, Luis Figo'nun Barcelona'dan Real Madrid'e geçişini de o yaz gün gün yaşamıştık.

Fakat belgesel, olayın tüm bilinirliğine, popülerliğine ve işlenmişliğine rağmen bize daha fazlasını veriyor. Luis Figo, konuşturulan isimler arasında. Ben hem belgeselin ismini, hem fragmanını hem de belgeselin ilk sahnesini (Figo, 'olanları bir de benden dinleyin' minvalinde bir cümle kuruyor) izleyince Portekizli oyuncunun günah çıkartma seansı olduğunu düşünmüştüm. Oysa yanılmışım.

Belgesel boyunca çok az kişi konuşuyor. Bu bir anlamda iyi bir anlamda eksik... Fakat yine de ana karakterler orada. Luis Figo, menajeri, transferde etkin rolü olan eski futbolcu Paulo Futre (ne kadar değişmiş yaşlanınca), Real Madrid'in o dönem için başkan adayı Florentino Perez, Figo'nun o dönem yakın arkadaşı olan Pep Guardiola, Barcelona'nın o dönemdeki başkanı Joan Gaspart... Yani o yaz günlerinin tüm aktörleri karşıızda.

Belgselin (buna belgesel demek ne kadar doğru bilmiyorum, 20 yıl sonra çıkan yeni haber/haberler de diyebiliriz) en güzel kısmı herkes kendi hikayesini, kendi bakış açısıyla anlatıyor. Herkesi kendisin haklı olduğunu iddia ediyor ama izleyiciye göre kimse ak değil. Yaklaşık iki saat sona erdikten sonra, birbirinize şu soruyu soruyorsunuz: Sence hangisi yalan söylüyor?

Bu sorunun cevabını vermek zor. Luis Figo'nun bu belgeseli tercih etmesi ilginç olmuş. Zira Barcelonalılar için nefret unsuruyken dünyanın geri kalanı için "Bize ne canım, adam gitmek istedi gitti" denilecek noktaydı. Belgeselden sonra, Barcelona'yı daha yüksek maaş için tehdit ettiğini düşüneneler artmış olabilir. Tabi ona olan sempati de azalmıştır. Florentino Perez oldukça karizmatik bir şekilde iş bitiren başkan rolünde. Kulübünün haklarını savunan ve bir oyuncuya iltimas geçmeyen Gaspart'a yazık olmuş gibi duruyor. Futre'nin bu olayda yer alması can sıkıcı. Ve tabi ki yine bir Portekizli menajer oyunları başrolde...

Öte yandan kel teknik direktörler çarpışmasında iyi bir Zidane'cı olan ve Pep Guardiola'ya ilgisiz kalan eşim; bu belgeselden sonra sıkı bir Pep sempatizanı oldu. Haksız da değil. Konuyu bir transfer çalımı ve hikayesi olarak değil de insanı bakış açılarıyla ele alan, koltukta oturanların en duygusalı kendisiydi.

Konuyu biliyorduk ama detayları öğrenmek istiyorduk. Belgeselde bunu bulacağımızı tahmin ettik. Fakat kafamız daha çok karışarak ekran başından ayrıldık. Normalde bunun bizi rahatsız etmesi gerekirdi. Oysa tatmin ediciydi. Çünkü tüm o karakterler, 22 yıl öncesini kendi gözlerinden anlattılar. Bir anlamda başrol karakteri bol bir gençlik dizisi kadar entrikalı ve bir soygun filmi kadar heyecanlıydı ama tamamen gerçekti.

Projenin başındaki yönetmenler David Tryhorn ve Ben Nicholas, daha önce Pele'yi de çekmişler. Duyduğum ama izlemediğim bir yapımdı. Bu sayede Pele hakkındaki hevesim de tavana çıktı. Bu ikilden Tryhorn, "Biyografilerden veya sportif başarılardan ibaret olmayan, yeni bir şeyler söyleyen spor belgesellerine rastlamak giderek zorlaşıyor. El Caso Figo'nun bu açıdan farklı olduğuna inanıyoruz." diyor. 

Kesinlikle haklı. Yine de son dönemde bu tarz işlerin arttığını kabul etmek ve haklarını vermek gerek. Öte yandan bir kahramanın renkli hayatını veya başarıya giden yolda yaşadığı zorlukların destanlaştırıldığı hikayeler biraz sıkmaya başladı. Onlar da lazım ama sporcuları konuşturmak için sadece bunlara ihtiyaç kalmamalı. 

Güzel bir gazetecilik işi de diyebiliriz El Caso Figo'ya. Fakat diğer yandan İspanyol gazetecilerin o dönem yaptıkları işleri unutmamak lazım. Radyoda erkenden haberi patlatan ve ufak bir yalanla ortalığı karıştıran Jose Ramon de la Morena, Figo'nun kaldığı otele denizden girip fotoğraflarını çeken Jose Felix Diaz benim tüm iştahımı uyandırdı. 

Belgeselden aklımda kalan çok fazla şey var. Fakat en can acıtıcı kısmı, Real Madrid ile sözleşme imzaladığı günü Akdeniz sahillerinde gemileri batmış gibi duran Luis Figo'ydu. O görüntüleri defalarca izlemiş ama hiç böyle hissetmemiştik. El Caso Figo'yu izleyince ve sıra o anlara gelince, Figo'nun aslında Madrid'e gitmek istemediğine ikna oluyoruz.

Fakat sonuç olarak gitmişti. Açıkçası Fenerbahçe ile sözleşme imzalayan Tanju Çolak gibiydi. Ve Tanju Çolak'ın da o gün üzgün olması, affedilmesine yetmemişti.

1 yorum:

  1. Adsız12/12/22

    barcelona tarihi kötü ayrılan yıldızlarla dolu. kulüp geleneği olmuş artık. figo olayını büyüten diğer tarafın real olması. transferi bitiren tazminat maddesi olmuş. bu koz her zaman kullanılmalı. perez aynısını yapsa mbappe şu an real'deydi.

    YanıtlaSil