Cuma, Eylül 30

Legia'dan Cihat Çağrısı


Fotoğraf, Ortadoğu'dan veya Arap yarımadasından değil, Polonya'dan Legia Varşova tribününden. Gerçi rakip İsrail'den Hapoel Tel Aviv.

Polonyalılar, Hapoel Tel Aviv'in kendine has duruşunu bilmiyor olabilir. Bu nedenle bu pankart İsrail takımlarına karşı açılabilecek bir pankart olabilir. Ama peki UEFA'nın siyasi içerikli pankartlara karşı yaptırımı?

Takipçisi olacağız demek isterdim ama çok da ilgilenmiyorum. Bana ne, "pankart namustur" diyen, tribünün sahibi biziz diyen kovalasın.

Deplasmandan Alınan 1 Puan




- Bank Asya 1.Lig'de altın değerindedir deplasman puanları.

- Şu an Kartalspor iki deplasmandan da puanla döndü. Biri geçen senenin Süper Lig takımından, diğeri geçen senenin Play-Off takımından.

- "Tavşanlı Ada Stadı", Türkiye'nin en güzel isimli stadyumlarından biri, belki de en güzeli.

- Hamza Gezmiş ve Deyvison, çok iyi bir tandem. Hatasız.

- Son zamanlarda Bank Asya 1.Lig'de gördüğüm en fazla top kapan takım Kartalspor olabilir. Tolga, Olgay, "Holigan" Gökhan.

- Mesut Saray sağolsun, çok kaçırdı.

- 29 yaşındaki Önder Çengel için "yıllarca adından söz ettirecek bir isim" diyen TRT spikeri.

- Türkiye'de ilk defa bir spiker, hakem ile topçu arasindaki dialog icin "açıkçası tahmin edemedim." dedi.

- Kartalspor'un eski kaptanı Serkan Özsoy.

- Kartalspor, bu sezon 4 gol attı. Santrfor, orta saha, sol bek ve stoper. Herkes gol atıyor.

- Pazar günü Bucaspor maçında tribün dolar, takım puan kaybeder.


Abiler ve liderler


"Ben bir lidersen ziyade sahada çok fazla liderin olmasını tercih ederim. Türkiye'de bunu hala başarabilmiş değiliz. Takım içinde futbolcuların birbirlerini yönlendirmelerini istiyorum. Ama ne yazık ki birbirlerine oyun içinde çok iyi davranıyorlar. Daha yırtıcı olmalılar. Meydan okumaktan, tartışmaktan kaçınıyoruz. Bu biraz da kültürle alakalı. Oyuncular arkadaşlarının oyunlarını yukarıya çekmeliler. Sahada bir arkadaşı ve oyuncuyu birbirinden ayırmalısınız. Oyuncuyken birbirlerine antrenörlük taslayabilirler. Bitiş düdüğüyle birlikte yeniden arkadaşız. Bir şeyler içmeye gidebiliriz."

Guus Hiddink


"Almanlarda büyük küçük ilişkisi yok. 18 yaşındaki bir futbolcu 30 yaşındaki bir futbolcuya bağırabilir, istediği şakayı yapabilir. Ben şimdi Servet Abi'ye onu yapmaya kalksam bilmiyorum ne olur (gülerek). Volkan abiye de yanaşmaya biraz çekiniyorum."

Cenk Tosun

Perşembe, Eylül 29

Kasımpaşa 2-1 Karşıyaka


Dün yazdığım yazıdaki cümlelerden dolayı, maça olan ilgim ve heyecanım çok yüksekti. Bir Bank Asya maçı değildi bu, daha ötesiydi. Bir semtler arası rekabet ve tribün çekişmesi vardı. Zaten stada gelene kadar gördüğüm atkılardan belliydi.

Nevizade'de demlenen Karşıyakalılar, yanlarında Karagümrüklüler, stadın civarı lacivert-beyaz, yanlarında Eskişehirliler, Fenerbahçe tribün liderlerinden dolayı her zaman Fenerbahçeliler, ekstradan Göztepe atkıları. Tribün kovalayan, takım tutan, bunu aktif hale getiren herkes için cazip bir maçtı. Ben de üzerinde Liberta per gli Ultras yazan tişörtümle tarafsız yanımı belli ederek stada geldim.

Fakat böyle bir maçta en olmaması gereken şey oldu. Deplasman tribünü boş kaldı. Biz, maçın başlamasına yarım saatten fazla bir süre varken içeri girdik. Amacımız maç öncesi atışmaları yaşamaktı. Oysa deplasman tribününde kimse yoktu, girişinde ise kalabalık vardı ama girmiyorlardı. Kasımpaşalılar'ın Karagümrük'e dair ettiği tezahüratlara o kalabalık Kara-gümrük çekerek cevap verdi. Atışma da bununla sınırlı kaldı. Ardından o kalabalık tribün girişini de boşalttı.

Kasımpaşalı gençlerin kendi aralarında konuşmalarına kulak misafiri olduk. Biri, maç öncesi çok büyük olayların çıktığını o yüzden Karşıyakalılar'ın içeri girmediklerini söyledi. Diğeri 3 ölü olduğunu söyledi, neyse ki bu haber fısıltı gazetesi olarak kaldı.

Sonradan öğrendiğimiz gişede bilet olmadığı için Karşıyakalılar içeri girmemiş. Şu an herkes birbirini suçluyor, sonuç olarak bu rekabet, dünkü maç, biraz yarım, bir tarafı eksik kaldı.

Artık futbol konuşalım:

Kasımpaşa hakkında hemen yazalım, kısa geçelim. Süper Lig takımı. Oyuncular kaliteli. Oynanan futbol beklentinin altında ama Bank Asya için yeterli. Bulgarlar muhteşem. Dimitrov adamım. İkinci golü frikikten attı. Solak adam, güzel adamdır. Kasımpaşalılar da baya seviyor, sürekli Niko Niko diye bağırarak sevgilerini gösteriyor.

Paşalılar'ın sevdiği bir diğer oyuncu da Özgür. Takımın demirbaşı. Sağ bek sol bek sağ açık iç, orta, her yerde oynuyor. 2004'ten beri takımda. Lig B'yi de gördü, Süper Lig'i de. Play-Off şampiyonluğu da yaşadı Türkiye Kupası yarı finali de. Tam bir bayrak adam. Arada yarım sezon Eskişehir'e gitti, ki o da kardeş takım.

