Her yönetmenin bir tarzı vardır. Sevdikleri, filmlerinde kullanmak istedikleri görseller, mesajlar, replikler, teknikler vardır. Bu sayede bir algı oluştururlar. İsimleri anıldı mı bunlar akıllara gelir. Bu durumun oluşmasında herhangi bir sıkıntı yok. Bütün mesele bu materyalleri, yönetmen kendi istediği için mi kullanıyor, yoksa izleyici ondan bunu görmek istediği için mi o buraya eğiliyor. Açalım...
Tarantino'nun ilk filmlerinde de kan, şiddet, vahşet vardı. Rezervuar Köpekleri, Pulp Fiction, Jackie Brown'un ortak özellikleri, suça bulaşmış kişilerin hikayesini anlatmasıydı. Haliyle silahların patlamaması, insanların ölmemesi düşünülemezdi. Fakat bu filmleri, benzerlerinden ayıran, film boyunca kan akması değildi. Hafif mizah, sağlam replikler, uyumlu müzikler ve kusursuz oyunculuklar, adı anılan filmlerin yıllar geçmesine rağmen hala akıllarda olmasına neden oldu.
Sanırım ne olduysa Kill Bill'den sonra oldu. Kill Bill iyiydi bu arada, filme laf söyletmeyelim. Orada akan kan, gösterilen şiddet de beni rahatsız etmedi. Bir Uzakdoğu esintisi varsa, kılıçla kafa kesme olacaktı. Zaten iki uzun filmden akılmda kalacak rahatsız edici sahne bir elin parmaklarını geçmez. Fakat bana göre Kill Bill'den sonra Tarantino'nun tek amacı filmlerde adam öldürmek oldu. Ne kadar çok adam ölürse, ne kadar çok kafa patlarsa o kadar etkileyici olduğunu düşünüyor olabilir. Ve bence bunu ona aşılayan da izleyici tepkisi ve eleştirmen yorumları oldu. Internette "Tarantino filmlerinde ölen adamlar" "Tarantino filmlerinde kim nasıl öldü" tarzı infografikler çıkıyor artık. Oysa biz onun "sapkınlığını" veya "aykırılığını", nasıl adlandırımak mümkünse, her fırsatta Uma Thurman'ın veya kadın oyuncunun ayağını göstermeye çalışmasıyla sevmiştik. Daha kendine has bir üslubu vardı. Aykırıydı, farklıydı. Fakat yaptığı iş rahatsız edici değildi. Çünkü içinden geldiği gibi olduğuna inandırıyordu.
Django Unchained, western olması sebebiyle benim için Inglourious Basterds'in önüne geçer. Hikaye daha güzel. Hatta belki yukarıda adı geçen filmlerle de yarışabilirdi. Fakat Django için tam bir Tarantino özeti diyebiliriz. Filmi spoiler içererek kısaca bir daha anlatalım...
Ödül avcısı King Schultz, köle Django'yu bulur ve kendisine yardım etmesi için ona bir anlaşma sunar. Django kabul eder. İkisi beraber çalışır. Daha sonra da Djago'nun karısını kurtarmak için son bir işe girişirler. Plan başarısız olsa da kızı kurtarmaya çok yaklaşırlar. Fakat bir el sıkma münasabeti nedeniyle bir anda ortam kan golüne döner. Alakasız bir şekilde son yarım saat, konu gereksiz şekilde uzar ve sadece kan akar. Oysa filmin yüzde 75'lık kısmı çok sağlam ilerlemişti. Oyuncular, başta Christoph Waltz olmak üzere kusursuza yakındır. Jamie Foxx, Di Caprio ve Samuel Jackson da harikadır. Kurgu çok iyidir. Müzikler yine Tarantino filmlerine yakışan şekildedir ve sanırım herhalde ilk defa bu filmde dışardan müzik kullanmaz. Film için özel bestelenen çalışamalar var. Diyaloglar harikadır. Çekimler, görsellik gayet yerindedir. Ama son yarım saat gereksiz şekilde uzatılır. Film tam bitecekken yeniden başlar. Ve sadece kan akar.
Tarantino'nun kariyeri de biraz böyle... İlk günden itibaren sağlam filmler yapar. Süreyi dolu dolu kullanır. İyi oyuncularla çalışır, iyi müzikler kullanır. Fakat sonrasında bu yolun dışına çıkar ve bir anda sahnelerde oluk oluk kan akıtır. Kandan ve şiddetten rahatsız değilim ama bunun çok da samimi bir şekilde, filmin ihtiyacı olduğu için kullanıldığına inanmıyorum. Django'nun sorunu aslında Tarantino'nun sorunu. Filmi sağlam bir şekilde bitirmek varken, şiddete yöneliyor. "Bakın işte ben bu kadar kan akıttım. Adamın kafasını patlattım, herkesi öldürdüm" Bravo! Ama hikayeyi unuttun. Karakterleri unuttun. Oysa senin en güçlü olduğun konular burasıydı.
Bu blogdan umarsızca Tarantino'ya da seslendikten sonra artık yazıyı da noktalayabiliriz. Waltz'ın bir kez daha Oscar olması güzel, gayet hak edilmiş bir ödül. Yine de her şeye rağmen Tarantino'nun yeni filmini de bekliyoruz. Umarım eleştirilerimizi dikkate alacakır.
Tarantino filmlerinin tek kelimeyle hastasıyım. Ayrıca taraftar ruhlu biriyim. Sevdim mi ne eleştirilsin isterim ne de eleştiririm.
YanıtlaSil:)