Cuma, Haziran 5

Bir Kısa Vade Hedefli Proje: Franklin Edmundo

Bizim de onun da gözü yükseklerde....
****
Kısa vade ve proje. Birbirine pek yakın durmayan iki kelime. Galatasaray çelişkiler kulübüdür. O yüzden bu iki kelimeyi yanyana yazmak bir Galatasaray yazısı için çok da şaşırtıcı değil.

Yazıya girmeden hemen şunu hatırlatmam da fayda var. Üstün futbol bilgim var demiyorum. Rijkaard'ı iyi bilirim demiyorum. Barcelona kültürünü hayat felsefem edindim diyemem. Yani çok bilinçli bir yazı değildir. Ve eminim ki şu an bir çok blogger, bir çok spor yazarı, bir çok insan Rijkaard hakkında yazı yazıyordur veya konuşuyordur. Ben sadece yıllardır Sami Yen - Florya - Tevfik Fikret üçgeninde yaşananları, Rijkaard'ın Star'ın ve Ntv'nin gösterdiği kadarıyla bildiğimiz hamleleri ile birleştireceğim.

Frank Rijkaard. Şuraya gelse beni kariyeriyle döver. Sadece beni değil, Bülent Korkmaz'ı, Arda Turan'ı, Hakan Ünsal'ı, Hakan Şükür'ü de. CV'sini masaya koysa, Ercan Taner maç toplantısını artık onunla yapmaya başlar. Bu bir gerçek. Bunu inkar edemeyiz.

Rijkaard'ın oynattığı futbola bakalım önce. Euro 2000'in muhteşem Hollanda takımı. Ne kadar İtalyanları tutsam da, çift yıllar yazlarında yaşanmış (benim gördüğüm) en dramatik eleniş. Ve Barcelona tabi. Katalanların "yeter, bu kadar kupa bize yeter" dediği, kupalara boğulduğu dönem. Oynanan futbol ise çağ dışı. Yani çağın çok üzerinde.

İki takımda da üst düzey oyuncular olduğu gerçeği var. Ama bu bence kıstas olmamalı. Çünkü rakiplerinde de üst düzey oyuncular var. Avrupa futbolunda yeşil saha cadı kazanıdır. Her şey değişebilir. Devler Ligi'nde karşınızda Ferguson, Mourinho, Wenger. Capello gibi adamlar var. Bu adamları alt etmek her babayiğidin harcı değil. Rijkaard bunu başardı.

Gelelim ülke sınırlarına. Acaba Galatasaray'ın aradığı kan Rijkaard mı? Yani güzel futbol oynatan, hücüm futbolunu en güzel örnekleriyle sergileyen, Hollanda geleniğine bağlı kalan bir hoca. Bu muydu aradığımız? Eğer buysa Skibbe niye gitti? Eğer buysa Sivasspor maçındaki Bülent Korkmaz'ın günahı neydi?

Çünkü aradığımız bu değildi. Galatasaray futbol takımı üst düzey kadrosuyla Türkiye Ligi'nin çok üzerinde. Bunu bazı maçlarda 15 dakika, bazı maçlarda 80 dakika, bazen Ankara'nın suni çiminde, bazen Portekiz'de binlerce kişinin önünde, bazen Bülent ile bazen Skibbe ile gördük. Ve yıllarca söylediğimiz şeyi yine söyledik bu sezonun sonlarında. Galatasaray'ın sorunu saha içinde değil, saha dışında.

Bu sorunların hallolması için, gelecek hoca çok önemliydi. Galatasaray'ın önümüzdeki 10 yılı için alınacak en önemli andı getirilecek hocanın isminin açıklandığı dakikalar. Budur sebep, bizim gece yarılarına kadar klavye delikanlısı olmamız. Adnan Sezgin, Haldun Üstünel ve diğer kurmayların Avrupa'dan kimle beraber döneceği çok önemliydi.

Nasıl biri olmalıydı yeni hoca? Yeni hoca devrim yapabilecek bir hoca olmalıydı. Devrim kelimesine çok takılıyorum, belki doğru kelime o değil, ama dost sohbetlerinde hep devrimden bahsettik. Bir eğitim kurumundan doğan kulübün taraftarlarının afyonu oldu devrim.

