Pazartesi, Şubat 28

90'ların Ölümü


Erbakan siyasetini hiçbir zaman benimsemedim. Yaşarken Erbakan'ın karşısında olup, dünden beri "iyi bir devlet adamıydı" diyenler gibi olmak istemem. Erbakan bana göre, sevimsiz bir siyasi görüşün sempatik lideriydi.

Bizim kuşak (bu kuşak lafını çok kullanıyorum, beni bile sıktı), renkli bir siyaset sahnesi ile gözünü açtı; daha doğrusu aklı yerine geldiğinde, sosyal hayat ile temasa girmeye başladığı, evden/mahalleden dışarı çıkmaya başladığı yıllarda ülke siyaseti kaotik ama doğrusu biraz da eğlenceliydi.

Bizden öncekiler, 80 sonrası etkisiyle siyasetten uzakken, biz 12-13 yaşında çocuk aklıyla siyaset konuşabiliyorduk, ortaokulda birbirimizle ergen stili de olsa, kulaktan dolma bilgilerle de olsa tartışıyorduk. Belki takım tutar gibi parti tutuyorduk ama zaten çocuktuk işte.

Bunun en büyük nedeni, siyasilerin renkli karakterlerinin olmasıydı. Erbaka, Ecevit, Demirel.. Zekaları tartışılmayan isimler. Bir de Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz gibi figürler . Çocuk olduğumuz için, ekonomik sıkıntılar veya istikrarsızlık çok canımızı yakmıyordu, tadını çıkarıyorduk. Didişmeler, laf sokmalar, koalisyonlar; belki ülke için hayırlı değildi ama bizi çekiyordu, kendini izlettiriyordu.

Televizyonda eğlence anlayışının ve popüler kültürün bu kadar yoğunlaşmadığı; daha doğrusu yoğunlaşsa bile 12-13 yaşında çocukları çekebilecek düzeyde olmadığı yıllardı. Haliyle çocukluk döneminin popüler kültür karakterleriydi bu isimler. Tabi karikatüristlerin, komedyenlerin sıkça taklitlerini yapması da etkiliydi. Hoşumuza gidiyordu.

Veya belki de ben öyle hisediyordum. Yaşanan şeyleri çok farklı kurgulayan, yaşananları diğer insanlardan başka şekilde gören çocuk bakışıydı belki de.

Şaşırtıcı bir vefat haberi oldu bu. Erbakan yerine Demirel de olsa yanı şeyleri hissedecektim. Bir zamanlar her televizyonu açtığında, her gazete okuyuşunda karşında gördüğün adam. Üstelik o "bir zamanlar" dediğin dönem, senin hayata açıldığın da dönem. Garip işte, başbakanlık yapmış, ülke yönetmiş, liderlik yapmış, darbeyle orduyla uğraşmış, siyasi görüşü sana yüzde 100 ters olan biri ölüyor ve sen çocukluğundan bir parçanın öldüğünü düşünüyorsun, kendi çocukluk anılarını hatırlıyorsun. Bencillik biraz.

Erbakan ile ilgili anısı olmayan, herhangi bir hikayesi/fıkrası olmayan yoktur herhalde. O yüzden yazma gereği hissettim bir an. Özal, Türkeş, Ecevit ve şimdi de Erbakan.. En eskilerden bir Demirel kaldı, sonrasında da 90lar kapanacak sanki.

Not: 90'lar o kadar güzel değildi, benim çocukluğum güzeldi.

Pazar, Şubat 27

Rüzgar Gibi Geçti


- Galatasaray'da bazı kişilerin görev süresini Olimpiyat Stadı belirliyor.

- Aslında yazılacak hiçbir şey yok, mağlubıyetten daha çok can acıtan şeyler var.

- Uğursuz stad, buraya stad yapanın falan filan..

- Sağ bek sorunu 10 yıla dayanacak. Perez'den sonra iyi ve gerçek bir sağ bek oynamadı.

- Serkan'dan belki ileride bir şey olur, ama o vakte kadar o Galatasaray'da kalabilir mi?

- Ok gibi fırlayan Gökhan Ünal, ilkleri yaşatan Galatasaray.

- Stancu atsa onu...

- Misimoviç diye bağıran taraftarın samimiyetine güvenmem, güvenmiyorum.

- Olimpiyat Stadı'nın kadrolu hakemi Fırat Aydınus.

- Boz Baykuşlar'ın hakem haklı beyler pankartı güzel ama tekrara giriyor artık.

- Bu sene şampiyon yine taraftar tezahüratı pankarttan daha komikti. Çok komik.

- Abullah Avcı bu sefer yatmadı mı?

- Oyuna girdikten 10 saniye sonra kaleye şut çeken Pino; bu taraftar seni hiç unutmayacak, 20 sene sonra bile "bir Pino vardı" diyeceğiz. Kesin.

Cumartesi, Şubat 26

Galatasaray 87 - 80 Trabzonspor


Cuma akşamı. Hava çok soğuk. Maddi sıkıntılar da var. Cuma akşamını Ayhan Şahenk'te geçirme kararım arkadaş çevremde çok tartışıldı, daha da tartışılacak.

Aslında maça gitmemin 1.nedeni maçın Ayhan Şahenk'te olması. Metroyla 10 dakika. Abdi İpekçi sıkıntılarını unutmak için ideal bir salon. Bu maç İpekçi'de olsa gitmezdim. Hatta bütün sezon Şahenk'te oynasak bu maça yine gitemzdim. Bir daha bu rahatı bulamayız diye maça gittik. Rakip de Trabzonspor olunca, bir nevi ezeli rakiplerden biri olunca maça gitmek cazip geldi. Nelerden vazgeçip gittiğim ayrı bir konu. Bunu da "bakın ne kadar emek verdım" demek için değil, blogunu okuduğunuz adamın kafasında rahatsızlık olduğunu anlamanız için yazıyorum.

Maçın başlamasına 15 dakika kala salona geldim. Galatasaray tribünü çok değişti. Artık herkes bilet satın alıyor. Daha doğrusu herkes bedava bilet alamıyor. Hatta biletsiz girenler, çocuklu anneler ve babalar oluyor. Öncelik onlarda. Bizim de artık öğrenci olmadığımız suratımızdan belli oluyor herhalde.

Maça çok iyi başladık. O kadar iyi başladık ki, sıkıldım; arkadaşlarıma "boşuna gelmişim takım rahat oynuyor" mesajları attım. Önce 8-2, sonra 15-4 oldu skor. İlk periyot ise 29-17 sonlandı. Herşey çok güzel giderken yine takım dağıldı. Fark 1 sayıya kadar indi. Devre öyle bitti.

Burada Oktay Mahmudi'ye parantez. Seviyoruz, güveniyoruz eyvallah. Ama çok agresif, çok sinirli. Belki bir basketbol antrenörü öyle olmalı, bilemiyorum. Bu maçı tam benchin arkasından izledim. Ben bile tırstım, oyuncuların suratı 12 sayı öndeyken bile asıktı. Şimdi skorlara bakınca insanlar "ilk periyotta farkı açan Galatasaray, rehavet nedeniyle maçı zora soktu" diyecektir. Hiç öyle değil. Takım 12 sayı öndeyken ne yapacağını bilmeyen bir haldeydi. Şaşkın daha doğrusu ürkekti. Mahmudi oyuncu değişikliği kutularını devirdi, oyuncuları azarladı, hakemlere gider yaptı. Bir ara amiyane tabirle Shumpert'ın ağzına sıçacak sandım. Gerçi Shumpert de saçma işler yaptı. Shumpert'ın takımın en skorer oyuncusu olması da enteresan. Bilmiyorum, bu kadar sert olmaya gerçekten gerek var mı?

Burada sazı eline alan Ermal oldu. Evren ve Melih'ten sonra en az oynayan oyuncuydu ama kenarda çok büyük işler yaptı. Melih'in soktuğu 3'lükte en çok o sevindi, Caner'in kafasını okşadı, Shumpert'ın sırtını sıvazladı.. Maçta daha çok benchi izledim. Ve belki ben abartıyorum ama Ermal gibi bir oyuncunun olması, takımda olması, oynamasa bile benchte oturması çok önemli.

İkinci yarı başa baş geçti. Hep geriden gelen Trabzonspor bir ara öne de geçti. Rasiç ve Milosveiç yok diye seviniyorduk Wright (Ali Karadeniz) çıktı, 33 sayı bıraktı. Trabzonspor'un iki önemli eksik ve farklı sonlanan ilk periyota rağmen maça tutunması takdir edilesi.

