İnsanlar pazar günü AVM'lere gidiyor. Anlamıyorum. Bugün anlamaya çok yaklaştım ama günün sonunda yine anlamsız buldum. Bu hayat değil.
Ikea'ya gittim. Gitmek zorundaydım. Bunlar ayrı konular. Ben hayatımda ilk defa gittim, belki 30 sene daha yaşarsam 2 kere daha giderim. Bazı insanlar her ay gidiyor. Sürekli bir şeyler alıyorlar. Günlerini orada geçiriyorlar. Evlerine yeni bir şey aldıklarında mutlu oluyorlar. Bazen onlarca eşya alıp, alamadıkları için üzülüyorlar. Sürekli bir şey alıyorlar. Tüketiyorlar. Başkalarının tükettikleriyle kıyaslıyorlar. Başka insanlarının suratlarına bakmaya çekiniyorlar, ama başka insanların alışveriş arabalarından gözlerini alamıyorlar.
Tamam artık tüketim toplumunu eleştirmeye gerek yok. Sanayi devriminin üzerinden on yıllar geçti. Dünya defalarca değişti, tüketim felsefesi değişmedi. Üzerinde çok durmaya gerek yok belki de. Fakat artık Türkiye'de tüketim anlayışı da değişti sanki. Eskiden mekanlarda, tatillerde, etkinliklerde para harcayan, hatta belki de haddinden fazlasını harcayan, şovunu gösterişini o alanlarda yapan insanlar vardı. Şimdi ise insanlar ya teknoloji satın alıyor, ya da evlerine bir şeyler alıyor. Böylece hem kendilerine, hem de evlerine kapanıyor. Evden dışarı çıkmayıp, akıllı telefonlarına gömülüyorlar. İşe gidip kazandıkları parayı evde zaman geçirmek için harcıyorlar. Evden dışarı çıkmıyorlar. Aslında bakınca evden dışarı çıkınca da yapacakları bir şey yok artık. Zengin ya da fakir, hangi semtte olursa olsun, herkes şehirden uzaklaştı. Zenginler steril ve korunkalı sitelere, fakirlere şehir sınırları içinde ama şehirden uzak yeni semtlere geçti. Merkezde kimler kaldı artık? Erasmus öğrencileri, bohem sanatçılar ve emekliler herhalde.
Dışarıyla bağını kopartınca evde güzel zaman geçirmek zorunda kalıyorsun. O nedenle herkes bütçesi doğrultusunda evine yatırım yapıyor. Dünya o kadar onlar için, 120 metre kare-balkonsuz. Sanırım bu Fight Club isyanını bizim ülkemiz yeni yeni yaşayacak. Hatta belki daha seneler var.
Sokaklardan çekilmek demek yaşamdan uzaklaşmak demek. Kurtköy'de Uydukent'te, Beylikdüzü'nde, yeni yeni isimleri konulan semtlerde evler satın alıyorlar. 150.000 TL'ye ev alıyorlar ve Beşiktaş'a 1.5 saatte geliyorlar. O yüzden artık gitmiyorlar oraya. Peki o parayı o eve niye veriyorsun? Barcelona'da 40.000 euro'ya evler var ve ev satın alana İspanya Devleti oturma izni veriyor. İnsan bu kadar mı kaçar dünyadan, bu kadar mı daraltır kendini.
E peki asıl trajik nokta, bana ne? Ben niye bu kadar rahatsız oluyorum. Paran varsa sen al. Belki de benim sıkıntım biraz da bu. Param olmadığı için parası olanların harcamaları beni rahatsız ediyor. İnsan elindeki imkanları ne kadar kötü kullanıyor. Sadece bir kere geldiği dünyada kendini dört duvar arasında sınırlıyor. Değerini sonradan anlıyor bazı şeylerin. Geç oluyor. Anladıktan sonra da gelip başkasına akıl verme derdine düşüyor. Kendini tüketen adam, başkalarının tükettiği şeye karışıyor.
Yazıya baştan sona katılmakla beraber''başka insanların alışveriş arabalarındaki gözler'' hoş tespit olmuş, Tıpkı aylar önce bedel ödemek başlıklı paylaşımında olduğu gibi eline sağlık..
YanıtlaSil