İlk golü atan Atilla göz doldurdu. 21 yaşındaymış, gurbetçiymiş. Golde vuruşu güzeldi, bu sezon üzerinde durmak lazım. Şahin Aygüneş ve Cenk İşler'in yedek beklediği takımda neden ilk 11 olduğunu belli etti. Bu arada Şahin'in paraşütsüz düşüşü devam ediyor.

Gelelim Karşıyaka'ya. Satırlar yetmeyecek belki.

Yine bir kaos senesi. Sezona iştahla, coşkuyla başlayan takım. 100.yıl, ilk maç tribünler dolu. Fahri Tatan 4.dakikada frikikten atıyor.... 100.yılın sezonuna böyle girdi Karşıyaka.

2009'da Play-Off finali, maçın bitmesine 4 dakika var. Zafer Demiray kaptırdı, Erhan Küçük attırdı. Kasımpaşa yendi, Karşıyaka yıkıldı.

Dün iki golün de aynısını yediler. Serdar Eylik karşı karşıya çok kötü vurdu, dönen topla 1-0 oldu.

İkinci gol serbest vuruştan. Reha Kapsal takımı, oralarda faul yapmaz(dı.) Reha Kapsal'ın kafası karışık, şu an takımı tanıyor. Oyunculardan ne alabileceğini görmeye çalışıyor. Bu esnada puanlar kaybediliyor. Duran topları kimin kullanacağı bile belli değil. Sol bek Solakel bile serbest vuruş kullandı, top Kasımpaşa semtinin ara sokaklarında kayboldu.

Kiralık futbolcular kadroda çok. Adiyah hala patlamadı. Ya da balondu patladı. Erhan, takımın starı olmaya alışmış. Diyarbakırda'da öyleydi, Kartal'da da. Şimdi Karşıyaka'da da öyle olmaya çalışıyor ama burası Karşıyaka. Takımın yıldızı olacaksan maç kazandıracaksın. Yapamıyor.

Serdar Eylik bu sezon 20 maç oynarsa, 12'sinde sahayı sakatlanarak terk eder. Bank Asya onun ligi değil, ona da yazık, kiralandığı takıma da yazık.

Bir şey yapmaya çabalayan, daha doğrusu şaşkın şakın bakınmayan tek topçu, 1990 Bornova doğumlu Erdi. Karşıyaka gibi takımların başarılı olması için gereken şeylerden biri, çok sayıda Karşıyakalı topçu.

Geçen seneden geriye kalan Erdi, Taha ve kaleci Necati. Bütün takım değişimiş. Kapsal'dan birşey bekleniyor. Kapsal zaman istiyor camia bu sene diyor. Kapsal önce savunma diyor taraftar önce gol diyor. Uyuşmuyorlar, çarpışıyorlar. Hocanın da kafası karışıyor. 3 forvetle çıkıyor, gol atamıyor.

Ama yine de, hemen hemen Süper Lig ayarında, topun sürekli yerde olduğu bir maç. Amaç, ayağa pas. Camianın isteği ayağa pas değil kaleye şut. Hemen şimdi. 4 maçta 1 puan, atılan 2 gol. 100.yıl için düşünelenler bunlar değildi.

Ama şu da var, eğer Reha Kapsal, 2 sene önce 10.hafta gelmeden kovulmasaydı şu anda Karşıyaka maçları Lig Tv'de olurdu.

3 gün sonra içeride Erciyes maçı. Kimse gelmez, Karşıyaka kazanır, hava gelir, herşey değişir. Nereye kadar, belli olmaz.

Çarşamba, Eylül 28

Uğur Sevdası

Yeni bir reklam çıkmış. Mustafa Denizli oynuyor. Bir takımın hocası rolünde. İzliyoruz. Biz de kimk çocuklarız ya, hemen espiri yapıyoruz:

"Hoca, bari reklamda da Uğur İnceman'ı oynatsaydı, onsuz yapamaz."

Sahne değişiyor, takım sahaya çıkıyor. Bakıyoruz ki Mustafa Denizli, reklamda da sevdasından vazgeçmemiş.


Old Trafford ve 3-3

"Bu doksan dakikada 3-0'lık Manchester galibiyetini bile az gören seyirciye karşı, 3-2'lik bir Basel galibiyetinin sevincini yaşarken, maçı 3-3 bitirmenin üzüntüsünü yaşıyoruz."

Sir Alex Ferguson iyi bilir bu repliği. Seneler sonra yine hatırlmıştır.



Gümrük, Paşa, Karşı



Bugün Kasımpaşa - Karşıyaka maçı var. Kısmetse stadyumda olacağız. Yerinde izlemek gerek. Biri 1921'de kurulmuş, diğeri 1912'de. İki köklü takım. İkisinin arasında rekabet var. Hatta ikisinin arasında düşmanlık var.

Tam olarak nasıl nereden başladı sorusunun cevabı yok. Daha doğrusu cevap çok. Hikaye çok. Hangisi doğru bilemiyoruz. 2 sene önce Ankara'da oynanan Play-Off finalinin etkisi ve maç sonu çıkan olayların etkisi büyüktür muhakkak. Fakat bu ikilinin arasında yer alan, kritik bir semtin varlığı çok önemli: Karagümrük

Şu an amatör ligde de olsa Karagümrük semti, İstanbul'un futbol anlamında en köklü, tribün anlamında da en sağlam semtlerinden biridir. Karagümrük'ün ezeli rakibi, kanlı-bıçaklısı Kasımpaşa'dır. Karagümrük'ün canı ciğeri, kardeşi ise Karşıyaka'dır.

İşte bugünkü maçın önemli ayrıntısı da buradadır. İstanbul'daki semt çekişmelerinin, rekabetinin güzelliği de. Kasımpaşa ile Karagümrük yıllardır birbirlerine rakip olamıyor. Ama rekabet üçüncü takımlar üzerinden devam ediyor.

Yukarıdaki küpür de ilginçtir. Maç öncesi-sonrası olaylar, sahaya çıkamamalar iki semt arasında her zaman var olmuştur. Ama yine müdahil olanlar var. İki takımın teknik direktörleri. Biri İsmail Demiriz, diğeri Şenol Çorlu. Biri Galatasaray'da yıllarca oynamış futbolcu, diğeri Fenerbahçe'nin unutulmazlarından.

Maçın hakemi Hasan Güneş de Sarıyerli'ymiş. Orası da İstanbul'da, İstanbul futbolunda ayrı bir hikayedir.