Tutku-Rancik-Ermal (son 2si az oynadı) 4er asistle oynaması önemli. Takımın en çok ribaund alan isminin 2 metre altındaki boya sahip Caner olması düşünürücü. Caner için şunu da ekleyelim, bu sezonun en verimli maçını oynamış olabilir. Daha iyi bir Caner olabileceğini biliyoruz, bekliyoruz. Trabzon doğumlu oyuncu Trabzonspor maçından sonra kendini bulmuş olsun.

Maçın sonlarında savunmamız devreye girebildi. Bu sayede maçı koparabildik. Kaza yaşayabilirdik, olmadı. Kazanmak güzel. Üstelik Efes maçı öncesi. Haftaya bence anlamlı bir maç oynanacak. Biraz rüştünü ispat etme maçı. İyisiyle kötüsüyle takım buraya kadar geldi. Mart ayında ligin ilk 2 sırasında. Play-Off için umutlanabilir miyiz, yoksa gelişimin tamamlanması için bir sezon daha mı beklemek gerek, bunu cumartesi günü İpekçi'de göreceğiz.

Cuma, Şubat 25

Selanik City


Aris taraftarı Manchester'a gitmiş, herkes onlardan bahsediyor. Bence Yunan tribünlerinin en zayıf halkası. Daha doğrusu en overrated'ı. Yerinde izlemedik gerçi ama videolardan anladığımız o. Görsellik var, atkı var, konfeti var, meşale var ama ses yok. En azından Yunanistan içinde, ortalama altı kalıyor.

Yoksa dün Avrupa ortalaması üzeri oldukları ortaya çıktı. Aris tribünü, ortalama düşüren Manchester'da kendini gösterdi. 7 bin kişi gitmişler. City de ne bahtsız takım, Avrupa'nın Youtube tribünlerinden ikisi ziyaret etti onları bu sene. Gruplarda Poznan, 2.Tur'da Aris. İnşallah birşeyler kapmışlardır. Kendi sahalarında sürekli deplasman tribünün sesinin duyulması rahatsız edici. City, kendi sahasında sıkıntı yaşarken United tribünü de sağlam bir deplasman yaptı Marsilya'da. Arada fark var gibi, sanki.

Papaloukas Basketbol Öğretiyor


- Önce maçın yıldızı; Papaloukas inanılmazdı. Onu izleyince basketbolu seviyorsun.

- Sadece 9 sayı attı ama takımı oynattı. 8 asist bir şeyleri anlatıyor zaten ama herşeyi değil.

- Teodosiç'i izlediğim bir başka maç ve yine suskun. Bu çocuğu iyi oynarken izlemek nasip olmuyor.

- Papaloukas'ın topçuluğu ayrı, liderliği ayrı. Keşke salonda canlı canlı izlemek nasip olsaydı.

- NTV'nin yayıncılığına. Fenerbahçeli bazı taraftarları Spaounulis'ten daha çok gördük.

- 3.periyot sonunda Erceg'in üçlüğü çok kilit.

- Ukiç gibi top sektirmek, dripling yapmak. O da değişik bir tarz.

- Kefalidis-Erceg ikilisi.

- Murat Kosova dün sessizdi.

- Kaya Peker'in maç sonu gereksiz işleri küfür etmemize neden oluyor. Fenerbahçeli dostlar da bize karşı çıkmaz, keza 1-2 sene önce onlar da öyle diyordu.

- Papaloukas'ın son saniyede topu alması, ayağını geri çekmesi ve üçlüğü sokması...

- Bütün o yabancı oyunculara rağmen ( May hariç hepsini beğeniyorum) Ömer Onan iyi oynamayınca, Fenerbahçe duruyor.

- Kinsey de baya iyi oynadı ama yetmedi.

- 14 attım diye sevinme, 14'ten büyük 15 var.



Perşembe, Şubat 24

Rüya #2


Evden çıkıyorum. Bir işim yok, boş boş geziyorum sokaklarda. Canım da sıkılıyor. Caferağa'nın önünden geçiyorum. Bakıyorum, maç var: Fenerbahçe - S.Moskova. Girip izleyim diyorum, hem güzel maç hem de zaman geçer.

Salona giriyorum. Herkes tip tip bana bakıyor. Atkılı matkılı herifler omuz atıyor inceden. Neden baktıklarını merak ederken dank ediyor, evden çıkarken üzerime Galatasaray polarımı almıştım. Çıkarıyorum. Bu sefer beyaz Galatasaray forması çıkıyor. Bakışlar daha sert, daha çok. Yanıma 3-5 kişi sokuluyor;

- Birader ne ayaksın?

Derdimi anlatmaya çalışıyorum, "abi ben Galatasaraylı değilim, forma arkadaşın hediyesi, yoksa Fenerbahçe'yi de severim" diyorum. Gelen cevap daha da kötü.

- Madem seviyorsun, Taurasi ile Taylor yok adam eksik, çık oyna.

Zorla sahaya atılıyorum. Ulan ne anlarım ben basketboldan. Üstelik kız maçı. Kız maçı diyoruz ama Rus basketçilere bakıyorum; seni beni harcarlar o derece.

Maç başlıyor. Bir anda salon değişiyor. Toprak saha oluyor. 3'erden futbol maçına dönüyor. Ben boş boş geziyorum. Tribünden bana tepki artıyor. Aziz Yıldırım'ı bile görüyorum, sinirli.

O sırada bir Fenerbahçeli sporcu; "sen bari kaleye geç." diyor. Kaleye geçiyorum ama işler daha da sarpa sarıyor. Tribün kale arkasına çok yakın. Arkadan sürekli sesler:

- Gol yersen buradan çıkamazsın.
- Akıllı ol, maçı kazandır.

O dakikadan sonra inanılmaz bir kaleci performansı. Tıpkı Zafere Kaçış'taki Hatch gibi. Gol yemiyorum. Maçın skorunu anlamıyorum. Maç bitince kaçıyorum, kimse bana karışmadan. Tıpkı Zafere Kaçış'taki gibi.

Farklı Sezonun Farklı Branşı


Son yıllarda Fenerbahçe'ye yenilmeyen branşımız oldu mu?

Bu sezon garip bir sene. Mutlu ve keyifli değiliz ama hoşlandığımız bazı konular var. Ezeli rekabette fena değiliz. Kadıköy'de 10 sene sonra beraberlik aldık. Erkek basketbol takımı ligde kazandı, kız basketbol takımı kazandı. Yani 5 ana branşta 5 galibiyet aldık. Güzel bir sayı değil muhakkak ama geçmiş yılları hatırlayınca....

Erkek voleybol ise diğerlerinden daha farklı. Oynadığı 2 derbiyi de kazandı. Dün güzel oldu. Özellikle FB Tv'de çatallaşan sesleri, erken kesilen yayını görünce haz daha da arttı. Kazandık mutluyuz, önümüzdeki derbilere bakıyoruz.

Armanın gururu erkek voleybol.

İtalya'nın Çöküşü


- İlk maçlarda 3 İtalyan takımı da yenildi. Yenilebilir. Ama 3'ü de kendi evinde mi yenilir? Napoli de berabere kalmıştı Avrupa Ligi'nde. Sıkıntı büyük.

- Aslında Inter iyi oynadı.

- Bence maçın en kötü iki adamı, iki 10 numara; Sneijder ve Robben. Saçma sapan yerden şutlar, topu alıp gitmeler. Hasan Şaş'ı, Ahmed Barusso'yu andık bol bol.

- Gökhan Telkenar ağır Milanlı galiba. Sürekli Leonardo'ya taktı.

- Stankoviç'e Hırvat demek. Karısına kızına sövsen daha iyidi.

- Gustavo iyi başladı sonra duruldu.

- Golü yedikten sonra Zannetti Kaptan'ın takımı alkışlaması, moral vermesi. Büyük kaptan.

- Şampiyonlar Ligi 2.Tur ilk maçları olarak; Inter tribünü > Milan tribünü

- Gözler Milito'yu aradı ister istemez.

- Tomuşuk ne yahu...

- Kraft-werk

- İki takım da sedece 1 oyuncu değiştirdi. Yükselen tempo, hızlı oyun ve oyuncu değişikliği sayısı arttırılsın tartışmaları...

- Spikerimiz, Bayern ilk defa İtalya galibiyeti aldı mı dedi yoksa ben mi yanlış anladım? Geçen seneki Torino zaferi untulmasın.

Çarşamba, Şubat 23

La Ardilla Roja

Sanırım izlediğim en güzel filmlerden biri olabilir. Ve büyük ihtimal benim sevdiğim bu filmi çoğu kimse sevmeyecektir. 1993 yapımı bu filmi birkaç kez daha izlemem lazım sanırım. O zaman daha iyi olur. Bu sebepten dolayı film hakkında fazla birşey yazmak istemiyorum. Sadece filmi sevmemi kolaylaştıran bazı şeyleri sıralayalım. Siz de bir yerden temin edin, izleyin. Tavsiyedir.

Bu filmi sevme nedenlerin başında dili geliyor. Belki İngilizce ve Türkçe filmlere çok alıştığımızdan farklı diller daha güzel geliyor kulağa. Filme daha çok hoşluk katıyor. Vazgeçt,m
, yok sanmıyorum, bu tamamen İspanyolca'nın kendi güzelliğinden. Filmi izledikten sonra İspanyolca kurslarını araştırmamız boşuna değil.

Motosiklet kullanma hevesim hiç olmadı. Hiç ilgim yok. Ama motor imgesinin anlamını, temsil ettiği şeyleri biliriz, severiz, hissederiz. Motorcycle Diaries'i de Rumble Fish'i de sevme nedenlerimizden biridir. Bu filmde de çokça sahnesi var iki tekerleklinin, anlattığı çok şey var.

Hocam; fotoğraftaki hatun Emma Suarez. Hayatımda gördüğüm en güzel kadın değil ama izlediğim en güzel film karakterine can vermiş olabilir. Öyle ilginç, öyle müthiş. Seksi resimleri için tıklayınız.

Filmde bir erkek var, bir kız var. Bunlar başka bir yere, bilmedikleri bir yere gidiyor. Bir filmin güzel olması için yeterli bir konu olabilir. Hatta erkek veya kızdan sadece birinin bir yere gitmesi de yeterli.

Arkadaki küçük kız Ane Sanchez. Filmdeki karakterin adı Cristina. Bizim yaş büyüdükçe, babalık güdüleri arttıkça kız çocuklarına olan hayranlık da artıyor. Müthiş sevimli bir kız. Şuradaki sahnede tüm sevimliliği ortada.

Hafızam kuvvetlidir. Bundan çoğunlukla hoşlanmam. Bazen hafızayı unutmak isterim. Onun da büyük bir sancı olduğu belli. Ama en azından herşey hatırlanmasa daha iyi olur. Filmin içinde geçen bir konudur unutulan hafıza. Ardından devamı gelir, olaylar gelişir, içine çeker.

Bir de ben çok sık rüya görürürüm. Rüya gören insanı severim. Bu filmde de rüya görenler var. Hoştur.

Bir de bu şarkı var. Dünyanın en kötü klibi. Başroldeki Jota karakteri, yıllar önce bir müzik grubunun üyesidir. Ve onların yaptıkları bir şarkıdır; Elisa. Çok kötüdür ama filmin puanını arttırır, havasına hava katar.

Son 1.5 yılda izlediğim bir filmi veya okuduğum bir kitabı bu kadar övdüğümü hatırlamıyorum. Julio Medem'in yüreğine sağlık. Bu film 2.uzun metrajlı filmmiş, ilk filmi 92 yapımı Vecas. 92-93 sezonu onun için de güzel geçmiş.

Motosikletli ve güzel hatunlu bir diğer filmi; Lucia y el Sexo'yu da yakında izlemeyi planlıyorum.

Anadolu'nun İstanbul Belası


Bank Asya 1.Ligi her zaman garip bir ligdi, bu sene daha da garip. Üst sıralar birbirine daha yakın, alt sıralar Diyarbakırspor dışında tehlike yaşıyor. Hedefsiz takım yok. Garip olan bir diğer özellik; alt sıradakiler kendi rakiplerinden çok yukarıdakilerden puan alıyor. Bunun en açık örneği Güngören Belediyespor.

Güngören 2 sezon önce de bu ligdeydi. O sezon averaj takımı olur gözüyle bakılıyordu. İlk yarıyı ilk 1o'da bitirmişti, ikinci yarıda düşüşe geçti. Fakat düşüşe geçerken bile şampiyon Manisaspor'dan puan almış, Rizespor ve Orduspor'un Play-Off hayallerini, Karşıyaka'nın ilk 2 iddiasını noktalamıştı.

Bu sene yine küme düşmemek için mücadele ediyor bu İstanbul takımı. 21 maçta 23 puan topladı. Sezona da çok kötü başlamıştı. İlk 3 hafta gol atamadı, 7 haftada tek galibiyet alabildi. Tavşanlı Linyit'e deplasmanda yenildikten sonra ise çok farklı bir kimliğe sahip oldu.

Ligin şu andaki lideri Samsunspor'u yendiler. Ligin en pahalı takımlarından Karşıyaka'dan 1 puan aldılar. Ligin şu 2.sırasında olan, o zaman lideri olan Denizlispor'a 2 puan kaybettirdiler. Ligin en az yenilen takımı Erciyesspor'a deplasmanda 2 gol atarak 3 puan kazandılar. Orduspor'dan 1 puan aldılar. En son haftada da Gazianteop BB Spor'u (şu an lig 4.sü ve kupanın çeyrek finalisti) deplasmanda yendiler. Üstelik bunların hepsini 3 ay içinde yaptılar.

Kısaca hesap yaparsak; Ligin ilk 10 sırasından 13 puan aldılar. Alt sıra takımlarından topladıkları puan sayısı daha az.

Ve bu hafta şubat ayının son maçını oynayacak olan bordo-beyazlılar, lig 3.sü Ç.Rizespor'u konuk edecek. 3 ayda sadece 1 kez (şu an 16.olan Giresunspor'a) yenilen küçük bütçeli takımın bu 3 ayı taçlandırması için müthiş bir fırsat. Maç pazar günü, İstanbul'da. İstanbul'da olmayanlar TRT 5'ten izleyebilir. Adu kadar ilginç bir takım.

Galatasaray 54-64 P.Caserta


Dün kötü bir gündü. Akşam saatlerinde istenmeyen bazı olaylar yaşadık. Bu, maça gidiş şeklimizi değiştirdi. Suratlar asık bir şekilde gidildi salona. Tesadüf bu ya; 2 sene önce bugün (yani dün) yine kötü bir gündü. Kocaelispor'dan 5 yemiştik. Suratımızın asık olduğu 22 Şubatlar.

Oysa Ayhan Şahenk'e gitmek ayrı bir keyif olacaktı. Abdi İpekçi'ye giderken surların dibindeki yerel, Osmanlı motifli yürüyüşlerin yerini, yeni açılan metro sayesinde Batı kültürü alacaktı. Avrupa Kupası maçına metro ile gitmek. Galatasaray Basketbol takımını takip edenler bunu hakediyor.

Ayhan Şahenk denince akla ilk olarak o sert potalar gelir. Kendi evimizde deplasman yaşamaya neden olan potalar. Eğer sezon başından beri burada oynasaydık daha farklı bir maç oynanırdı dün akşam.

Başa baş başlayan maç ikinci periyotta adeta Fenerbahçe ile oynanan kupa maçına döndü. Caserta'nın attığı her üçlük girdi. Galatasaray ise nerdeyse her hücumdan boş döndü. Devre 21 sayı farkla biterken, biz sadece 20 sayı atmıştık. 6 sayı fark gerekirken maçı kazanmak bile zora girdi.

Hafta sonu kendi liginde Siena'yı yendi Caserta. Ne kadar ilginç bir takım olduğunu belli eden bir saha sonucuydu. Ne kadar "takım" olduğunu da da bu maçta gördük.

İkinci yarı çok iyi başladık. 8-0 ile girdik. Kısa bir ara sonra sanırım yine bir 8-0 yaptık. Farkı indirdik ama hızlı giriş erken düşmeye neden oldu. Caserta da zaman geçirmeyi, tempo düşürmeyi çok iyi bildi. Periyot sonunda fark tek haneler inmişti. Uzatmalara götürüp farkı açma taktiğini kendi kafamızdan geçirdik ama son periyotta hiç o noktaları düşünecek bir geri dönüş yaşayamadık.

Takımın kötü maçlarından biriydi. Bu sene çok az kötü maç oynadık, talihsiz olan bu az sayıdaki kötü maçın 2 tanesinin bu grupta oynadığımız iç saha maçlarına denk gelmesi. Estudiantes ve Caserta maçlarında kötü hücum etmenin faturasını ödedik. Savunma her zaman maç kazandırmıyor. Şampiyonluk kazandırır mı? Göreceğiz birkaç sene içinde.

Ama yine de bu kadronun sadece savunma ile ilerlemeyeceğini düşünüyorum. Hücum gücünü yükseltmek lazım. Oktay Mahmudi'yi eleştirmek, hele sadece bir maç sonrası eleştirmek yersiz olur. Fakat savunma konusunda fazla inatçı olduğunu düşünüyorum.

Keşke sezon başından beri Şahenk'te oynasaydık. Dün maça gelenler çok iyi destek verdi. Bu grup İpekçi'ye gelseydi etki yapamazdı. Gerçi farklı bir maç oldu, tribün desteğinin faydasını görmek mümkün olmadı. Andriç serbest atış atarken "çok da sikimde bu dünya" diye tezahürat yapmak da işin falso tarafı oldu.

Cuma günü Trabzonspor maçı var. Dün akşam çıkarken, "gelmem" diyordum, gece uyudum geçti. Büyük ihtimal cuma günü ordayız. Lig devam ediyor. Euro Cup'da daha önce de oynamıştık , 2008'de yarı final de oynamıştık ama ligde bu heyecanı yaşamayalı çok uzun zaman olmuştu.



Pazartesi, Şubat 21

Emanetçi Montella

Ranieri'yi gönderiyorsan, yolları ayırıyorsan yerine daha kariyerli veya o ayarda bir hoca getirmen lazım. Ama Roma'da baya Türk benzerliği var. Emanetçi hoca kontejanına eski yıldızlarını koyuyorlar.

Bu tıpkı şuna benziyor. Schuster'i kovan Beşiktaş takımın başına İlhan Mansız'ı getirdi.

Yakan Adam Ferrari


- Son günlerin popüler reklamındaki gibi; geçen senenin uçan adamı, bu sene dışarıya kırmızı ile çıkar.

- Bir maçın kaderi nasıl değişir, bir sezonun kaderi nasıl değişir, Ferrari gösterdi.

- Güzel maç oldu aslında. 3-4 kere maçın gidişatı değişti. Maçın başında "Fenerbahçe şampiyonlar liginde" dedik, sonra Trabzonspor'a yazdık, ardından Toraman kahraman olur, Schuster kalır dedik, hemen akabinde Alex Fenerbahçe'yi şampiyon yaptı.

- Beşiktaş - Fenerbahçe maçlarını seviyorum. Bol aksiyonlu oluyor.

- 60 dakika boyunca sadece 1 kez kadraja giren Alex'e maç sonunda bu kadar övgü; futbolun ilginçliği, enteresanlığı.

- Ekrem Dağ'ın sol ayakla gol atması İbrahim Üzülmez'i hatırlattı. (Bize sağ ayakla attığı gol).

- İbrahim Toraman'ın gol atması İbrahim Üzülmez'i hatırlattı.

- Türkiye'de Alex'den daha zeki bir futbolcu varsa bu Lugano olabilir.

- Cüneyt Çakır isterse Barcelona - United maçı yönetsin, Türkiye'de çok büyük bir fiyaskodur, kötü hakemdir, korkaktır. Yine de Bünyamin Gezer gibiler gibi otorite şovu yapmaz, art niyetli değildir ama kötüdür.

- Derbiyi geçen sene 3-0 biten maçı izlediğimiz yerde izledik, bu sefer çok güzel değildi.

- Tribünlerin sesini duyamadım ama Ferrari'yi alkışlamak talihsiz oldu.

- İstanbul derbilerinde son hat-trick yapan futolcu Milan Baros. Baros - Alex ikisi de Beşiktaş'a.

- Derbi deplasmanlarında hat-trick yapan son futbolcuyu net hatırlamıyorum. En azından 2000 sonrası yok.

- Fenerbahçe ve Ferrari aynı anda manşetlere taşındığında sene 2001'di.

- Aziz Yıldırım'ın gittiği her deplasman derbisinde, ev sahibi kulübün kodamanları ya kendi arasında kavga ediyor ya da taraftardan ayar yiyor.

- Ferrari'nin yaptığını bir Türk topçu yapsaydı ( hatta isim verelim; Selçuk Şahin, Mehmet Topuz, Sabri, İbrahim Toraman, Erhan Güven) şu an onları yerin dibine sokanlar olurdu. Bugün Ferrari için o kadar ses yok.

- İbrahim Toraman olsam Ferrari'den nefret ederdim.

Kelle

Ronaldinho, köyünün topraklarında...

Pazar, Şubat 20

Mersin İdman Yaptı


- Beklenenden daha rahat maç oldu.

- 2.gole neden olan penaltı kararı maçın kopmasına neden oldu.

- Karşıyaka Paly-Off'u da kaçırıyor.

- Mersin İY, rakiplerinin puan kaybını ve Tavşanlı'nın maç yapmamasını iyi değerlendirdi.

- Nduka'yı Boluspor niye bıraktı anlamak mümkün değil.

- Erman Özgür, Türk futbolunun bir rengidir.

- Tiago hayal kırıklığı yarattı.

- Necati 4 gol yedi, sezon içinde de çok eleştirildi ama bugün iyidi.

- Adem Büyük henüz 23 yaşında.

- Ben penaltı değil diyorum, Sinan penaltı diyor.

- Stat: Tevfik Sırrı Gür

Hakemler: Deniz Çoban, İsmail Köse, Baki Yiğit

Mersin İdman Yurdu: Kerem, Erman, Boum, Fatih Şen (Dk. 70 Ernani), Hasan, Hüseyin, Burak (Dk. 77 Erdal), Mehmet, İlhan, Morrison (Dk. 79 Nduka), Adem

Karşıyaka: Necati , Gurur, Tiago Bezerra (Dk. 64 Okan), Osman, Aykut, Engin (Dk. 72 Erçağ ), Yunus (Dk. 46 Bilal), Ulaş, Kıvanç, Servet, Ayhan

Goller: Dk. 34 ve 50 (Penaltıdan) Fatih Şen, Dk. 76 Morrison, Dk. 83 Adem

Sarı kartlar: Dk. 25 Burak, Dk. 61 Ulaş, Dk. 69 Engin, Dk. 86 Kıvanç

Kırmızı kartlar: Dk. 86 Erman, Dk. 86 Ayhan

Galatasaray 1-0 Bucaspor


Evde; maçı akşam kimle nerede izlesem diye düşünürken, elime arkadaşlar aracılığıyla kombine düştü. Hiç aklımda yokken kendimi Seyrantepe'ye giderken buldum. Yeni stadın açılışını bu sayede yapmış olduk. Metrobüse biniş ne kadar Ali Sami Yen'e gidişi hatırlatsa da, bir saatten sonra Olimpiyat Stadı çok daha fazla hatırlandı. Yine de giderken sıkıntı çekmediğimizi söyleyebiliriz. Geniş avlu, dev stad ve stad çevresinde gözüken binalar Olimpiayt Stadı'nı anımsattı.

Saat 6 gibi stada girdik. Stad henüz boştu. Girer girmez ilk tezahürat geldi."Misimoviç Oley". Bu sefer Olimpiyat Stadı senesinden 1 sene sonrası akla geldi. Hagi'nin 2005 yılı. Terim zamanı tepki gören Ümit Karan, Hagi tarafından Ankaraspor'a yollanınca adı bağrılırdı. Saidoo sevgili olur, Petre ıslıklanır. Hagi hiç kimseden çekmedi Galatasaray yönetiminden çektiği kadar.

Maç başladı. Zevksiz, heyecensız bir maç. Hagi o kadar kötü bir hoca ki, takımın en iyi futbolcuları Hagi'nin devre arasında aldığı oyuncular. (Culio, Kazım, Stancu, bir de değişik yerde oynayan Neill). Bu komisyon işini Hagi iyi beceriyor o zaman. Kötü topçuya gol atırıp değerini de yükseltebiliyor. Oysa Serdar Özkan gibiler takıma kazandırılsa, Mehmet Yozgatlı transferinden primler gelse (Dur lan o İstanbulspor'du).

Maçın sonları, Mustafa Sarp oyuna girerken ıslıklanır. Mustafa Sarp, 3 kişiyi öldürmüş, hırsızlık yapmış.Kötü karakterli. Galatasaray forması yakışmıyor. Oysa o esnada Servet kaptanlık pazubandı takıyor. Aslan Servet. Böyle kaptanlar lazım. Formanın değerini bilen. Rijkaard ve Hagi futbol cahili zaten, elde Xavi varken Mustafa Sarp'ı oynatıyorlar. Yazık, hocalıktan nasibini almamışlar.