Bu devrim futbol devriminden ibaret değildi. Çünkü Galatasaray onu çoktan halletmişti. 80ler, 90lar, Almanlar onu gerçekleştirdi. Şimdi yapılacak iş daha başkaydı. Zihniyet devrimi yapılması gerekiyor. Kulübe hizmet eden kişilerin kulübün sahibi olamayacağının anlaşılması, kısır döngülerden kurtarılması gerekiyordu. Bunu yapabilecek karakterde hocaların ismi atıldı zaten hep. Co Adriaanse bu anlamda benim en çok istediğim isimdi.

Hollandalıya niyet, Hollandalıya kısmet. Rijkaard geldi. Peki o bunu başarabilecek mi, yapabilecek mi? İşte burası benim için soru işareti. Çok güzel futbol oynayacağımıza şüphem yok. Ama nereye kadar? Geçen seneki gibi Florya kazanı kaynamaya başlayana kadar. Ne zaman kaynar onu bilmiyorum?

Rijkaard devrim yapan bir adam olmadı. Barcelona'nın da, Hollanda'nın da yıllardır süregelen, hatta aynı isme Cruyff'a dayanan bir sistemi vardı. O bunu daha da mükemmel hale getirdi Begiristain'ın deyimiyle. Yanı yeni birşey ortaya koymadı. Sisteme uymayanın gözünün yaşına bakmadı. Misal Ronaldinho, misal Eto'o. Ama onların gözünün yaşına bakmadığı esnada tüm Katalanlar ve içindeki Hollandalılar onun arakasındaydı. Hatta biri de yanındaydı ki yine yanında o olacak. Neeskens. Bu da güzel bir gelişme doğruya doğru.

Peki aynı gözyaşına bakmama olayı bir Arda'ya veya Baros'a olduğunda ne olacak? Baros'u kimse takmayacak ama bir Arda veya bir Sabri, belki Ayhan. O zaman Florya, Katalonya gibi olmayacak. Çünkü Florya is not Katalonya. İspanyol medyasını takip edenler (misal Aceto) daha iyi bilir belki, ama tahminim Türk medyasının Rijkaard'a İspanya kadar yumuşak davranmayacağıdır. Ve biliyorum ki ilk başlarda onlar da çok sıcak yaklaşmadılar Rijkaard'a.

Sonuç ne diye soracaksanız?. Rijkaard ile kupalara doyabiliriz. Güzel günler yaşayabiliriz. Ama Rijkaard gidince aynı sorunlar bir kez daha baş gösterecektir. Herkes birbirinin aynısı olacak ama isimler farklı olacak. Florya kaynamaya devam edecek. Belki 2006 Gerets gibi, bazı şeyleri görmezden geleceğiz. Ama lale devri sona erince uykudan uyanacağız. Sonuçta bu senenin kongre senesi olduğunu unutmamak lazım. Karar alıcılaların gelecekten çok kendi geleceklerini düşündüğünü söylemek çok büyük bir yanlış olmaz sanırım.

Bir başka ihtimal ise, sendelenerek başlanan sezon nedeniyle Rijkaard, Trt, Ntv stüdyolarına meze olacak, yerli futbolcuları dışladığı, yabancıları (büyük ihtimal Hollandalılar olur) kolladığı, cebini doldurmak için Türkiye'ye geldiği vs vs... söylenecek. Ve mart kongresinden önce Abdullah Avcı, Gheorhe Hagi ve Ersun Yanal isimlerini bir kez daha duyacağız.

Rijkaard kötünün iyisi değil, iyinin kötüsü oldu. İyinin kötüsü olması diğer ihtimalden daha iyi. Yanında Neeskens'in olması bambaşka bir güzellik. Ve en güzeli Rijkaard "hayır" deseydi, şu an Ersun Yanal takımın başında olacaktı. Bizi Ersun Yanal'a emanet ettirmediği için şimdiden kanım kaynadı Rijkaard'a. İnşallah ben yanılırım ve mutlu günlere uçarız Hollandalı ile.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder