Galatasaray - Bursaspor maçları, özellikle İstanbul'da oynananları, her daim güzel geçer. Kötü maç çok azdır. Bursa'nın adeta tek kale oynayıp Galatasaray'ın 3-1 kazandığı maç, iki takımın da sayısız pozisyona girip 0-0 bitirdiği maç, hatta farklı bitse bile geçen seneki 6-0'lık maç... Hepsinin ayrı hikayesi var. Şüphesiz, dün akşam oynanan da uzun süre hatırlanacak. O nedenle biraz üzerinde durmakta fayda var.
Hamzaoğlu'nun tercihleri çok eleştirildi. Ben tercihlere, çabuk bir şekilde hata deme taraftarı değilim. Hele 34 haftalık maratonda bunlar çok erken yorumlar. Bir şeylerin sonucunu görünce hata olduğunu söylemek mümkün olabilir, o da sadece maç skoruyla alakalı olamaz. Mesela bu maça dair yapılan en büyük hata geçen haftaydı. Burak Yılmaz'ın son 10 dakikada skor 2-0'ken oyuna girmesi bu maçın 2-2 sona ermesine neden oldu belki de. Bu ciddi bir antrenör hatasıydı ve etkisi bugüne yansıdı.
Galatasaray iyi bir kadroya sahip değil. Birbirinden alakasız, kadro mühendisliği denen olaydan sınıfta kalmış bir yapı. Hamzaoğlu geldiğinde de çok fazla değişiklik yapmadı, zaten kendisi de söyledi bunu. Ufak değişiklikler sadece. Burak'ı arkaya çekerek Umut'u öne sürmek gibi, Emre'ye daha çok şans vermek gibi, Sabri'den faydalanmak gibi. Galatasaray'ın bu oyun yapısında bazı olmazsa olmazları var. Biri Burak, diğeri de Selçuk-Melo hattı. Bu üçlü her daim sahada olmalı. Gerekirse Sneijder'in yokluğu bile telafi eder ama bu üçünün oldukça zor. Selçuk'un oynamadığı son 6 maçta sadece 1 galibiyet, Melo'nun oynamadığı son 5 maçta 2 galibiyet var. Buraksız maçlarda ise gol atılamıyor. Bu üçlü bozulunca da, Süper Lig'in olmazsa olmazları; orta alanda basma, defansın arkasına sarkma ve gerekince kaos futboluna evrilme gibi şifreler gerçekleşmiyor. İşin kötü yanı bugün hem Burak hem Selçuk yoktu. Öte yandan Semih de sakatlanınca eldeki alternatif azalıyor. Kadro yapısı o kadar bozuk ki stoper sakatlandığı için kanat oyuncusu yedek kalıyor.
Koray yedeğe çekilip Balta-Chedjou oynayabilirdi. Sol bek Telles, önünde Emre. Hamit-Melo ortada. Bu bir alternatif olabilirdi. Hocanın denediği ise bu sistemden farklı değildi, sadece isimler değişti. Hamit'in ağır-hantal yapısı yerine Emre'nin baskı ve presini kullanmak istemiş olabilir. Telles, uzun sürdir bekte ileri çıkmaya korkar haldeydi, Balta da çıkmadı. Telles'i de öne attı. Bunu denemiş olması beni rahatsız etmedi. Sağ tarafa Bruma konsa bir yabancı çıkacaktı. Chedjou oynatılırdı, belki Telles yedeğe düşerdi. Fakat bunların hepsi tercih, hiçbiri akıl almayacak hatalardan değil.