Yasa girmeden sağa sola küfür ettim. Çok rahatsız edici bir akşam oldu. Uğursuz stad. Sevmemiştim. Kötü de başladı. Bu stad için yeni Kadıkoy olur demiştik. Kadıkoy'de hiç olmazsa kötü oynayan oyuncu ıslıklanıyor, burada oyuna yeni giren topçu ıslıklanıyor. Maç 1-0 sona erince de Bucaspor tribünü ile uğraşılıyor. Fenerbahçe'yi yensek, millet çıldıracak demek ki. Galatasaray tribününün baş tarafı da, baş tarafını eleştiren kısmı da eriyor. Yeni stadyumda herkes kendi kafasında. Sevmedim.

Maçtan bahsedelim biraz. Culio'yu izlemek zevk. Stancu durgundu. Kazım, Sabri beke geçince iş yapmaya başladı. Hagi'nin Cana-Neill hamlesinde herhangi bir aksaklık yok, ezber bozuyor diye rahatsız ediyor. Ama Hagi'nin uzun boylu, stoperden bozma bek sevdasından vazgeçmesi lazım. Insua Sabri bekleri takımı hızlandırır. Açık oynayan topçulara da olumlu katkısı olur.

Servet'in bu takımda oynaması hala rahatsız ediciylen, forvette Baros'u görmek herşeyi unutturuyor. Takımda, camiada ışık veren hiçbir şey yok. Sadece Hagi. Ve aslında Hagi, Schuster'den replik çalmalı: "Beğenmeyen Gelmesin."

Bucaspor bu ligde kalsın. Hak ediyorlar. Bülent Uygun ile kaybedilen 6 aydan sonra toparlanıyorlar. Hedef maçı bu maç değildi ama 1 puanı hak etmişlerdi. Bu maçta kaçan puanı aramazlar, üstelik böyle oynarlarsa hiç hatırlamazlar. Bucaspor için son söz; Mendy daha becerikli olmalı.

Arena'ya bundan sonra gündüz maçı olursa veya bahar ayında giderim. Zaman doldurmak için. Sıkıntı büyük, çok canımız sıkılır orada.

Cumartesi, Şubat 19

Cumartesi Lideri Samsunspor


- Boluspor'un daha çok zorlaması lazımdı.

- Ferhat, Oliveria gibi topçular etkisiz kaldı.

- Samsunspor geçen sene Hüseyin Kalpar geldiğinden beri deplasman takımı hüviyetinde. Kontra oyun. Ama şampiyonluk için yeterli değil, iç saha önemli.

- Zenke & Agbetu

- Boluspor tribünü iyidi.

- Ömer Üründül burada da karşımızda.

- Boluspor 3 maçtır Samsunspor'a gol atamadı.

- Boluspor için geride kaldı demek hele bu lig için haksızlık olur ama bu kadronun yeri de burası değil.

- Ligin yükselen yıldızı Ahmet Şahin. Son ayda sadece 3 gol yedi.

- Pazartesi ve cumartesi iki Samsunspor maçı. 2 maçta da çok kötü Billy Mehmet

- Boluspor'da Peev'i beğendim.

- Eğer yarın oynanan maçlardan sonra Samsunspor lider kalmaya devam ederse, herhalde 20 seneye yakın bir süre sonra ilk defa bir ligde lider olacak.

Cuma, Şubat 18

Altımdan Geçen Basel...


Spartak Moskovalı Jano Ananidze ve Basel savunmacısı Marco Steinhoffer

Rockstar Pepe

Sahanın içinde olmak çok güzel bir şey olmalı...

Bu fotoğraf sayesinde Api'ye selam yollayalım.

Efes Pilsen 60-77 Real Madrid


Salon belki de CSKA Moskova maçından sonra ( o gün bayram günüydü, salonun dolu olması normaldi) en dolu gününü yaşıyordu. Bu dediklerimiz Efes Pilsen için tabi ki. Fenerbahçe'nin buradan defalarca övdüğüm organizasyon, kalite, etkinlik gibi kavramları iyi harmanlaması özelliğine Efes Pilsen ilk defa bu kadar yaklaştı.

Maç da fena başlamadı hani. Felipe Reyes'in 3 dakikada 2 faul alması umut veren bir gelişmeydi. Başa baş giden bir ilk periyotta kimse Rakoceviç'i anmıyordu. Ama sonrası tam bir facia. İçeriden sayı üretmeyi denemeyen, deneyemen Efes Pilsen, dışarıda ise sadece top gezdiriyordu. Ara sıra şut çekmek akla gelince isabetsiz atışlar izliyorduk. Kariyeri boyunca skorer olmaya çalışmayan Kerem Tunçeri bu maçta dışarıdan en çok şut kullanan Efesli oluyordu. Kerem Tunçeri'nin potaya yolladığı 3 sayılık atışlardan (4 kez) daha fazlasını Llull skouyordu(8 atışın 5 tanesini soktu).

Zaten dün Llull'un gösterisini izledik. Özellikle devre sonunda soktuğu üçlük muazzamdı. Real'in 4te sıfır yapması inanılmaz. Gruptan çıkmayı garantilediler, saha avantajını da elde ederlerse belki Final-Four bile olur. Oysa hiç Final-Four takımı gibi durmuyordu.

Efes Pilsen ise çok iyi başladığı grupta işleri zora soktu. 2 Real mağlubiyeti liderlik hayallerini kenara bırakmakla kalmadı, Siena ile çekişme yaşanmasına neden oldu. 2 takımın da grupta ikişer mağlubiyeti var. Haftaya iki takım İtalya'da karşılaşacak. 2 sayılik avantaj ise artık avantaj gibi durmuyor.

Dünkü mağlubiyet bütün sezonun emeğini, çabasını boşa atan bir maç oldu. Ve bu maçta eksikliği hissedilen isim Rakoceviç oldu. Takım içinde sevilmediği konuşulan, güvenilmeyen hep sorun olarak gözüken kaprisli yıldız. Şu maçta oynasaydı nasıl olduğunu anlamadan 15 sayı atardı. Bu da kırılma anlarında Efes'in maça tutunmasını sağlardı. Vişnevski'nin oyun kurarak başladığı bir takımın kilit dakikalarda neler yaşadığını tahmin etmek mümkündür. Sanırım artık Efes Pilsenliler Rakocevic'in ne kadar önemli bir isim olduğunu kavramışlardır.

Efes 2 senede iç sahada 2 Real mağlubiyeti yaşayarak avantaj kaybetti. Geçen senenin telafisi olmadı, bu sene için önümüzde Siena deplasmanı var. Haftaya iki önemli maç var. Fenerbahçe Olympiakos ile Efes Siena ile sezonun geleceğini tayin edecekleri maçlara çıkacaklar. Tahminim, yoluna devam eden takım Fenerbahçe olacak.

Perşembe, Şubat 17

Yenmeyi Öğrendiler


- Geçen sene İngiltere'de 2-2 İspanya'da 0-4, bu sene ilk maç 2-1 galibiyet. Arsenal yenile yenile kazanmayı öğrenmiş.

- Maçın yıldızı Arsene Wenger.

- Van Persie abartılıyor. Kendi takımımda istemem.

- Valdez ilk gençlik yıllarını hatırlattı.

- İlker Yasin en az hatalı maçını anlattı.


- Arshavin artık kendini göstersin.

- Kral Bendtner, seni çekemeyen bütün herkesin....

- Şampiyonlar Ligi güzel bir şey.

- İkinci yarıda Arsenal tribünü iyidi. İngiliz standartının üzerine çıktı.

- Szczesny - Koscielny - Clichy - Song. Toplam 27 harf, sadece 5 tanesi sesli. Zor dörtlü.

- Kurtarıcı Correira (Adriano).


Leonardo+Pazzini = Fark 5


Inter yine kazandı. Leonardo yine bir Milano takımını ayaklandırıyor. Kimse ona inanmıyordu üstelik. Milan kendi evinde Tottenham'a yenilirken Inter, Milan ile arasındaki puan farkını 5'e indirdi. Geliyorlar. Bu gelişleri de zevk veriyor. Leonardo'yu severim, onun çalıştırdığı takımı da severim.

Bir de Pazzini gerçeği var. Bir türlü büyük takımlara gidemeyen, İtalya milli takımında üvey evalt muamelesi gören Pazzini. Inter'in bu seneki Milito'su oldu. Başaltı takımların birinden geldi, 5 maçta 4 gol attı. 2 maçta puana doğrudan katkısı oldu, 4 net puan kazandırdı.

