Fransızlar'ı sevmem. Fransa takımlarını da sevmem. Anılarımız güzel değildir bu takımlarla. Eskiler bir Bordeaux maçı der durur, ben hatırlamıyorum. Yetişemedik o günlere. Ama Cannes'a yetiştim. Bana film festivalini çağrıştırmaz, 1993-94 sezonunu çağrıştırır Cannes... Radyodan dinlediğim ilk maçı sanırım televizyon vermiyordu, verse neden radyodan dinleyeyim zaten manyak mıyım... İlk yarı golsüz bitmişti, ikinci yarıda 4 tane birden yedik eve döndük. Cannes takımı İstanbul'a geldiklerinde hava alanında 5 5 5 işareti yapan Fenerbahçeli taraftarlarca karşılanmıştı. Hatta hocalarının şunu dediğini aynen hatırlıyorum. "Biz 45 dakikada Fenerbahçe'ye 4 gol attıysak, onlar da 90 dakikada bize 5 gol atabilir." demişti mütevazi adam. Ama 5'i yiyen biz olduk o gece. Tek golümüzü Bülent Uygun atmıştı.
***
Fransız takımlarıyla son 4 eşleşmenin de yine ayrı hikayesi vardır. 4 maç da Lyon ile oldu. Kadıköy'de Juninho'nun şahane bir gol attığı, Luciano yerine bizde olsa diye hayıflandığımız Cris'in Lyon'un 2. golünü attığı, o günlerde Lyon forması, bugün ise gruplardan sonraki ilk eleme turunda eşleştiğimiz Lille'de oynayan fotodaki eleman Pierre Alain-Frau'nun son dakikalarda tüyü dikip, 1-3 mağlup olduğumuz maç vardı mesela... Daum dengeli giden ilk yarıda, orta alandan Deniz'i çıkarıp, sağ kanada Mehmet Yozgatlı'yı alınca maçı vermiştik.
***
Deplasmandaki maç Fenerbahçe'nin I.Daum döneminde Avrupa Kupaları'nda deplasmanda oynadığı en karakterli maçtır. 4-2 kaybettik ve o günün sabahında saçım sakalım dağılmış bir halde otobüsle okula giderken, dünyanın en güzel kızı elimdeki iddaa gazetesinden maç sorup muhabbet başlatmıştı. Tanışmıştık, birkaç durak sonra inmişti, numarasını almadım salak gibi... O otobüse bir ay boyunca o saatte bindim ama ona rastlamadım. Bu işin ayrı bir detayı o güne dair... Futbola gelirsek, o akşam orta sahada Serkan-Aurelio ve tam Fenerbahçe tarihinden silinecekken, haftalardır forma şansı bulamazken, sevgili büyüğümüz ich'in Arif'in Manchester'a attığı golü tanımlarken dediği gibi mektup yazsan iki günde gidecek mesafeden Selçuk'un vurduğu top defansa çarpıp Coupet'yi yanıltmıştı. Beraberlik golünde Coupet'yi sakatlayan Tuncay, özür mektubu yazmıştı Fransız kaleciye. 90 artılara 2-2 girilen maçta 75'te Servet kırmızı görüp atılmıştı, uzatmalarda bugün Villarreal forması giyen Nilmar'ın golleri geldi ve mağlup olduk. Diğer iki golü de Malouda ve Essien atmıştı. İkisi de bugün Chelsea forması giyiyorlar.
***
Bu iki maç son eşleşmeden. İlk eşleşme ise 6 maçta sıfır çekilen zamandaydı. Kadıköy'de 90'da yediğimiz golle 0-1 kaybettiğimiz maçtan 1 gün önce Jacques Santini'nin babası ölmüştü. Santini galibiyeti babasına armağan etmişti. Fransa'daki maç, Oktay'la 0-1 öne geçmiştik. Önce Govou, ardından Eric Carrierre ve şu anda adını hatırlamadığım birinin daha golüyle 3-1 mağlup olmuştuk. Maçın kilit anı Govou'nun golünün 45'te gelmesiydi. O zamanlar bu tip şeyler etkilerdi Fenerbahçe'yi... O takım zamanla kendi kalesine gol attığı Şampiyon Ligi maçlarını çevirecek seviyeye geldi.
***
2006'dan beri, Aragones'li erozyonu saymazak, oynadığımız hiçbir Avrupa Kupası maçında rakipten kötü oynamadık. Buna Randers'ten Sevilla'ya, Chelsea'den Celta Vigo'ya kadar bir çok takım dahil. Belki Kadıköy'deki Alkmaar maçı ve yine Kadıköy'deki Chelsea maçının ilk yarısı istisna olabilir...
***
Sadede geleyim bunca gereksiz bilgiden sonra... Lille turun favorisi bana göre, elenmemiz sürpriz olmaz benim için. Çok mu zor, değil ama ters bir takım çektik bence. Bazı Fenerbahçeliler Liverpool'u düşünüyor daha şimdiden. Yolun o kısmı zaten kapalı gibi birşey. Ama ilk çelmeyi Lille'den yeme ihtimalimiz hiç az değil. Bu sene bir çok maçlarının özetini izledim. öyle fazla fikir sahibi olduğumu söyleyemem haklarında. Hızlı topçuları var. Eden Hazard var mesela... Belçika milli takımında da oynuyor. Touluse-Trabzon eşleşmesinde en ciddi fark, Umut - Gignac'tan ziyade Fransızlar'ın fiziki kalitesiydi bence. Aynı problemi biz de yaşayabiliriz.
***
Keyifli iki maç olacak. Fenerbahçe, golcü Lille'i kendi temposunda oynamaya zorlarsa turu geçebilir. Bütün mesele orada bence. Atletico - Galatasaray eşleşmesi de, beni bıyık altından güldürse de rakibi tedirgin edebilecek bir eşleşme. Kutay gerekeni yazar zaten. Ama Atletico'yu elemesi durumunda, Galatasaray'ın çeyrek final yolu bizimkinden daha açık, bunu da belirtelim. Diğer eşleşmeden, Benfica'dan dışarıda 5 yiyip, Goodison Park'ta da yenilen Everton'dan ziyade, yine bir Portekizli Sporting'in gelmesi kuvvetle muhtemel bana göre.
"Biz 45 dakikada Fenerbahçe'ye 4 gol attıysak, onlar da 90 dakikada bize 5 gol atabilir." diyen mütevazi adam saffet susiç olmalı...
YanıtlaSil