Fatih Terim'i Fatih Terim yapan özelliklerden biri çıkardığı 11'den kısa sürede sonuç alamadığında taşları yerinden oynatabilme yetisidir. Hamzaoğlu bugün onu denedi ama bu da tutmadı. Taşlar devamlı yerinden oynadı, birçok futbolcunun pozisyonun değişti. Açıkçası ben de rahatsız oldum maç izlerken. Ama yapacağı hamlelerin sınırlı olduğunu fark etmek kolay oluyor. En tartışılanı belki de Sabri yerine Tarık'ı sokmayıp Koray'dan sağ bek yaratmaya çalışmasaydı. Bu noktada eleştiri alması olağan. Fakat yukarıda söylediğimize geliyoruz, lig uzun maraton ve bu oyun sadece satranç tahtasındaki taşlarla oynanmıyor. Etten kemikten ve ruhtan yaratılmış futbolcular var işin içinde. Sabri sakatlandıktan sonra oyuna girmediğini gören ve Koray'ın sağ beke geçişini izleyen Tarık, belki de sezonun geri kalanında daha faydalı olacak. Bugün oyuna girese günü kurtarabilir, hatta belki yine kurtaramayabilirdi. Fakat bu hamleyle geleceğe dair bir kıvılcım çakmasını beklemek, geldiğinden beri transfer yapmayan bir hocanın da en büyük hakkıdır.
Galatasaray, çok iyi oynamıyordu. Hamzaoğlu geldikten sonra da çok iyi oynamıyor. Ama çok istiyor. Bu ligin böyle garip dinamikleri var işte. Çok iyi kadro şampiyon olmakta zorlanabilir ama çok isteyenin kazanma şansı daha çok yükselir. Bugün maçın son 10 dakikasını ayakta izleyen yedek kulübesi ufak bir umut oldu. Belki de sahte heyecanlar ve hezeyanlardır, olsun. Sonuna kadar beklemeye değer. Biri çıkıp "Bu adamlar bu triplere gireceğine, ihtiyaç halinde sahaya sürüldüklerinde top oynasalar, takımın 5 puan fazlası olurdu" dese, kimse de karşı cevap veremez. Fakat şubat ayına girdikten sonra bunları sesli düşünmenin pek bir yararı yok. Transfer dönemi sona eriyor, Galatasaray liderin 3 puan arkasında. Bu lig mayısa kadar devam edecek ve bu futbolcularla oynanacak. Elimizdekiler bunlar, olmayanları düşünmez sadece beyni yorar. Messi çıkıp "Galatasaray için ölüyorum" dese bile, hazirana kadar formayı giyemez. O nedenle eldeki imkanlardan en iyisini çıkarmak gerekiyor. Ben Hamzaoğlu'nun bunu becerebileceğini düşünüyorum. Geldiğinden beri lig maçlarında yenilmeyen bir teknik adamın daha çok kredisi olmalıydı. Ne yazık ki İtalyanlar kadar benimsenmedi hala.
Biraz da Bursaspor'dan bahsetmek lazım. Şenol Güneş gibi takım. Şenol Güneş bir futbol takımı olsa dün akşamki Bursaspor olurdu. Bitiremiyor, olduramıyor, sonunu getiremiyor. En sonunda da basit bir hata yaparak kazanamıyor. Bu sezonun en beğendiğim iki adamı Aziz Behiç ve Josue yoktu. Olsalardı nasıl olurdu merak ediyorum. Geçen sene Ankaragücü ile 2.Lig'de oynayan Emre Taşdemir fena değildi. Sol bekte o, sağ bekte eski Bugsaşsporlu Şener... Şener'in golden önce Telles'i paspas etmesi pek konuşulmadı. Fenaydı... Belluschi'nin ilk goldeki pası enfes, Ozan Tufan'ın sahadaki duruşu muazzam... Volkan Şen ise neden büyük futbolcu olamadağını bir kez daha hepimize gösterdi.
Her anlamda güzel maçtı. Sonuç bir Galatasaraylı olarak beni tatmin etmese de izlediğim oyundan keyif aldım. Çok kilişe bir cümle olacak, sanki yayıncı kuruluş spikeri gibi, ama yazmadan duramayacağım. Keşke iki takım en azından ayda bir defa İstanbul'da karşılaşsa... Derbilerden daha iyi oluyor.
Yine olan şeylerden biri daha oldu. Yine bi şekilde Şenol Güneş'in hakkı yendi. Melo çift sarıdan atılmalıydı, belki de 3 sarıdan... Böylece yine bir Şenol Güneş takımı hata yapıyor gibi görünmek yerine hakkı yenmeden sadece övgü aldığı bir sonuçla hatırlanırdı, geçmişten günümüze hatırlanması gerektiği gibi...
YanıtlaSil