Dün ufak ufak baktım maça. Firenze deplasmanı Inter için hiçbir zaman korkutucu olmadı. Ama mücadele koymak gerekiyordu, dün koydular. Inter'i, izlemek heyecan verici. Nedeni ise tamamen Leonardo ve Pazzini. Stankoviç, Zannetti gibi ustalar, Maicon, Cesar gibi Güney Amerikalılar takımın sosu. Bu arada Eto'o dün azdı yine. Pazar günü Juventus maçı fiyaskosunu unutturdu.

Çarşamba, Şubat 16

İngiliz Fobisi


- Geçen sene Manchester United, 2008'de Arsenal, 2007'de şampiyon olurken gruplardan sonra tek yenilgi United'a, 2005'de İstanbul'da Liverpool faciası. Şampiyonlar Ligi'nde Milan İngilizler'e takılıyor.

- Sanırım son 1.5 senede izlediğim en kötü Milan'dı.

- Milan'ın bekleri baya kötüydü. Üstelik rakibin en iyi oyuncusu olan kanat Bale sahada değildi.

- Corluka'ya hepimiz üzüldük.

- Herkes Gattuso'ya taşıyor ama Flamini'nin yaptığı daha büyük olay yaratmalıydı..

- Gattuso'nun adı çıkmış.

- Zlatan İbrahimoviç kayıplarda.

- Yepes Milan'ın en iyisi. O kadar kötüydü Milan.

- Pato girince Milan biraz hareketlendi sanki.

- Bence son dakikadaki gol verilmeliydi.

Salı, Şubat 15

MJ Ronaldo


Ronaldo'nun futbolu bırakması, Michael Jackson'ın ölümüne benzer. Ölüm; üzerine daha farklı anlamlar yüklenen bir olay, ama teşbihte hata olmaz.

Şöyle ki, MJ ölmeden önce, yeni bir şey üretemiyordu. Zirvede değildi hatta diplerdeydi. Ne yaptığını kimse bilmiyordu. Ölüm haberi gelince yeniden hatırlandı. Eski şarkıları (yenisi zaten yoktu) yeniden dinlendi, çalındı, söylendi. Dünyanın her ülkesinde yeniden 80'lerin MJ günleri yaşandı.Yavaş yavaş "Michael Jackson'a vefa günleri" de sona erdi. Bundan sonra ise ölüm günlerinde yurtta ve yavru vatanda sevgiyle anılmaya devam eder.

Ronaldo da biraz öyle. Son 2 senedir nerede olduğunu pek bilen yoktu. Bilenler de onu izleyemiyordu çünkü sakattı. Haliyle yeni atılmış golü çok yoktu. Futbolu bırakınca yeniden hatırlandı. Eski golleri haber kanallarında gösterilmeye başlandı. Şu an Messi ile kıyaslanıyor. Sanırım 2 ay sonra bu kıyaslama da sona erecek.

Ronaldo iyidir, eskiden çok daha iyidi, hatta muhteşemdi. Rekorları Dünya Kupası zaferleri, sayısız golü var. Hayran kitlesi o kadar fazladır ki, 20o2'de birçok Ortadoğu ülkesinde, Türkiye'nin köylerinde, Afrika'da vs. Ronaldo saçlı veletler top peşinde koşuyordu. Ama asıl noktayı atlamayalım. Ronaldo futbolu bıraktığını yeni açıklmaış olsa da, aslında 2 sene önce çoktan noktayı koymuştu. Eğer bırakmamış olsaydı Corinthians taraftarları son haftalarda ona tepki göstermezdi zaten. Ve tepki gösterildiğini herkes bilirdi. Bugün Messi'ye biri birşey dese ana haber bültenine konu olur.

Ronaldo da M.Jackson gibi bir ekoldür. Lakabı fenomendir. Etkilediği insan sayısı çok fazladır ve her türlü saygıyı hak eder. Ama "Ronaldo futbolu nasıl bırakır?" diyerek şaşırmak çok saçma geliyor bana. Zaten 2 senedir futbol hayatımız Ronaldosuz geçiyordu.

Belki de Ronaldo'nun son büyük başarısı da 2009 Brezilya Kupası'dır.

Komik Faşistler

İbrahim Üzülmez olayı için bir yazı yazacaktım. Bir futbolcunun sezon içinde sözleşmesinin fesh edilmesi tek başına kötü bir olayken, bu futbolcunun 11 sene takımda oynaması, yıllardır takım kaptanı olması 2 kere can sıkarken, olayın diğer aktörü hala (üstelik mevkisinde alternatif yok diye) takımda duruyorken, uzun uzun "yazıklar olsun" temalı bir yazı yazmaya niyetlendim.

İbrahim Üzülmez, 11 sene Beşiktaş'ta oynayacak kalitede bir futbolcu olmamasına rağmen bu muameleyi de hak etmemişti. Buna karşı bir şeyler yazmak lazımdı. Ciddi cümleler, oturaklı kelimeler gerekiyordu.

Sonra Demirören çıktı. Aslında Üzülmez çıktı ama kameranın olduğu her yerde beliren Büyük Başkan yine sahneye çıktı, rol çaldı. Üzülmez'in son bir isyanına bile müdahele etti. Ve Demirören hiç ciddi değildi. Şaka gibi bir toplantı, saçma saçma cümleler. Transfer şovunu, TFF'ye saldırısını, dünya kulübü yalanını bu toplantıya yine bir şekilde sıkıştırdı. Kendi gösterisini yaptı.

Böyle eğlenceli bir başkan olduktan sonra, çıkıp şurada "İbo'ya ayıp edildi / İbo haketti" demek çok saçma. Ne gereği var. Zaten Demirören kalemi kırmış. Kafasına göre herşey. Kötü örnek oluyor diye gönderdiği adamı A2'yi teklif ediyor. O derece keyifli, o derece ilkesiz.

TFF'ye faşist diyen ama onlarda çok daha faşist davranan bir yönetime sahip Beşiktaş. 5 paragraf yazı yazmaya bile değmezdi. Aama iyi tarafları da var. Dünyadaki bütün faşistler insanları korkuturken, bu grup herkesi güldürüyor. Bugün de iyi güldürdüler bizi gündüz saati.

Pazartesi, Şubat 14

Mourinho Samsun'da


- Geçen sene Şampiyonlar Ligi yarı finalinde oynanan Barcelona - Inter maçına çok benziyor. Tek fark o maçta Barcelona gol yedi, Kartalspor yemedi.

- O yüzden Mourinho Engin Korukır.

- 10 kişi kalınca Kartalspor'un tutunamayacağını düşündüm. Sahaya karakter, yürek, ter, ellerinde ne varsa koyan futbolcular tertemiz 1 puan aldı.

- Semih Kaya maçın en iyisi. Son 3 maçın en iyisi. Ergün Penbe onu sağ bekte harcadı.

- Son 3 maçta yenilmeyen Kartalspor.

- Erhan Yılmaz = Thiago Motta

- Tarihinde hiç küme düşmeyen Kartalspor, bu sene de düşmez.

- Zenke'nin kart cezalısı olması çok büyük şanstı.

- Billy Mehmet Kartalspor savunmasının en büyük yardımcısıydı.

- Önder Çengel = Milito.

- Sağ bek Hamza Gezmiş olmalı.

- Kartalspor deplasmanda, Kartalspor 10 kişi, Kartalspor rakibinden daha zayıf. Buna rağmen bir kez bile herhangi bir Kartalsporlu futbolcu yere yatıp zaman geçirmedi, kaleci Kaya zaman geçirmeye çalışmadı.

- Oktay'ın bir pozisyonda Caner'i itip ayağından topu alması. (İkisi de Kartalspor oyuncusu).

- Samsunspor yenseydi, tahminim 20 senelik aradan sonra herhangi bir ligde ilk defa lider olacaktı.

- Şu an Bank Asya 1.Lig'deki ilk 4 takımın puanı aynı; 34

- Kartalspor haftaya Diyarbakırspor ile oynayacak, bu puanın anlam kazanması için yenmesi lazım.

- Ergün Penbe Galatasaraylı'dır severiz, sayarız ama Kartalspor'un 6 ayını da çöpe atmış. Her maç bir kez daha anlıyoruz.