Bugün güzel atışmalar olacak, inşallah büyük olaylar çıkmaz.

Salı, Eylül 27

Deliler Takımı


- Kafasıyla üçlü çektiren Melo, oyundan çıkarken "kusura bakma hoca" diyen Engin, kırık zihin Ujfalusi, yalnız adam Riera.. En normal adamın Kazım olduğu bir takım. Sevmeye başlıyorum.

- Kupalar gelmese de olur, eğlendiriyorlar, yeterli.

- Maçın 35.dakikasını bulun, izleyin. Ben bulursam, koyarım buraya. Hiç sevmediğim Engin Baytar'a dilenmeye başlandığım andır.

- Elmander'in sert şutunu kafasıyla çelen Ivesa

- Lig Tv spikeri "Skibbe genelde sezona iyi başlar" dedi. Geçen sene Frankfurt'ta, ilk 5 maçta 4 mağlubiyet; bir sezon önce yine Frankfurt'ta ilk 6 maçta sadece 2 galibiyet, Galatasaray'da 6 maçta 3 mağlubiyet.

- Aykut çok kötü kaleci belki ama Ufuk varsa Aykut oynasın. Aykut, Ufuk'tan kötü bile olsa Aykut oynasın.

- Emre Çolak'a kızan Fatih Terim iyidir, güzeldir, babadır.

- Son 3 lig maçında 3 gol atan Melo, Kewell'dan beri bunu yapabilen yoktu.

- Sabri'yi yuhalayanı değil, topu alınca uğultu yükselteni bile Allah bildiği gibi yapsın.

- İki sağ bekle çıkan Skibbe'yi anlamadım.

- Dünya üzerinde Diego ile Pele'ye birlikte sahip olan başka bir takım yoktur. Herkesin hayali.

- Batuhan?

- Selçuk'a hala ısınamadım.

Pazartesi, Eylül 26

Kültür Mozaiği


Los Angeles'dan gelen adam hangisi? Renginden belli olur belki ama tavrı da belli ediyor. Objektife sırıtan, rahat gözüken. Egosu var biraz ama çok da değil. Uzun boylu, sporcu.

Yandaki ikili, dünyanın neresine gidersen git, kime sorarsan sor, cevap bellidir: Bunlar Türk. Kasımpaşalı ve Maltepeli. Tamam doğum yerleri oralar değil ama ruh var. Kasımpaşa ve Maltepeli, yolda Los Angelesli basketçi görürse ne yapar, ne der: "Lan olm çık omuzuma anca yeteriz onun boyuna" der ve birbirlerinin sırtına çıkarak eğlenirler.

Doğu ve Batı böyle. Bir de ikisi arasında sıkışanlar var. Fotoğrafta da arada kalmış. Batılı tarzı var, saçlar uzun falan ama Doğu'yu seviyor. Zaten buralı. Gurbetçiler. Almancılar. İki grupta sahiplenmiyor onu ama onlarla iyi geçinmek istiyor. Onların espirilerine gülüyor falan. Ama sırtlar dönülmüş.

Bu arada Batı'nın arkasındaki metalci de gözden kaçmıyor. Batı'nın underground kültürü. Ön planda değil ama oralarda.



Pazar, Eylül 25

Umut Bulut Tarzı Gol Sevinci



Umut'un gol sevinçleri ayrı bir olay. Adaşı Umut Sarıkaya iyi anlatır belki. Amaçsızca, fütursuzca koşturan bir Umut. Benim kelimelerim yetersiz kalır. Avrupa'da İnzaghi, Türkiye'de Umut. Gerçi artık Umut da Avrupa'da. Onun gol sevincini dün Fransa'da tanıdı. Maçın özeti burada.

"Yumaklar içindeki Arda'ya gösterilen ilgi keşke yalnız başına Avrupa'ya giden Umut'a, Mehmet Topal'a gösterilse.." benim bu geceki kendi kişisel cümlem. Konuyla alakasız.

Cumartesi, Eylül 24

Görülmeyen Goller


Bank Asya 1.Lig'de bir maçta 5 gol olması zaten görülebilen bir şey değil. Bir de 5 gol olan maçı izleyememek. Teknik aksaklık böyle bir şey. 5 golden sadece bir tanesini görebildim. Geçen hafta derbide de teknik aksaklıkları ben yaşadım.

Güzel maç olmuş, biz göremedik. Sağlık olsun, haftaya inşallah.

Camialtı




Kobe Bryant'ın yarın bir organizasyon için bulunacağı yer; Camialtı Tersanesi. Ayrıntılı bir yazıyı kesin hakediyor ama biz ufak bir yazı ile geçelim.

Benim ,çok değil, 4-5 ay önce tanıştığım bir yer bu tersane. Haliç'in ortasında, Kasımpaşa'nın aşağısında, Balat'ın karşısında.

Önünden gelip geçen insanlar, yıkık dökük gemilerle, paslı demirlerle biraz dudak bükerek bakıyor buraya. Haliç'in çirkin yüzü olarak görenler var. Son yıllarda çok da aktif olmayan, daha çok organizasyonlarla ve film çekimleriyle etkin hale gelen, terk edilmiş görüntüsü olan bir yer.

Aslında, bir erkeğin hayalindeki yer, orası. İçinde çalışan 5-6 kişi var. Başka gelen geçen yok. Sessiz, sakin. Az da olsa iş güç var. Herkes işinde gücünde. Önünde Mavi Marmara yatıyor. Herkes Mavi Marmara'ya siyasi semboller yüklerken, orada çalışanlar "bu gemiyi biz yaptık, evladımız" gözüyle bakıyorlar. Sanırım Boğaz'ın en güzel vapuru olan Paşabahçe vapuru da burada yapılmış, tam emin değilim. Paşabahçe, İstanbul Üniversitesi'nde okuyanlar için özeldir, güzeldir

Kobe boşuna gelmiyor, bahçesinde basketbol potası var. Ara ara basketbol oynuyor çalışanlar. İki tane köpek var, onları besliyorlar. Sabah 9'da geliyorlar, akşam 5'te çıkıyorlar.

Üst taraf Taksim, karşısı Eminönü. Fakat orası kurtarılmış bölge. Tam bir erkek dünyası. Gemide filminin karada geçen soft versiyonu gibi.

