Salı, Kasım 29

Soru


"Quaresma'nın attığı gol sonrası yaptığı hareket, benim gençlik dönemimdeki Trabzonspor taraftarına yapılsaydı, saha kapanırdı"

Sadri Şener ne demek istedi?

a-) Eskiden tribünler güzeldi. Şimdikiler işe yaramaz.
b-) Tribünleri medeni hale getirdik.
c-) Artık kolay kolay saha kapanmıyor
d-) Ben gençken fırtınalar estirirdim.


Johnson

Johnson, Fenerbahçe'de en sevdiğim önliberolardan biriydi. 1999-2000 sezonunun başında Rıdvan çok istiyordu, alındı ama yanında eşantiyon bardak misali Preko'yu da vermişlerdi. Yaw Preko hiçbir zaman bekleneni veremedi Fenerbahçe'de...
***
Johnson'a dair hatırlanan şey çok; 1999 TSYD'de Hagi'nin darbesiyle kaburgalarının kırılması, sahada bitmek bilmeyen enerjisi, bana göre en underrated Galatasaray galibiyetimizi getiren golü atması (yengeç dansının çıktığı maç kadar değeri yok amk), 2000-2001 sezonu başında Mustafa Denizli'nin istememesi, uzunca bir süre kadroya almaması... Bugün bakıyorum da, pek hocaya göre bir oyuncu değildi Johnson. Dağılan Yugoslavya'yı Fenerbahçe'de birleştiren adam Mustafa Denizli böyle düşündüyse vardır bir bildiği diyor devam ediyorum... Gerçi Johnson ile devam etmemizin sebebi biraz da yönetimin Igor Biscan'ı alamamasıdır. Biscan iyi ki gelmemiş, Johnson'daki samimiyet yoktu onda.
***
Alex ile oynasaydı Lugano'dan daha fazla kafa golü atardı bence. Normal süresi 4-4 biten kupa maçında maçı 3-1'e getiren golünden sonra yaşadığı sevinç, kollarını iki yana açarak korner bayrağına doğru koşması... (hiçbir anlamı olmayan bir gol sevinci ama samimiydi, bu sahne kazınmış kafama) Kadıköy'deki yanılmıyorsam Samsun maçından sonra taraftarlara verdiği isostar yazan beyaz atleti sıkıldıkça çıkan suyu unutmak da mümkün değil.
***
Samuel Johnson Kayserispor'da, ve Gaziantespor'da oynadı daha sonra. Materazzi Zidane'a ana-bacı yapınca fikri soruldu, ben olsam ben de kendimi tutamazdım dedi. O kafayla Materazzi'ye vursa Materazzi ölürdü bence. Ne demek bu şimdi... Afrikalı, kuvvetli, koca kafalı... Irkçı mı oldum şimdi? Johnson'u seviyoruz.

Pazartesi, Kasım 28

Engin'e Yapılan

Kalecinin yaptığı önemli değil de önyargı kötü şey. Birçok kişi bunu hala görmedi. Engin, kaleci onu itti diye kaleciye kafa attı sanıyorlar. Fazlası da var. Elmander'in kırmızı kart görmesine neden olan hareketi Sivas kalecisi Milan da yapıyor. Bunu hakem nasıl görmez, hakem nasıl kırmızı verir demiyorum. Ama Engin birşey yapınca muhakkak durduk yere yapmıştır imajı kötü, haksız, can sıkıcı.

Engin böyle işte, hoca da güveniyor. Benim de hoşuma gidiyor. Yanıltmasın bizi, gördüğü kırmızı kart olsun. Sevinmek için dilenmedik...

Aynı Hikaye


- İstediğin kadar yabancı al, ezeli rakibinin en iyisini getir ama sonuç aynı. O zaman durup düşünmek lazım.

- Bu maçlar önemli maçlar, çünkü öyle bir lig ki telafisi yok.

- Sonuç olarak Fenerbahçe'yi yeneceksin, yenemiyorsan ezilmeyeceksin.

- Işılcım, canım benim. Üçlü çekip unutalım herşeyi.

- Taurasi transferi hakkında dediklerimin hala arkasındayım.

- Alba Torrens eksik olmasın, eksikliğini hissetmeyelim.

- Cocah Cem Akdağ.. Güzel tamlama

- Eskiden Birsel Işıl'dan daha iyi oynuyordu. Şimdi Işıl hiç yok, Birsel Deron Willimas gibi oynuyor.