- STAT: 19 Mayıs

HAKEMLER: Taner Gizlencİ, Birol Güldane, Erdem Gökalp

SAMSUNSPOR: Ahmet, Adem (Musa dk. 61), Ersin, Kemal, Orhan, Hakan, Murat, Aldülaziz, Ufuk, Agbetu(Dilaver dk. 70), İzzet (Billy Mehmet dk. 46)

KARTALSPOR: Kaya, Önder, Hamza, Erhan Yılmaz, Erhan Şentürk (Oğuz dk. 59), Tolga (Caner dk. 63), Semih, Sezer (Uğur dk. 79 ), Mehmet, Engin, Oktay

KIRMIZI KART: Erhan Yılmaz (dk. 34)

SARI KARTLAR: Erhan Yılmaz

Faul Yapmayan Stoper


Rio Ferdinand eskisi kadar iyi değil. Daha doğrusu gözde değil. Sakatlıklarla uğraşıyor. 2010 senesinde toplam 1443 dakika oynamış. Bu yaklaşık 16 maç süresi eder. İşin ilginç olan kısmı ve aslında Ferdinand'ın kalitesini gösteren tarafı tam bu noktada ortaya çıkıyor. İngiliz stoper, bu süre içinde sadece 2 defa faul yapmış. Alkışlanacak bir rakam. (Kaynak: 4-4-2)

Taraftar Tepkisi

Modern ülke, örnek ülke (!) İsviçre'den. Young Boys taraftarları asıyor; "futbol taraftarları vahşi hayvan değildir." mealinde.

Inter Eto'o'ya Yenildi


- Dünkü maçın kırılma anının; -hatta kırılma anlarının- başrolünde Eto'o var.

- O gol nasıl kaçar?

- Juventus hala çok geride. (11 puan fark)

- Matri çok iyi başladı. 2 maçta 3 gol.

- Pazzini de öyle başlamıştı ama dün suskun kaldı.

- Kharja çok vasat sanki.

- Matri neredeyse can verecekti sahada, yine de oyundan çıkartmadılar.

- Leonardo'ya saç baş yoldurtan Eto'o.

- Bu sene Maicon çok durgun.

- Juventus'un kadrosuna bakıyorum, gerçekten çok kötü. Bidonlar topluluğu.

- Juventuslular çok sevindi (bknz.foto). Haftaya Lecce'yi yenerlerse bu sezon ilk defa 3 maç üst üste kazanmış olacaklar.


Pazar, Şubat 13

Erken Gol Yanıltır


-Yensek ne değişecek, yenilsek ne değişsecek? Bırakın Hagi denesin, verilsin şu zaman. Seneye eylülde işler kötü giderse konuşur, tartışırız Hagi'yi. Zaten artık sezon ortaları yolluyoruz hocaları.

- Geçen hafta erken gol attık, yanıltıcıydı. Bu hafta da erken gol yedik. Bu da yanıltır.

- Zapata geleni geçeni içeri alıyor demek çok büyük saçmalık. 1 gol yedi çünkü. Zapata yüzünden yenildik demek de büyük saçmalık. 3-2 veya 4-3 yenilirsin o zaman kaleciyi suçlarsın ama 1-0 biten maçta kaleciyi suçlamak büyük takıma yakışmaz. O gol son 15 dakikada gelse belki. Ama 80 dakika maçı çeviremiyorsan kaleciye takılmamak gerek.

- Bizim bir Arda vardı ne oldu?

- Servet pazubandı takınca mekandan çıkmaya niyetlendim, önüme çay gelince kalktım. 80'de çıktım. Servet'in oynması yetiyor, bir de kaptan olması...

- Devre arasında dans eden Gaziantepspor taraftarları nedir?

- Stancu ve Culio.. Güzelsiniz.

- Eskiden Lig Tv daha güzeldi. Melih Şendil ve Gümüşbıçak tek başlarına maç anlatırken ligin rengiydi. Şimdi ses kısıyoruz.

- Cenk Tosun.

- Emre Güngör Galatasaray sahaya çıktı mı sakatlanıyor.

- Anıl Dilaver Konyaspor'da Gol Kralı olur (Zafer Biryol tarzı) ama Galatasaray'da, cık, olmaz, zor.

- Maç izlediğim yerde izlediğim son maçta Suarez elle oynamıştı, Cavani falan sahadaydı. Nereden nereye.

- Hagi'yi eleştireceğim tek konu; Balta ve Serkan bek tercihleri. Özellikle Balta'ya hiç gerk yok, koy Insua'yı. Sabri de sağda canavar.

Kız Tribi


Hayatım boyunca hep böyle oldu. Bazı kızlara ilgi gösterdim. Peşlerinden gittim. Ben ne zaman peşlerinden gitsem onlar beni üzdü. Sevindirmedi. Hayal kırıklığına uğrattı. Sonra ben onları kovalamaktan -kısa veya uzun bir süre- vazgeçtim. Ne zaman vazgeçsem onlar bunu ya anladı ya anlamadı ama her zaman tekrar peşlerinden gitmeme neden olacak şeyler yaptılar. Sonra ben yeniden gitmeye başladım onların yanına. Kısır döngü. Çoğunlukla hüsran.

Kız takımımızı 4-5 senedir takip ediyorum. Fenerbahçe maçları daha fazla olmak üzere ilgi gösterdim. Peşlerinden gittim. Ben ne zaman peşlerinden gitsem onlar beni üzdü. Sevindirmedi. Hayal kırıklığına uğrattı. Küme düştüler, Fenerbahçe'ye yenildiler, şampiyonlukları, kupaları kaybettiler. Sonra ben onları kovalmaktan -kısa veya uzun bir süre- vazgeçtim. Ne zaman vazgeçsem onlar bunu ya anladı ya anlamadı ama her zaman tekrar peşlerinden gitmeme neden olacak şeyler yaptılar. Lige yükseldiler, Fenerbahçe'yi yendiler, Avrupa dahil kupa kazandılar. Sonra ben yeniden gitmeye başladım onların yanına. Kısır döngü.

Bu sefer hüsran olmasın. Seride durum 1-1. Saha avantajını da alırsak, neden olmasın?

Cuma, Şubat 11

Olsun

- Zaman zaman çok saçmalasak da, o geri dönüş çabası yeter.

- Fenerbahçe dış şutlarla yendi demek mümkün.

- Tabi bir de teknik fauller kısmı var. Shumpert teknik faulden doğan 2 atışı kaçırdı, devamında da hücumdan sayı çıkmadı. 7 sayı çıkartma şansımız varken 2 sayı çıkardık. Onun dışında Oktay Mahmudi'nin aldığı teknik faul var. 2 sayı da oradan ekle. Aradaki fark onlar işte.

- Andriç geldiğinden beri en iyi maçını bugün oynadı ama yenilince bir önemi kalmadı.

- Rancik'e aşık olduğumuz ilk maç da yine bir Fenerbahçe maçıydı. (Gerçi ben çok beğenmemiştim)

- Son periyotta parkeye karakter koyan takıma helal olsun.

- O şutlar uzun süredir girmiyor ama elbet bir gün onlar da girecek.

- Fatmagül'ün yengesini, Ermal'dan daha çok gördük.

- Ercan Taner'in Diarra'ya Lass demesi > Sports Tv spikerinin Ship'e Jash demesi.

- En kritik anda birbirleriyle çarpışan Haluk Yıldırım ve Rancik.

- Mirsad'ı yolda yaralı görsem ambulans çağırmam.

- Fenerbahçe'yi bir senede 4 kere yenemezdik zaten, şampiyonluk yolu açıldı. (Ufak hesap, iyi tarafından bakmak)

- Maçı kazansaydık Kayseri'ye gidebilirdik. Ufak ufak konuşuluyordu. Kayseri'yi görmek başka zamana kaldı.

Anti İstanbul

Televizyonun şu anda en güzel dizisi Behzat Ç.'den bir sahne. Bu haftaki bölümden. İstanbul'a geliyorlar Behzat ve ekibi. Hafif tahrik olsa da, yine de güzel olmuş. Tek karede, bir dialogda onlarca şey anlatan bir diziye de bu yakışır.

Domicile Conjugal



Bazı filmler evlenme isteği uyandırıyor. Sonra geçiyor. Onlardan biri. Bir de bu filmde Bizimkiler dizisinin Cemil'i var. Zaten filmin geçtiği apartmandan Umur Bugay'ın etkilendiğini düşünebilirim. Benzer noktalar var. "Anam Katil" havası yaratan bile var ama bunlar filmin konusu değil.

Claude Jade güzel bir kadınmış.

Perşembe, Şubat 10

İlk Gün Geçildi


- Çekindiğimiz bir rakipti, yendik. Yola devam.

- 2 gün üst üste maç oynamak bakalım nasıl olacak.

- Fenerbahçe - Banvit maçı daha oynanmadı ama büyük ihtimal yarın derbi var.

- İlk periyotta yine pota dövdük. Son anlarda bu kadar kaçıracağımıza, ilk başta kaçıralım.

- İmparator Oktay Mahmudi

- Cem Akdağ'ı es geçmeyelim.

