Gerard Pique... 2010 Dünya Kupası'nı kazanan İspanya'nın en önemli futbolcularından biriydi. Barcelona formasıyla bayrak adamlığa kadar ulaşmıştı. Dünya futbolunda stoperin tanımını değiştirmişti.
Geçen senenin sonuna kadar Barcelona'daydı ama artık tartışılıyordu. Yaşlanmıştı da. Vedası yakındı. Bir gün ansızın futbolu bıraktı. İçinde bulunduğumuz sezonun günlerinden birinde, bir kasım gününde. Kazandığı Dünya Kupası'nın arasına girmeden hemen önce...
1 Kasım günü Şampiyonlar Ligi maçına çıktı, ardından vedasını açıkladı, 5 Kasım günü son kez Camp Nou'ya çıktı. Her şey bir anda oldu. Sezon planlamasında yer alan bir oyuncu, eskisi kadar çok olmasa da, oynayabilir vaziyetteyken bıraktı futbolu.
Tabi ki Pique'nin başka planları vardı. O artık bir iş insanıydı. Yarattığı Kings League, bir modadan daha fazlasına dönüşebilir ve ileride ondan daha çok bahsedebiliriz.
Fakat onun vedası görülmemiş bir şekildeydi. Nadirdi. Ama bu sefer aynı sezon içinde; bu sefer Mesut bıraktı. Nadir olan durum, son beş ayda iki kez yaşandı.
Tabi ki her iki oyuncunun ortak yönleri de var farkları da... Mesut artık o eski seviyesinden çok uzaktı. Üstelik uzağa düşmesi de yeni değildi. En az dört senedir yoktu. Sahada görülüyordu ama o görünen Mesut Özil değildi.
Oysa bir zamanlar Ronaldo ve Messi'den başka birini izlemek isteyenlerin başvurduğu adresti Mesut. En azından benim için öyleydi. "Normal olanların en iyisi"ydi.
Pique ile de karşılıklı çok oynadılar. Real - Barcelona rekabetinin son iyi zamanlarıydı o yıllar. Zaten Mesut bir Real futbolcusu kalacak akıllarda. Arsenal'de daha çok sezon geçirmesine, Dünya Kupası'nı Arsenal'deki ilk sezonunun ardından kazanmasına rağmen. Çünkü Mesut'un Real dönemi bir futbolda izlediğimiz sanat gösterilerinden biriydi. Muhteşemdi. Son 10 numaraydı belki de. Ronaldo'yu santrfor yapan isimdi hatta. Sol ayağına mancınık, sağ ayağına mıknatıs takarak çıkardı sahaya.
Bu tip övgülere mahzar olan çok oyuncu vardır. Bir şekilde kariyerlerinin sonunda sallantı geçirmiş olabilir ama hepsi bir şekilde kıyıya sakince yanaşmasını başardı. Ronaldo, Ronaldinho... O sallantılı kariyer sonları genelde Güney Amerikalılara denk gelir zaten. Nasıl bir Alman'a denk gelebilir? O Alman, Zonguldaklı olunca iş değişiyor işte...
Dünya Kupası'nı da kazanan çok oyuncu vardır tarihte. Bazıları tesadüfen denilebilecek bir şekilde kadroda yer bulmuştur. Fakat Pique ve Mesut başkaydı. Onlar en yüksek seviyeye çıkmış ve uzun süre kalmış oyunculardı. Mesut da Pique'den farklıydı. Sonuçta bir 10 numaraydı. Cambazdı. Sanatçıydı.
Sezon devam ederken futbolu bıraktıklarını açıkladılar. "Sezon sonunda futbolu bırakacağım" duyurusu değildi yani, bir anda bitirdiler her şeyi. Sıkıldılar. Tak etti bir anda bu, ömürleri boyunca oynadıkları ve büyük kısmında çok iyi oynadıkları oyun. Pique'nin başka planları vardı gerçi. Onun kafada bitmişti futbol...
Futbol ise önce Mesut'u bırakmıştı. Çok önceden bırakmıştı. Mesut didinse de olmuyordu, olmayacaktı. Arsenal tercihine yanlış demek biraz haksızlık ve sonuç odaklı olur. O Real günlerinin üzerine bir Premier Lig yakışırdı. Almanya Milli Takımı'nı bırakması da doğru bir duruştu. Fakat sonrasında hep yanlış kararlar geldi Mesut'tan. Belki de en doğru karardı dünkü. Fazla uzatmamalıydı zira fazla uzamıştı!
Yine de futbol tarihine damga vurmuş insanların sahneden böyle çekilmesi beni üzüyor. Bir veda turu yaparak çıkmaları gerekirdi son sezona. Kobe'nin NBA'de yaptığı gibi mesela. Gerçi Mesut için şartlar buna uygun değildi. Veda turu bile tribünleri gezerek olurdu anca. Yine de; tatsız oldu işte...
O kariyere, o sol ayağa, o paslara hiç yakışmadı.
Buraya gelen Mesut değildi. Yüzünden belliydi mesut olmadığı.... Belki böyle avutabiliriz hikayeyi. Son sayfaları yırtarak. 2014'ten sonrasını keserek. Kurtarır mı? Bernabeu'ya bıraktığı iz her şeyi kurtarmaya yeter sanki...
sanatçıydı gerçekten izlemeye doyum olmazdı.
YanıtlaSilarsenal'de ipleri koparan o başarısız tabloda o dönemki hocanın inadı da etkili yalnız. 4-2-3-1 yerine inatla 4-3-3 dikte etti. oysa bu adamdan sol iç falan olmaz. tek mevkide oynar. real'de öyleydi.
keza şu an 4-2-3-1 oynanıyor ve odegaard'ın başarısı ortada. inatla 4-3-3 yapacağız sen de sol iç olacaksın deseler o da düşer.