Vapur-gemi yaparak, köpek besleyerek, basketbol oynayarak, 4-5 erkek arkadaşla muhabbet ederek geçen bir yaşam. Denizin kenarında, İstanbul'un ortasında ama kimsenin uğramadığı bir yerde. Bir de ara ara Kobe Bryant, Kenan Imırzalioğlu falan geliyor. Muhteşem bir basit hayat.

Belki de bu muhteşem şarkı; Attila İlhan'ın efsane sözleri buraya bakılarak yazılmıştır. Kurtarılmış Bölge'ye saygılar, sevgiler.

Cuma, Eylül 23

Batı Şeria


Bu tarz fotoğraflar hoşumuza gidiyor.

Güçlüye karşı direnen güçsüz.

Fotoğrafı görüyorsun, paylaşıyorsun, vicdanını rahatlatıyorsun. Zalime, güçlüye küfür ediyorsun, mazluma zayıfa dua ediyorsun.

Sonra hayatına devam ediyorsun.. Görev tamam, artık yatağına gidebilirsin.

Şans Maçı



- Fenerbahçe'nin bu maçı kazanması çok ilginç. Ama Kayserispor'dan daha sağlam oynadığı ortada.

- Maçın yıldızı Yobo.

- Bilica ve Orhan'ın olduğu bir takım gol yemiyorsa diğer stoper kraldır.

- Ambarat, halı saha topçusu veya şovmen. Büyük takım topçusu hiç değil.

- Şota'nın basın toplantısına katılmaması ilginç, Süleyman Hurma katılsın.

- Ziegler baya iyi, Gökay'ı da beğendim.

- Özer, Sezer falan filan. Kayıp.

- Eren Güngör biraz daha form yakalasa da milli takıma girse.

- Erkek sesi > kadın sesi

Oktoberfest

Almanya değil Antalya.. Ne varsa güneyde var derler ya, doğrudur. Güney iyidir, güzeldir.

Eylülde güneyde olmak, 1 yıl içinde işlenen sevapların yer yüzündeki karşılığı gibidir, mükafattır. Bize nasip olmadı.

Bursaspor-Beşiktaş Maçlarında Çek/Slovak Kaymaları

Geçen sene İnönü'de son dakikada kayan "kiralık katil" Zapo..


Dün son dakikada kayan eski kiralıklardan Holosko...

Dün ilk kayan, Sivok.

Bunlar 2009'da şampiyonluk kutlarken de kayıyordu İnönü'de.

Perşembe, Eylül 22

Çığlıklarla Alex


Geçen günkü maçtan bir fotoğraf. Bir Galatasaraylı olarak bu fotoğrafı, özellikle öndeki pano nedeniyle, buraya koymak zor ama fotoğraf çok güzel.

Kötü olan bu kareyi yurt dışındaki haber sitelerinde görebilmemiz. Bizde salı günkü maça dair fotoğraflar, tribündeki güzel kadınlar veya ilginç kadınlar odaklı. Üzerine 20 satır yazı yazılabilecek şu tarz bir fotoğraf yok.

Hatta dün akşama dönersek; Galatasaray'da ilk defa 2 ay önce takıma dahil olan yabancı bir futbolcu takım kaptanı olmuş. Ama Ujfalusi'nin kolunda pazuband ile bir fotoğrafı bile yok. (Dün geceye kadar yoktu). Söylesek kimse inanmaz. Çek sitelerini tarayalım belki orada buluruz.

Çarşamba, Eylül 21

Karabük Fobisi




- Yücel İldiz, önce Rijkaard, sonra Hagi, şimdi Fatih Terim. Üçüne de yenilmedi.

- Geçen sene erken dakikada çalınan penaltı, bu sefer erken çıkan kırmızı kart.

- Geçen sene zorlayan Emenike, bu sene Shelton.

- Melo, bir acayip adam. Beklediğimiz gibi.

- Artık sarmıyor maçlar, lig. Ama izliyoruz. Ve galiba bu sene çekişmeli geçecek.

- Elmander muhteşem.

- Deumi, 1 sene önce Türkiye'nin beyinsiz stoperiydi. Son 6-7 ayda çok iyi oynamaya başladı.

- Kalede son penaltı 1. Geçen hafta Selçuk attı, bu hafta Melo. Sırayla atıyor herkes herhalde.

- Erdem Özgenç, sağ bek, sol ayakla gol attı. Fenerbahçe Paf'ta yetişti, Maltepe'de çıktı, Kartal'da oynadı.

- Riera iyi gibi. Bakalım devamı nasıl gelecek.



Erkek Kadın Farkı

Böyle bir stadyum. Boş olacağına böyle olsun tabi. Kötünün iyisi. Haksızın doğrusu.

Konuyla ilgili çok yazıldı, çizildi. Ama unutulan birşey var. Takımın, ligin kaderi yine değişti.

Bir ceza unsuru olarak kadın. Kadınlar buna karşı gelmedi, bedava bilete hücum etti. Son dakikada Fenerbahçe gol attı, bayrak kalktı, çoğu sevindi.

Dün akşam stadyumda 50.000 erkek olsaydı, o bayrak zor kalkardı. Fenerbahçe 2-1 kazanırdı. Erkek ile kadın farkı burada ortaya çıkıyor. Ayrımcılık değil amacım. Belki kadınlar takımı daha iyi destekler, topçuları daha iyi motive eder. Ama maçın ittirme kaktırma anında ne yapılacağını erkek iyi bilir. Tecrübeyle alakalı belki. Erkek son dakikada golü attırırdı, maçı aldırırdı.

Yani, Fenerbahçe cezalı olduğu bir maçta yine puan kaybetti.

Bu arada neden hep kadınlara vurgu var. Bu maçta çocuklar da var. O çocuklar, 8-9 sene sonra deplasmana gidecek, 66 liralık bileti kovalayacak. Bugün maça ilk kez giren çocuğun artık hayatı değişti. Kadın ise haftaya yine evde dizi izleyecek. Belki de o yüzden kadın ön planda. "Çocuk ne olursa olsun cepte, biz kadın çekmeye bakalım" düşüncesi mi?

Salı, Eylül 20

Kasımpaşa 1-1 Kartalspor


Sezonu Kasımpaşa'da açtık. 2011-2012 sezonunda stadyumda izlediğimiz ilk maç bir Kartalspor maçı oldu. Deplasmanda Kasımpaşa.