- Kayseri'deki dansçı kızlar, Efes Kızları'ndan daha iyi.

- Yarın önemli be baba.

- Seibutis amiyane tabirle ligde ve kupada ağzımıza sıçtı.

- Shumpert çok başka. No:9-Kral

- Bu gece çocuklar iyi dinlensin, iyi dinlenmeli, yarın çok iyi olsun herşey. Amin

- Sports TV spikerleri çok heyecansız. Maça konsantre olamıyoruz.

- Şu maçtan daha çok not çıkarabilirdik.

- Salon: Kadir Has

Hakemler: Mehmet Keseratar, Halil Baldemir, Ali Şakacı

Galatasaray: Ship 7, Johnson 9, Göksenin 3, Caner 3, Shumpert 11, Tutku 5, Andric 7, Rancik 9, Haluk Yıldırım 2, Ermal 6,

Olin Edirne: Fikret 7, Erdal 3, Ginevicius 7, Seibutis 12, Caner 6, Smardjiski 11, Mehmet Tufan, Reha 3, Doliboa 4, Davud 2
1. periyot: 14-15
Devre: 31-34
3. Periyot: 45-44

Romanya'dan Gelenler


"Hagi benim yakından tanıdığım isimlerden biri. Ancak bazı futbol programlarında kendisiyle ilgili ve Rumen futbolu hakkında altı boş yorumlar yapılıyor. Pazar günü yayınlanan bir programda, hiçbir araştırma yapmadan konuşan spor yorumcuları, sırf reyting uğruna bilmedikleri Rumen futbolu hakkında konuştular. Hagi’nin teknik direktörlüğü hakkında eleştiri yapabilirsiniz. Ülkemizdeki yorumcular ya da bir futbol şube sorumlusu, bu oyunu Hagi’den daha mı iyi biliyor? Amaç burada hep yaptıkları gibi Hagi’yi kötülemek.

Hagi’nin menaceri olan Steaua Bükreş’in sahibi Gigi Becali değil. Becali, bu kulübün sahibi. Hagi’nin menaceri ise Giovani Becali, yani başkanın amcasının oğlu. Birkaç yıla kadar bu ikili, konuşmuyordu. Ayrıca Giovani Becali’nin finansman olarak desteklediği kulüp, Steaua’nun ezeli rakibi Dinamo Bükreş.

Bazı yorumcular, ‘Son yıllarda Romanya’dan milyon dolarlara kaç futbolcu transfer olmuş?’ diye soruyorlar. Ben hatırlatayım. 6 milyon Dolar’a İonut Mazilu, Rapid’den, Dnipro’ya, 6 milyon Euro’ya Steaua’dan Mirel Radoi, Al-Hilal’e, 19 yaşındaki Denis Alibec de 4 milyon Euro’ya, Constanta’dan İnter’e gitti!”

Yüksel Yeşilova ( Bir dönem Romanya'da ve S.Bükreş'te çalışan teknik adam)

Kocaman Alex


Alex iyidir. Zekidir. Futbolculuğu, daha doğrusu üst klas olup olmadığı tartışılır ama şu da bir gerçektir, artık bu ligin rengidir, karakteridir, aktörüdür. Zaten bu ligin en zeki topçusudur. 6.5 senedir burada, gitmesi Fenerbahçeli'ye çok koyar bizi bile sarsar. Sözleşmesini 2 sene uzatması güzel. En azından biz dışardan bakanlar için.

Fenerbahçeli, kendi içinde sorgular. Alex'ten daha iyisini getirebilir mi? Alex gerçekten katkı mı sağlıyor, yoksa zarar veriyor mu? Bunlar onların soruları. Fakat 6.5 sene takımında oynayan, birçok gol atan, 3 şampiyonluk yaşayan,yaşatan, derbiler kazandıran bir futbolcuya, taraftar "teknik-taktik açıdan yeterli/yetersiz" gözüyle bakmamalı.

Alex'in adı son 3-4 aydır farklı anılıyor. Aykut Kocaman'ın takımın başına geçmesinden sonra, Alex'in sezon sonu gideceği düşünülüyordu. Aykut'un Alex'i yedek bırakması genelde yanlış yorumlandı. Oysa Kocaman'ın sisteminde Alex tarzı oyuncu oynatmak zorluk çıkarabilirdi. Aykut Kocaman doğru veya yanlış bunu düşünmüş olabilir ama konu daha değişik boyutlara çekilerek tartışıldı. Bu dedikoduların, Brezilya'dan gelen tekliflerin ortasında sözleşme uzatıldı. Sözleşme uzatma tarihinin şubat ayında puan farkının 2'ye indiği dönemde olması tipik bir Türk yönetici hamlesi olsa da, sonuç olarak: Alex Kaldı.

Alex 2004'te Türkiye'ye geldi. İlk golünü İstanbulspor'a attı, birçok Fenerbahçeli o gün etkilendi ondan. O takımın başında Aykut Kocaman vardı. Alex ilk golünü o gün Aykut Kocaman'a atmıştı, -şimdilik- son golünü de Aykut Kocaman'a atmış olabilir.

4 Büyükler


Cumartesi kızların derbisi var. Yine. Sıkıldık biraz. Hele geçen hafta yaşanan 2 tane farklı mağlubiyetten sonra, tekrar rakip olarak onların karşısına çıkmak çok zor. Üstelik bu maç önemli, bir nevi şampiyonluk maçı da diyebiliriz. Fenerbahçe kazanırsa Play-Off'a 1-0 önde başlayacak, üstelik saha avantajı da onlarda olacak. Biz kazanırsak eşitlik olacak ama saha avantajı bizde olacak. Saha avantajını alan şampiyon olur demek isterdim ama cuma günkü +20'den sonra bunu söylemek dahi zor.

Saha avantajı erkek takımlarının maçında işe yarar. Fakat cuma günü bu iki takım tarafsız bir sahada karşılaşabilir. Kayseri çok değişik bir hafta sonuna tanıklık edebilir.

Spor Toto Türkiye Kupası'nda oynanan ilk maçta sürpriz yalandı ve kupanın anlamı değişti. Beşiktaş, ligde elinden kaçırdığı ve uzatmalarda yenildiği Efes Pilsen'i , Kayseri'de mağlup etti. İşin açıkçası çok sevindim. Efes Pilsen'in başarılı olmasını istemiyorum. Ve daha da önemlisi Efes Pilsen yerine ezeli rakiplerim Beşiktaş ve Fenerbahçe'nin başarılı olmasını isterim. (Belki final maçı olsa, sonunda kupa olsa Beşiktaş kazanınca üzülürdüm, o da ayrı bir konu).

Beşiktaş, Efes'i devirdikten sonra, günün 2.maçında Trabzonspor Aliağa'yı yendi. Mazisi çok yeni olan, bırkaç sene önce kurulan Trabzonspor bu kupada yarı finale çıktı. Bu iki takım birbiriyle eşleşti. Beşiktaş ve Trabzonspor'dan biri final oynayacak.

2.gün programında sahne bizim. Rakip ligde yenildiğimiz Edirne Olin. Beşiktaş'ın Efes'e yenildiği hafta, biz de Olin'e yenilmiştik. Beşiktaş rövanşı Kayseri'de aldı, aynısını biz de yapabiliriz. Günün diğer maçında da Fenerbahçe, Banvit ile oynayacak. Banvit ne kadar sert ve kuvvetli takım olsa da Fenerbahçe Olympiakos ve Barcelona'yı yenmiş bir takım. Yani kağıt üzerinde favori. Kısacası bir aksilik olmazsa (olabilir de) Fenerbahçe - Galatasaray yarı finali oynanacak. Bu 2 takımdan biri final oynayacak.

Bu 4 takım, özellikle Trabzonspor, şanının şöhretinin büyük kısmını futboldan kazandı. Ama bu 4 takımın Türkiye Kupası'nda yarı final oynadığı son sene için 18 sene önceye gitmek gerekecek. Futbolda 1993 Türkiye Kupası'nı, Feldkamp'ın Galatasaray'ı kazanmış finalde Beşiktaş'ı (Erdal Keser'in golünü 25 yaş ve üzerinden herkes hatırlar sanırım), yarı finalde Trabzonspor'u elemişti. Beşiktaş ise finale çıkmadan önce Fenerbahçe'yi yenmişti.

Biraz erken bir yazı oldu belki de. Maçlar sahada kazanılır. Fakat böyle bir ihtimalın gerçekleşme olasılığı bile bizi heyecanlandırıyor. Maç saatlerini bekliyoruz.