Şimdi, blogun genel konseptinin dışına çıkıp cinsiyet rolleri hakkında bir yazı yazacağım. Oldukça riskli bir yazı, zira ülkedeki atmosfer yanlış anlaşılmaları kolaylaştırıyor. Böylece linç edilmem mümkün olabilir. Hassas konular bunlar. Zaten o yüzden kısaca Twitter'da yazacağıma, az kişinin uğradığı blog'da uzun uzun yazıp geçeceğim.
Öte yandan sevgili kız arkadaşımın da, eğere kelimeleri düzgün seçemezsem ve kendimi doğru ifade edemezsem tepki gösterme ihtimali çok yüksek. Benim açımdan esas risk bölgesi de orası.
Gerçi konunun çok derin noktalarına girmeyeceğiz. Cinsiyet rollerine karşı olduğumuzu da en başından belirtelim. O konuda, durduğumuz yer belli. Fakat yine de hayatın normal akışı ve toplumun ezberlediği davranış kalıpları var. Bunlara karşıyız ama onları da yok sayamayız. Bir olguyu irdelemek için ona karşı olmak ve sav üretmek yeterli olur. Onu yok saymak ve varlığını kabul etmemek tartışma zeminini yok eder.
Bu kadar korumacı bir girişten sonra asıl konumuza giriyoruz. Biliyorsunuz, toplumda birçok cinsiyet kodları, rolleri belirlenmiş durumda. Kadınlara yapıştırılan roller, erkeklere verilen görevler, her ikisine takılan sıfatlar var. Bunların karşısında durmak bir yana, hafif değişimler göstermek bile büyük bir "Toplum bozuluyor, aile elden gidiyor" yaygarasına neden oluyor. Tabi bu tepkilerin genelde hangi cenahtan geldiği de malum. Diyanet'in zamanında hazırladığı 'eşine çay servisi yapan kadın' kamu spotu halen akıllarda mesela.
Çay servis etmek, yemek yapmak, çocuk bakmak, ev işi yapmak... Ve daha nicesi. Evin duvarları arasında kalan tüm sorumluluklar kadına yüklenmiş. Peki. Kabul etmiyoruz ama görüyoruz. Erkek ise daha çok duvarların dışında kalan işlerden sorumlu. O görevler de genelde çalışıp para kazanmaktan ibaret. Ya da sokakta park yeri bulmak, çocuğa kızan bakkalı dövmek gibi ekstra işler de var...
Aslında bize anlatılan eski yaşamlarda da durum böyle. Erkek avcılık yapar, kadın bekler. Erkek savaşa gider, kadın bekler. Ne kadar doğru anlatılar olduğu tartışılır ama bugünün tarihsel bir ezberi olduğu kesin.
Peki madem öyle; İçişleri Bakanı kadın, dış işler görevi erkekte...O zaman tek bir sorum var. Evde ailecek oturuyorsunuz. Yemek yiyorsunuz veya televizyon izliyorsunuz. Kapı çaldı. Kapıyı kim açar?
Akılda beliren görüntü kadının kalkıp açması oluyor. Zira kendi evinizde böyle işlemese bile, televizyonlarda, dizilerde, filmlerde genelde öyle oluyor. Zihinlere kazınan görüntü bu. En kibar erkek karakter bile, "Hanım kapı çalıyor" demiştir. Seküler dizilerde durum biraz farklı. Mesela Çocuklar Duymasın'da Haluk, en az Meltem kadar kapı açmış olabilir. Fakat Haluk'un taş kafa bir karakter olduğu gerçeğini değiştirmez bu.
Aslında geçtiğimiz aylarda bir araştırma vardı. Yerli dizilerde ev işi yapan kadının görünürlüğü yüzde 92, erkeğin yüzde 8'di. Acaba kapı açma konusunda nasıldı? Keşke böyle bir araştırma olsa.
Bu sorunun net bir cevabı ne dizilerde ne de gerçek hayatta var. Daha doğrusu akla mantığa uymuyor ve bir çelişki barındırmış. Sadece dizilerden yola çıkmayalım. İnternet ortamının en önemli mecralarından biri olan Kızlarsoruyor formunda bile bu konu tartışılmış. Verilen cevapların büyük kısmı "annem", "ben" veya "annem ve ben" oluyor. Forumun genel kullanıcı sayısıyla orantılı olarak Ben diyenlerin büyük bir kısmının kadın kullanıcı olduğunu varsayıyorum tabi.
Bu konunun sürüncemede kalması oldukça doğal. Çünkü az önce bahsettiğimiz gibi, eğer roller mağara yaşamı dönemlerinden belirlenmiş olsaydı, o günlerden miras kalsaydı kapıyı erkek açmalıydı. Her ne kadar çalan, evin (yani kadının sınırlandığı yer) kapısı olsa da: kapıyı çalan (kim olduğu belli olmayan tehlike) evin dışından geliyor. Bu noktada erkeğin televizyondan veya yemek keyfinden vazgeçip kapıyı açması ve o tehlikeyle yüzleşmesi gerekiyor. Fakat buna tenezzül etmiyor. Kendini konumlandırdığı yerdeki görevini bile kadına yüklemeyi başarıyor.
O zaman akıldan şu düşünce geçiyor; demek ki cinsiyet rollerinin devamı için dayandırılan tarihsel kökenler bir uydurmadan ibaret. Erkeğin gücünden, savaşçılığından, düşmanla karşılaşma sorumluluğundan ziyade erkeğin keyfi için belirlenmiş.
Şimdi şu soru da gelebilir, "Kardeşim ne düşmanı, mağaraya ayı mı saldırıyor? Ya postacı gelmiştir, ya bakkalın çırağı". Fark etmez. Ne olursa olsun, dışarıdan eve gelen ve bir şekilde çözülmesi gereken (imza, para vs) bir sorun var. Madem cinsiyetlerin rolleri arasında ayrıma derinden inanıyorsun, o zaman bu kısım erkeğe dahil olmalı. Yoksa tüm yetkileri elde edip, çıkan yangında "sorumluluk kadında" demek gibi durum oluşuyor.
Kapı açma sorunsalı önemli. Ufak bir detay gibi duruyor. Fakat aslında tüm rollerin, cinsiyet farklarından dolayı değil bir kesimin rahatına (daha ilerisinde statükosuna) düşkünlüğünden belirlendiği ortaya çıkıyor.
Tabi buradan çıkacak sonuç; "kapıyı erkek açsmalı" olmamalı. Yoksa rolleri kabullenmiş, ayrımı keskinleştirmiş oluruz. Kapı açmak, evdeki ve ailedeki diğer her görev ve sorumluluk gibi eşit dağıtılır. O ayrı bir nokta. Fakat erkeğin kapı açmama isteği, dikkatle irdelenmeli.
Biz bu adımı attık, herkese hayırlı olsun.
bizde kim o an yakınsa o açıyor. eşit mesafeyse üşenmeyen açıyor. genelde birisi "açsana ya" falan da demiyor, biri kendiliğinden kalkıyor. akşam bir saat sonrası ise hep erkek açıyor.
YanıtlaSildiğer yandan erkek ve kadın arasındaki şeyler binlerce yıldır değişmedi değişmeyecek demiş baba 2 filminde michael corleone :)