Geçen sene kupada oynanan Kasımpaşa -İBB maçına gitmiştim. O gün sahada çok sıkıcı bir futbol vardı. Elektrikler kesilmişti. Gol yoktu. Tribünlerde çalan davullar baş ağrıtıcı seviyedeydi. Bugün de hemen hemen aynısı oldu. Değişen tek şey Kasımpaşa'nın karşı tribününe seyirci alınmaya başlaması olmuş.

Tribün çok güzel. Geniş, rahat, görüş açısı muazzam. Fakat, tribün girişini bulmak için stadı tavaf etmek gerekti.

İlk yarıya dair anlatacak bir şey pek yok. Kartalspor taraftarının, dışarıda kalan arkadaşları için tezahüratta bulunması ve Kasımpaşalılar'ın bu tepkiye alkışla destek vermesi dışında ilgi çekici bir olay olmadı.

İkinci yarı nispeten daha hareketliydi. Kartalspor'da Aydın Kuzu, Kasımpaşa'da Boukhari kenardan gelip maçın temposunu hızlandıran adamlar oldu. Boukhari gibi bir adamın Kasımpaşa'da oynaması enterasan. Daha da ilginç olan Ajax ve Az Alkmaar geçmişi olan 10 numaranın, küme düştükleri sezon Kasımpaşa'da çok çok az oynaması ama Bank Asya 1.Lig'de elde tutulması. Bu arada Kasımpaşa'da çok yabancı var. Bu kadar yabancıya kuralların izin verdiğini bilmiyordum. Henrique, Boukhari, Dimitrov, Robledo, Sarmov.. Sanırım sonsuz yabancı kuralı burada da var.

Kartalspor'un bu sene toparlandığını tahmin ediyordum. Fakat, tahminimin de üzerine çıkılmış. Herhalde 2 sene sonra ilk defa berabere biten bir maç için "galibiyeti kaçıran taraf Kartalspor'du" diyebiliriz. Veya "sayısız gol fırsatına giren Kartalspor" tamlamasını seneler sonra kullanabiliriz. Besim Durmuş'un matan önce "kazanmak için gidiyoruz" açıklamasını inandırıcı bulmasam da, bir zihniyet değişikliği için önemlidir diye düşünmüştüm. Fakat gerçekten de kazanmak için sahaya çıkmış bir Kartalspor vardı.

Mehmet Ayaz çok iyi oynasa da çok basit goller kaçırdı. Önder Çengel de iyi oynama kısmına girmese de çok kaçırdı. Geri dörtlü hatasız oynadı. Kaya'yı zorlayan bir pozisyon olmadı.

Yabancılardan Deyvison çok sağlam bir görüntü çizdi. Fofana, 70'de oyuna girdi. İlker'in daha önceden araştırdığı bir topçuymuş. Maç öncesi bahsetti. Oyuna girince farkını belli etti. Kasımpaşalı oyuncuları yarı sahaya sokmadı. Attığı paslarla da oyuna şekil kattı.

Maç sonunda, galibiyeti kaçırdığı için (ve çok mücadele etmenin getirdiği yorgunlukla) sahaya yığılan takımı tribünlere çağıran taraftarlara ilk koşan Fofana'nın olması da ilginçti. Takıma iyice alıştığı belli oluyor.

Önümüzdeki maçlar için Kartalspor için umut verdi. Kasımpaşa ise bu futbolla sezonun en büyük hayal kırıklığı olur. Kasımpaşa'yı izlemek büyük işkence. Fakat şehrin merkezinde bir stad ve Bank Asya 1.Lig maçı imkanını kaçırmayız. Bir sonraki iç saha maçında rakip Karşıyaka. Ezeli semt Karagümrük'ün can kardeşi Karşıyaka, dün akşam da baya anıldı. Değişik bir maça olacak. Şimdiden not edelim.

Pazartesi, Eylül 19

Bidon


Geçen hafta kavga çıkardı.
Bu hafta 30 metreden gol attı.
Gitti serseri gibi gole sevindi.
Sonra takım arkadaşlarıyla dans etti.
34 maçın 34'üne de damga vuracaktır.
17 maçta rezalet çıkarır, 17 maçta takımı kurtarır.
Bidon işte, ne yaptığını ne yapacağını o da bilmiyor. Ama böyle doğaçlama topçular renk olur.

Bunu Tahmin Etmemiştim




Konuyla alakasız bir yazıda yazdığım gibi; üniversitede amacım İstanbul'da kalmaktı. Güzel şehirdi zaten. Üstüne Galatasaray maçlarına gidebilme avantajım da vardı. Bunu kaybetmek istemiyordum.

Bir dönem Bodrum'da yaşadım. O zaman en büyük sosyalliğim, otoüse atlayıp Galatasaray maçı için İstanbul'a gitmekti.

Meslek seçimi yaparken amacım, Galatasaray maçlarına gitmemi kolaylaştıran, hatta ucuzlaştıran bir iş bulmaktı.

Ünversiteyi İstanbul'da okudum. İstanbul'da iş buldum. İşim futbolla ilgili. Ve dün saat 5'te işten çıkınca gittiğim yer stadyum olmadı. İçimde de hiç öyle bir heves yoktu.

Daha da enteresanı; maçı televizyondan bile izlemek istemedim. Galatasaray'a, Galatasaray kavramına, kültürüne, olgusuna, o içini dolduran her şeye karşı bir soğuma olduğu düşünülemez.

Ama konu Galatasaray futbol takımı olunca; "bizim çocuklar kazansın bugün inşallah" diyip dizisini izlemeye devam eden yaşlı teyzeden bir farkım yok artık.

Bu değişim tam olarak nasıl oldu, nereden/nelerden kaynaklandı bilmiyorum.

Bir pazar günü saat 19.00'da; maç izleyecek mekan aramak yerine bisikletle dolaşacak sokak bakınıyorsam, son 3-4 yılda çok şey olmuş demektir. Bu kadar kısa sürede yaşanan böyle köklü bir değişimi anlamak, analizini yapmak mümkün olmuyor.

İnsanların "goool" tepkisinden sonra "acaba kim attı" diye düşünmek...

Maçtan çıkan ve 2 saat sonra Kadıköy'e varan atkılı-formalı insanlara "maç kaç kaç" diye soramamak...

Çünkü eskiden bize sorarlardı ve biz "ulan hıyar çok merak ediyorsan izlersin" diyen dış sesimize uyarak bilerek yanlış skor söylerdik. Dün soramadım.

Skoru yanlış duymak değil mesele değildi de o dış sesi gözlerden okumak utanç verebilirdi.