- Fenerbahçe taraftarı imza kampanyası falan başlatsın, Caferağa'dan ayrılmasın.

- Matoviç; X Factor.. Son yenilgide de Harakova çıkmıştı böyle.

- Daha önce ne yazdıysak, yine aynı şeyler yazılıyor. Şubede değişen birşey yok. Cumhurbaşkanlığı Kupası hariç

Efesli Elmander




"Küçükken futbolda Göteborg'u desteklerdim. Ama buz hokeyinde Brynas taraftarıyım. Çok başarılı bir mazisi var."

Burada da vardır ya bazıları, özellikle biz ilkokuldayken; Galatasaraylıyım ama baskette Efesliyim derlerdi. İyi afferin, Elmander de sizdenmiş. İsveçli'ye eksi puan

Uğursuz Spiker




- Maç bitmek üzere. Dakika 90 +'lar.. Spiker ''maç büyük ihtimal böyle (0-0) bitecek, bunda hatasız oynayan Kartalspor savunmasının payı büyük" gibi bir şey söyledi. 15 saniye sonra Kartalspor gol yedi, 25 saniye sonra maç bitti.

- Geçen sene Bolu'da kazanılan hayati 3 puana sayalım.

- Sayalım falan. Baya Kartalsporlu olduk artık.

- Engin Korukır > Besim Durmuş

- Hep aynı kadroyla oynanmaz. Takım yoruluyor, bitiyor, kaldıramıyor.

- Sağ bek lazım. Oktay mesela, girsin takıma...

- Aydın Kuzu da ilk 11'e girmeli. 90'da alınacak oyuncu.

- Maç boyunca iki oyuncu değişikliği yaptık zaten.

- Bir de Fofana vardı ne oldu? Hala meraktayız.

- Sezer'in şutu direkten dönmese, içeriye girse...

- Bolu da enteresan takım. Bazen herşeyi yapıyor, hiçbirşey olmuyor; bazen de hiçbir şey yapmıyor her şey oluyor.

- Adamım Ferhat'ı bugün beğenmedim

- Eski Kartallı Ümit kaptan çıkmış. Nobre?

- Cafercan daha çok sorumluluk almalı, daha çok oynamalı

- Adem Sarı sezonun fiyaskosu. Uğur Akdemir'de birşey göremedik.

Pazar, Kasım 27

Fenerbahçe 96-82 Galatasaray M.P.

Caferağa'da özellikle derbilerde, değil maçı takip etmek nefes almak bile zor olduğundan istatistiklerden çok haberdar değildim. Bildiğim, Birsel'in ve Nevriye'nin mükemmel oynadığı, aklımda kalan Matovic'in gülle atar gibi üçlük atması ve o üçlüğün girmesi, Işıl'ın çok kötü oynaması, Taurasi'nin biraz da tribünlere cevap verme içgüdüsüyle her topu kullanmak istemesi...
***
Şimdi istatistiklere baktım, Işıl'ın sayısı, Taurasi'nin ribaundu yok. Buna karşılık Fenerbahçe'de ilk 5'in tamamı çift hanelerde. Ribaundlarda bu kadar üstünlük kurduğumuz (45-24) maçı 3.periyodlardaki alan savunmasına karşı ceza üçlükleriyle bitirmemiz de enteresan.
***
Bu maç Cumhurbaşkanlığı'nın rövanşıydı, almamız çok önemliydi. Üstelik Taurasi'nin Galatasaray forması ile Caferağa'da kazanması bayağı canımı sıkardı. Kazanmamız o açıdan çok iyi oldu.
***
Bence 2008'deki final serisinin son maçından sonra Caferağa tribünün saha içine en çok etki ettiği maçlardan biri oldu. O seriden önce Ayhan Şahenk'teki maçı kazanan Galatasaray'da Işıl "hak ettiğimizin peşindeyiz" diyerek kalp hırsızı olmuştu. Maç içinde Işıl ve Esra Şencebe ile baya uğraşılmıştı (Esra ayrı bir yazı konusu olur, o maç üzülmüştüm ona biraz). Bu kez Işıl dışında uğraşılan isim haklı olarak Taurasi oldu. Maç koptuktan sonra pınarbaşı çekilirken tribünlere bakıp başını iki yana sallayıp gülmesi enteresandı. Penny'e yaptığı faulde benche kadar gelip ilgilenmesi bu ikiliyle ilgili akılara başka şeyler getirdiyse de neticede 33 sayı atmış Taurasi, çok top kullandığı için normal. Bence Galatasaray takımı özellikle ilk yarıda biraz da hakemlerin hoşgörüsüyle bayağı sertti ve ciddi anlamda ayakta kaldılar, bu yönlerini takdir ettim açıkçası. Deplasmanda aynı duruşu bizimkilerden de beklemek hakkımız.
***
Benim için acı tespit: Takıma geri götürecek yegane gelişme Babkina'nın iyileşmesi olur. Bir ara Birsel yedekti falan... Dikeoulakos'a kızamıyordum Babkina oynasın diye. Güzelliğinden başka bir faydası olmadı. Gerçi bana mı güzel anasını satayım, erkek arkadaşı düşünsün... Birsel hep oynasın.

