Cuma, Şubat 3

Galatasaray 1-1 Antalyaspor



Maç biteli 24 saatten fazla oldu. Yazı gecikti. Olaylar gelişti. İç sahada kaybedilen 2 puan kaybından bahsedecektik ama şu saatten sonra rakiplerle arayı açmanın sevinicini yazabiliriz. İş hayatı.

Maç seçen adam olarak, böyle maçları seçiyorum. Kötü hava, boş tribün, nispeten zayıf takım. Daha çok hoşuma gidiyor. Kış aylarında takımı yalnız bırakmadık, bahara doğru nöbeti devrederiz. Fakat Antalyaspor maçları için de içimizde özel bir istek var. Ömer Çatkıç'a İbrahim Dağaşan eklendi, 95'te Sami Yen'de kaybedilen maçlara onlarcası... Tam bir bela takım.

Antalyaspor kötü takım. Para harcamamak uğruna ne kadar futbol düşmanı adam varsa takımda toplanmış. Bir tek Necati vardı, o da ne yazık ki bize geldi. O nedenle Mehmet Özdilek iyi bir teknik adamdır. Bu Antalyaspor'u ligde tutmak bir yana, düşme hattına bile çok yaklaştırmaz. Ama keşke düşürseydi.

Maça İstiklal Marşı'nı duyarak girdik. Klasik. Maç başladı, takım saldırıyor. Ufak tefek aksaklıklar var ama önemsemiyoruz. O sırada gol geliyor. Antalyaspor'dan gol yemeyeceksin. O gole kadar 3 oynuyorsa, goden sonra 30 oynuyorlar. Nasıl bir direnç geliyorsa adamlara. Bir de geçmiş maçlardan kalan alışkanlıklar. Tahrikler, kışkırtmalar. Amaçları takımı sindirmek. Fakat bu sefer yanıldılar. Bu sefer takım tepki gösteriyor, tavır koyuyor. Yenilgiye ve rakibe. Antalyaspor'un 3 senedir oynadığı, her anlamda oynadığı, Galatasaray yok karşısında. Ömer'e tepki koyan Lincoln yalnız kalıyordu sahada, artık Muslera'nın yanında Melo'su da var Hasan Şaş'ı da.

Penatıdan atıyoruz golü. Az önce izledim ilk defa. Penaltı yok dediler ben de inandım. Hala çözemiyorum nasıl penaltı oluyor elle oynamalar. Kolunu kaldıran adam için ne diyeceğiz?

Penaltı esnasında yaşanan olaylar normal, o konu hakkında konuşulanlar anormal. Elmander'in ne kadar profesyonel olduğu tartışılıyor. Deniz Barış'ın yaptığı görülmüyor. "Beni ilgilendirmez" diye karşı çıkılıyor. Bazılarını sadece Galatasaray ve Galatasaraylı futbolcular ilgilendiriyor.

Devre arasında sahanın yarısının temizlenmesi komik. Neyse ki maç sonu fıskiyeleri açmadık Mehmet Özdilek'e. İkinci yarı takım baskıyı kuruyor, buna da şaşırmıyoruz. Maçın döneceğine emindim, o kırmızı kart oyunu bozdu. Takımı, futbolcuları seviyoruz, övüyoruz ama biraz da eleştirelim. Çok gerkesiz kart görüyorsunuz, gereksiz işleri kovalıyorsunuz.

Melo, mesela. Zaten ilk geldiği zamanki gibi değil, yavaş yavaş bidon günlerini hatırlatıyor. Serbest vuruşta topa bakmıyor hala hakemle konuşuyor. Rakip sol beke pres yapmak için orta sahadaki yerini boşaltıyor. Bunlara gerek yok. Maçı tekrar izlemem lazım ama sanırım Baros'tan önce atılabilirdi. Baros'a zaten birşey demek yersiz. Engin de garip şeyler kovalıyor. Onları yapacağına önce ayak değiştirmeden orta yapmayı denesin.

Kazım'ın olmadığı sağ kanadın nasıl çöktüğü ortada diyecektik ama Riera-Balta kanadı o kadar kötüydü ki, sağ tarafı anlatmaya sıra gelmez. Hakan Balta bitmiş diyeceğim ama arkasındaki adam Çağlar olunca Hakan'ın ölüsü oynar diyorum, ki zaten dün Hakan'ın ölüsü oynadı. Bu takıma sol bek yerine, sol açık yerine, gönderilen sağ açık yerine Baros, Elmander ve Sercan'ın bulunduğu pozisyona takviye yapılması çok saçma. Bu arada Sercan demişken, oyuna sonradan giren adamın 80. dakikadaki Elmander koşamaması ayıptır.

Herşeyden daha ayıp olan, lider takımın maçında tribünden uğultunun yükselmesi. Bazen herkes "koş be, yürü be, at onu artık" vs der ama baya küfür-bela okuyan bir zihniyet var ortada. "Takımın topçusuna ne kadar çok saydırırsam takıma o kadar sahip çıktığım sanılır" diye mi düşünüyorlar yoksa "takımın topçusuna ne kadar çok saydırırsam o kadar agresif gözükür, ekmeğini yerim" mi? Yiyeceğiniz ekmek boğazında kalsın. Keşke basketbolu ve voleybolu bilmeyen futbol seyircisi gelse sadece maçlara. Futbolu bilen adam geldi mi bokunu çıkarıyor.

Sonuç olarak takım bana sezon başında olduğu gibi yine umut veriyor. Beşiktaş ve Fenerbahçe de bu hafta kaybetti, yenik duruma düştüler, biz de yenik duruma düştük. 3'ü de aynı hafta oldu. Ve tepki koyan, ayağa kalkan sadece bizim takım oldu. Rakibi yenemedi ama mücadelesini koydu, dünya üzerinde en çok beddua okuduğum 5-6 insan arasına girebilecek Ömer'e atarlananda oldu, o zaman koymuşum 2 puanı, canları sağolsun.

Stadyumdan çıkarken umut doluydum. Bu takım beraber hareket ediyor, mücadele ediyor, pes etmiyor. Yenik duruma düşünce çimleri yiyor, belki kendini kaybediyor ama kendini de ortaya koyuyor. Bu takım sonuna kadar götürür diyorum. Bunun rahatlığıyla çıkıyorum stadyumdan. Ondan sonra aklıma Necati'nin transferi geliyor. Bütün nifaklar, samimiyetsiz konuşmalar, tripler, gruplar, çeteler, sakatlanınca göt göbek bağlamalar, barbie operasyonları, uçaklardaki kavgalar aklıma geliyor.

Bir takım nasıl kendi ayağına kurşun sıkar'ın canlı örneğini izliyoruz, üzülüyoruz. Umarım yanılırım.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

kutay yine madde madde yazsan maç analinizini
@bsevimkatilgeldi

kutay dedi ki...

televizyondan izlediğim maçları madde madde yazıyorum, ekran basından ahkam kesmek istemıyorum..

ama stadyuma gidince, çok fazla şey birikiyor, uzun yazmak daha iyi oluyor....

Adsız dedi ki...

yazıyı okumadım.birazdan okurum.
loca sıcacıktı.fakirler stada gitmesin.
nokta.