Eve gelip maçkolik'e acaba golleri kim attı diye bakmak...

Koydu.

Daha önce iş güç icabı Galatasaray maçı ıskaladığım olmuştur. O zaman heyecandan içim içimi yemiştir. Ama şimdi, kendi özgür irademle bir Galatasaray maçını izlemediğim gibi gram da heyecan yapmadım. Fakat içimde yine de ihanet ve utanç duygusu oluştu. Ne yıllar öncesinden bugünü ne de dün saat 19.00'da bunları hissedeceğimi hiç tahmin etmemiştim.

Fakat yine de bize ihanet edenleri ve utandıranları düşündükçe bu tavrımın (sürekli olmasa da) devam edeceğini düşünüyorum.

Pazar, Eylül 18

melül melül Stoch

Gerek Bienvenü'nün attığı golden sonra gerekse maç içerisinde zaman zaman kulübede Stoch'u gösterdi kameralar, üzgün üzgün bakıyordu sahaya. Geçen sene ligin ikinci yarısında çok az şans bulmuştu, bu sene de 2 maçta hiç şans bulamadı. Aykut Kocaman bu takımda en doğru kararı verir kadro konusunda ondan şüphem yok ancak Dia'yı gördükçe de bu çocuğun oynamamasına şaşırıyorum. Ben hala iyi futbolcu olduğunu düşünüyorum, umarım daha çok şans bulur.

Güzel Turnuva




1 Ekim Cumartesi
Anadolu Efes-Panathinaikos
Fenerbahçe Ülker-Olympiakos

2 Ekim Pazar
Genç takımlar All Star maçı
Anadolu Efes-Olympiakos
Fenerbahçe Ülker-Panathinaikos

Turnuvanın adı Two Nations Cup. Güzel birşey olacak sanki. 4 takımın kürek yarışları da olacakmış. Gençler oynayacak. Diamantidis de gelecek mi? Gerçi biz o günlerde Eurolaegue elemesi için aklımızı Litvanya'ya vereceğiz.

Bir de zaten Olympiakos ve Panathinaikos senede bir defa İstanbul'a geliyorlar. Futboldaki Şampiyonlar Ligi gibi değil ki. Milan'ı Barcelona'yı, Real' görmüyoruz yıllardır. Yine de ortada güzel bir turnuva var. İlgilenenler için tıks.

Derbiden Kareler

7 sene aradan sonra İzmir derbisi oynanadı. Açıkçası dağ fare doğurdu. Maçı ara ara takip edebildim. Futbol olarak birşey beklemiyorduk zaten ama tribünler çok şey vaad ediyordu. Sürekli İstanbul derbilerine sataşan İzmirliler'in 7 sene aradan sonra hasretin verdiği açlıkla ciddi işler çıkarabileceğini düşünmüştüm.

Olmadı, beklentiyi karşılayamadı. Sanırım biraz da polis teşkilatının yeni yapılanmasının sonucu.

Birkaç pankart, birkaç meşale, birkaç fişek, maytap. TRT'den kaynaklı olarak tezahürat duyamadık. Maçın hemen öncesinde girilen İsyan Marşı efsane statüsünün bir kademe altında olabilir.

Maça dair yazacak birşey yok. Yasin'in gole sebep olan ortası ve Aydın'ın şık futbolu dışında birşey demek zor. Bu cümledeki öznelerden de anlaşıldığı gibi Göztepe daha derli toplu oynadı ama tıpkı 8 sene önce olduğu gibi yine öne geçtiği derbiyi kazanamadı.


Bu pankartı anlamak mümkün değil. Karşıyakalılar'ın yıllardır Aliağa diye dalga geçtiği Göztepeliler kendi kalelerine gol attı. Forumlara baktım, Göztepeliler'in dediğine göre Karşıyaka'nın bu konuyla ilgili bir pankart hazırladıklarını duyduklarını, buna kontra olarak bu pankartı hazırladıklarını yazmışlar.

Karşıyakalılar pankartı polise kaptarınca böyle bir görüntü çıkmış. Garip olmuş Belki de Karşıyakalılar duyumu bilerek yanlış sızdırdı. Bu da olabilir.

Ali Gültiken de derbi tarihine bir şekilde girmiş oldu.



Ali Gültiken dışında, Milanlı, Ganalı Adiyah da İzmir derbisi oynadı. Birçok İzmirli topçunun, hatta Karşıyaka'da,, Göztepe'de forma giymiş futbolcuların oynayamadığı derbi ona nasip oldu.

Ankaragücü Atkısıyla İmza


Bayadır yazacağım, unutuyorum. Bugün sabah Sinan ile konuşurken aklıma geldi.

Yeni Bursasporlu Adem Koçak'ın imza töreni. 4-5 futbolcu aynı anda imzalıyor. Aralarında Sestak falan da var. Her futbolcunun üzerinde yeşil-beyaz ürünler. Kulüp binasındaki resmi törende Adem farkıyla beliriyor. Ankaragücü'nden transfer edilen futbolcu, Ankaragücü-Bursaspor ortak atkısıyla oturuyor.

Bana ilginç geldi. Taraftarın istediği şekilde kulübün davranması hoş ama bir o kadar da riskli. En azından resmi bir törende böyle şeylere gerek yok sanki

Cuma, Eylül 16

Fashion Nights Out'ta Alişveriş Yapmak

Bu kadar güzel kızı bir arada görebileceğimiz tek organizasyon budur herhalde. O yüzden bu organizasyonun devam etmesi lazım. Bir arkadaşıma kaç zamandır bir hediye alacaktım, dün aldım. Mağazaların dünkü cirosuna eklendi. Mağaza sahipleri, organizatörler gün sonunda bakacaklar ve ne kadar verimli iş yaptıklarını görecekler. Sonra seneye bir kez daha organize edecekler. Seneye bir kez daha bu kadar güzel kızı bir arada göreceğiz.

Tamamen Store mantığı. Kulüp kazansın. Çakmak da olsa kulüpten alalım, kulüp kazansın.

20 liralık birşey de olsa bu gece alalım, organizasyon devam etsin.

***

Sanırım dün Bağdat Caddesi en kalabalık günlerinden birini yaşadı. Geçen seneki daha güzeldi. Daha az gürültülüydü. Trafik sıkışmıyordu. Her yerden müzik sesi gelmiyordu. Zaten herşeyin ilki güzel olur.

29 Ekim ve Fenerbahçe protesto yürüyüşlerinden sonra en kalabalık gündü. Aradaki farkı CHP teyzeleri yaratıyor sanırım.

Bir de neden karşı tarafta Özge Ulusoy, burada Tülin Şahin? Neden Kadıköy tarafı hep üvey evlat?

Napolililer

Calciotr'ye yazıyoruz diye, burada İtalya'yı mahrum etmeyelim.
Bir fotoyla olsa da hatırlatalım.
Napolili çocuklar Cesena deplasmanını doldurmuş. Kale arkası tribün, bayraklar, pankartlar. Bu hafta rakip ise Milan.
Ayrıntılı takip etmek için Calciotr diyorum.

Üniversiteler Bölgesi


2003'te tercih dönemin. Sınav öncesi isteğim İstanbul'da bir okul kazanıp, İstanbul'da yaşamaya devam etmekti. Abimin okuduğu İstanbul Üni. ile evimin yakınlarındaki Marmara Üni. kafamda gidip geliyordu.

Sonra bir söylenti çıktı. Üniversiteler zaman içinde şehir dışındaki bölgelere taşınacakmış. Zaten İstanbul Üni.'de birçok fakültesini Avcılar'a taşımaya başlayarak bu projeyi uyguluyordu. Avcılar ne amk? Kocaeli Üniversitesi'nde okurdum daha yakın olurdu.

Neyse riske gidik ve Beyazıt'a gittik. 4 sene boyunca da yerimiz değişmedi. İyi mi kötü mü oldu tartışılır. Ama en azından İstanbul'un içinde (hem de tam göbeğinde) kaldık.

Şimdi şu haber çıktı. Bütün o tercih döneminde yaşananlar geldi aklıma. O sıkıntı, stres. Aradan 8 sene geçmiş. Hani bir yorum yapayım diyorum, aklıma birşey gelmiyor.

Oxford - Cambridge deniyor o zaman Galatasaray Üniversitesi ile Fenerbahçe Koleji de buraya taşınsın, Haliç'te kürek yarışları yapılsın.

Perşembe, Eylül 15

Diego'nun Serüveni


"Başta, takım içi sorumluluk gereği, ben de onun yanında koşmaya çalışmıştım, ama sonra benim de sadece bir seyirci olduğumu fark ettim. Benim yapabileceğim bir şey yokmuş gibi gelmişti. Bu, onun golüydü ve takımın geri kalanıyla ilgisi yoktu. Bu Diego'nun serüveniydi ve gerçekten göz alıcıydı."

Dünyanın en ünlü golüne en yakından tanıklık eden adam; Valdano.

Bu gole u kadar yakından şahit olan ismin Valdano olması da güzel. Valdano'ya yakışır. Hödük bir adama da nasip olabilirdi.

Başarı Hikayeleri

Trabzonspor'un galibiyetine sevineceğimi tahmin etmezdim. Galip geleceğini hiç düşünmedim. Zaten mesele de Trabzonspor'un galibiyetine sevinmek değil. Zayıf takımın, güçlü takımı yenmesi. Zayıfların, güçsüzlerin başarılı olması. Beklenenin aksinde birşeyler yaşanması. Sürprizler olması.


Meazza'da (veya San Siro'da), galip gelmekten daha güzel ne olabilir? Üstelik belki de hayatın boyunca bir daha çıkamayacağın bir stadyum. Bu seneden sonra, hayatı boyunca bir daha Şampiyonlar Ligi maçı oynayamacak futbolcular olabilir.

Celutska, bir daha ne zaman gol atar? Bir daha ne zaman Şampiyonlar Ligi'nde gol atar. Bir daha ne zaman Şampiyonlar Ligi'nde deplasmanda İnter'e maçı kazandıran tek golü atar? Basit insanlara ilham veren, gaz veren olaylar bunlar, insanın hoşuna gidiyor.

Aslında günün daha önemli gazı Makedonlar'dan geldi. Yarı-final oynayacaklar. Sarı-kırmızı formalı güzel bir takım. İlk tur grubundan çıkması sürprizdi, ikinciden çıktı. Çeyrek final sürprizdi, yarı finale kaldı. Litvanya sempatizanları dışında sevinmeyen oldu mu?

Akşam Zafer aradı, Makedonlar tur atladı dedi. O seviniyor, ben seviniyorum. Hayatımda ne Makedonya'ya gittim ne de Makedonlar'a karşı sempatim oldu. Belki biraz Vuciniç, (Karadağlı olduğunu unuttuk), biraz Naumoski. Galibiyetlerine seviniyoruz. Çünkü güçsüzler. Çünkü sürpriz yaptılar. Onları görünce , "ulan" diyorsun, "belki biz de bir gün yarı-finale kalabiliriz."

Orada olup, basketbolcularıyla o sevinci paylaşan 70 taraftar, ne güzeldir, ne şanslıdır. İster dilo de, ister dön yolundan de. Bunlar hoşumuza gidiyor hacı, yapacak bir şey yok. Bir sezon boyunca Bucaspor Süper Lig'e çıksın diye dua ettim, Makedon gençler için de sevinirim.

Şu fotoğraf ne güzeldir. O nasıl bir sevinçtir (soldaki). 6 yaşındaki çocuk böyle sevinir. 7 yaşında böyle sevinen çocuğu, öğretmen sınıftan atar.

Bu fotoğrafı aldık diye FİBA bizim bloga dava açmaz inşallah.

Çarşamba, Eylül 14

Gallardo Uçakta

Uçağın kalkış saatini bekliyor. Haim Fresco biletleri almış.
Yalnız artık futbolu bırakmış, Uruguay'da hoca olmuş.

Kewell Sevgisi


Kewell Abimiz, Avustralya'ya döndü. Avrupa'da geçen yıllardan sonra memlekete dönüyor. Leeds United, Liverpool. İngiltere Ligi. Ülkede milli kahramanlık seviyesi.

Ama hava limanındaki karşılama töreninde (onun kralı da burada yapılır) Kewell sevgisinin Türkiye'deki yansıması çıkar.

Cennet gibi vatana dönen Kewell'ın yanında, çekik gözlü ve üzerinde Galatasaray formalı bir eleman. Boynunda Melbourne Victory atkısı, ustanın yeni takımına saygı.

Stay with us, demiştik ya.. En azından bizden birileri hala onunla birlikte.

Salı, Eylül 13

13 Eylül 1991

Şehirler arası yolculuk. Otobüsteyim. Yaşım henüz 6. Okula başlamamışım. Önümde oturan adam gazete okuyor, ağaç yaşken eğilirin örneği; gazete okuyan adamın gazetesini okuyorum. Nasıl bir tepki verdiğimi hatırlamıyorum ama adamın arkasını dönüp "hangi habere bu kadar şaşırdın" demesini çok net anımsıyorum. Metin Oktay ölmüş dedim. Hiç gördün mü dedi. Görmedim ama anlattılar dedim. Yaşım henüz 6.

Bundan sonrası hafızamda net değil. Bir gün sonra Galatasaray'ın bir maçı vardı, onun öncesinde anma töreni yapılmıştı. Galatasaray siyah formayla çıkmıştı. İnsanlar çok üzülüyordu. Ne kadar çok seveni varmış. Ben de seviyordum, çevremdeki Galatasaraylılar da seviyordu. Ama Galatasaraylı olmayanlar da seviyordu. Çok ilginçti. Bir an şüphelenmiştim hatta, yoksa Galatasaray'dan başka takımda da mı oynamıştı? Ne de olsa Tanju acısı, çok daha tazeydi. Yaşım henüz 6

Cami avlusu sokağa taşacak kadar kalabalık, aşağıdaki tabut renk cümbüşü. Formalar, bayrakların adedi belli değil.

Bir şeyi açığa çıkaralım. Metin Oktay, belki de Türkiye'nin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu değildir. Lefter, Can Bartu, Hakan Şükür veya diğerleri çok daha iyidir. İzleyenler, büyükler anlatır. Ama şu var; hiç kimse Metin Oktay kadar çok sevilmedi. O da zaten bu sevgiyi sevmiş, kariyerini, hayatını sevilmek için şekillendirmiş.

Doğuştan Galatasaraylı değil belki. Ama en fazla sevildiği yer Galatasaray olduğu için Galatasaray'ı çok sevmiş. Karısından boşanmış.

İtalya'da yapamamış, Türkiye'yi özlemiş. Buradaki sevgiyi özlemiş.

Sevgiyi seven bir adam. Sevilen bir adam. 200 küsür gol atmasa da olurmuş.

Nur içinde yatsın. Kendini izlemeyen, hatta öldüğü günü bile hatırlamayan insanlar hala onu seviyor. Uğruna yaşadığı sevgi, öldükten sonra bile onunla.

Pazartesi, Eylül 12

Fenerbahçe 1-0 Orduspor

Maddi durum, askerlik, vardiyalı iş derken 21 Mayıs cumartesi günü aldığımız ilk kombinenin sefasını 40 gün sürebildik. Derken 3 Temmuz, derken Shaktar maçı, derken Lugano gitti, ve yeni sezon başladı, ilk maç Kadıköy'de, biz gene lig tv aradık.
***
Yobo çok iyi, Bilica gene dağınık.. İki sene önce 8 maçlık seri Gaziantep'te biterken eski takımına karşı mükemmel oynayan Olcan, sol kanatta eski takımına karşı berbat oynayan Bekir'i perişan etmişti, o Bekir yine sağ bek, stoperden bozma sağbek tercihlerini sevmiyorum. Adam da yapamıyor işte. Canı sağolsun, 2-3 maç oynasa stoperde kimse Bilica demez, gerçi gene demiyoruz ya...
***
Ziegler buysa kral Caner diyorum, ilk maçı gerçi çok üstüne gitmemek lazım ancak defansif yönü çok zayıf bir sol bek, belli. Heralde maksimumu bu değildir, eğer buysa tasarruf yapalım derken parayı gene sokağa saçtık demektir. Ben daha bir maç görmedim ki Cristian-Selçuk ikilisi birlikte göbekte iken o maçı Fenerbahçe kontrolünde tutsun. Nitekim toplama takım Ordu hem daha net pozisyonlar buldu hem de bazı bölümler ciddi anlamda kontrol etti oyunu. Teslimiyet demek bu ikili, TT Arena'da oynanan maçın ilk yarısını hatırlıyoruz hemen... Hayır bari defans yapsalar... Arkadaş devekuşu gibi dedi bu ikili için. Uç dersin yok ben deveyim uçamam derler, yük taşı dersin, ben kuşum nasıl taşıyayım derler. Ne savunma ne hücum..
***
Bienvenu oyuna girene kadar bir Dia seyrettik, zaten hızından başka bir özeliği olmayan bir futbolcu bana göre, bir de kendini sakınarak oynadı elinden dolayı, Ziegler ile uyumları falan kabustu haliyle, çok görmüyorum ama normaldir, hoca oynattıysa vardır bir bildiği..
***
Bir Alex biraz Semih... Bienvenu dalga geçildiğinden daha iyi olacak, 3e 2 yakaladığımız bir pozisyon Cristian'da iken top, hiçbir yere kaçamadı, atak piç oldu, ilk eksiyi yazdım hanesine ancak belki de "bu bana top atamaz" diye düşünmüştür 3 gün birlikte idmana çıktıktan sonra.
***
Fikstür çekimine gitmeden kimin cenabet elleriyle bu fikstür çekildi bilmiyorum ama hem G.Antep hem de Kayseri maçları çok sert geçer ve bu oyunla buradan 6 puan imkansız. 4 de imkansıza yakın, ancak Emre ve Gökhan döndüğü takdirde Fenerbahçe'nin çehresi büyük ölçüde değişir.
***
Son sözüm de Nihat Özdemir'e... Taraftar kombine alsın, forma alsın, taraftar kart alsın, ömrü boyunca giymeyeceği saçma sapan ürünleri de alsın sırf Fenerbahçe'nin ihtiyacı var diye.. Dosta düşmana fedakarlığımızı da gösterelim senelerdir rakiplerimizin ekonomik açıdan siddinsene önündeyiz yalanlarını da yutarak... Ama biraz da siz be kardeşim.. Hala bana Lig Tv deme, Shakhtar maçında felaketi önlemek şöyle dursun, milleti galeyana getirip ortaya çıkan tablo sonucunda bir de taraftarları eleştirme, kimseye de yok taraftar şöyle olur böyle olur ağızları yapma... Bunu bize demeye hiç hakkın yok. Fenerbahçe taraftarı daha ne yapsın lan? Lütfen Lig Tv alalım diye çağrı mı olur ya, bıktım artık. İşlerine gelince büyük Fenerbahçe taraftarı, işlerine gelmeyince sahaya inen avam tabaka...