Kırmızı Alarm



- 12 maçta 5 kırmızı kart, artı bir de Melo. Biraz fazla sanırım.

- Engin'i hala seviyorum. Sevdiğim insanlar seviyor, ben de severim. Kırmızı kart çok önemli değil..

- Elmander kırmızıyı görmseydi bugün; örnek akıllı adam Elmander - sorumsuz Türk futbolcusu Engin karşılaştırmalarına kalacaktık.

- Engin çok iyi oynuyordu yahu..

- Fener maçı ve Engin hayalleri...Yıkıldı

- Sercan Yıldırım, 6 dakika sahada kaldı. Trip atsaydı tarihi fırsatı kaçıracaktı, 2 hafta forma onun. Biri Fenerbahçe maçı.

- Semih Kaya ilk hatasını yaptı. Kimse üzerinde durmadı. Devam. Genç oyuncu oynatmak böyle olur.

- Bu takımın enteresan bir havası var. Seviyorum.

- İki maçtır iyi oynayan Riera'yı es geçmeyelim.

- Kazım şansını tüketiyor. Bu sezon çok kötü.

- Uğur Kavuk bize karşı hep iyi oynar.

- Fark 3

Cumartesi, Kasım 26

Melo'nun Maçı


Sene 2001. Bildiğimiz bir dil olmadığı için anlamıyoruz. Görüntülerden anladığımız; genç Melo oyuna giriyor ve hemen ardından takımına maç kazandıran golü atıyor.

Geçen Yılın Şampiyonu




- Fenerbahçe kağıt üzerinde hala geçen yılın şampiyonu. Ama iki sezon arasındaki fark inanılmaz.

- Gerçi geçen senenin ilk yarısı düşünülünce bu top iyi diyebiliriz.

- Zihniyet de değişik, Ali Koç deplasmanda alınan 1 puan iyi diyor. İlginç.

- Aykut Kocaman, Özer'e, Caner'e verdiği şansları mesela Stoch'a vermiyor. Adaletsizlik bir teknik adam için en büyük sorun olur.

- Bilica maçın en iyise deniyor, ben hala Fenerbahçe/İstanbul topçusu olduğunu düşünmüyorum.

- Oktay'ın şutunu kurtardıktan sonra Volkan'ın suratını gördüm. Bıkkın, sıkkın, hayattan bezmiş gibiydi.

- Gençlerbirliği ne beceriksiz takımmış. Şutlar falan..

- Fuat Çapa'ya biraz daha ilgi göstermek lazım, ilginç bir adam.

- Maçın en güzel anları, Emre ile Azofeifa'nın direkten dönen şutları.

- Azofefifa ne güzel isim.. Tam küçük takımın yıldız orta saha ismi

- Mehmet Sedef, bu sakalı Beşiktaş'ta oynarken bıraksaydı, iki sene daha oynardı.

- Serdar Kesimal bir oyuna girse, biz de rahatlasak o da..


Cuma, Kasım 25

Gençlerbirliği 0-0 Fenerbahçe

Tamam gürül gürül oynamıyoruz, zaten sahadaki takım da gürül gürül oynayacak bir takım değil, 0-0 bu havada, bu şartlarda ligin iyi top oynayan ekiplerinden birine karşı iyi skor. Zaten playoffu düşünürsek 1 puan kaybettik diyebiliriz. Yaa, playoff vardı dimi...
***
Aykut Kocaman benim için eleştirilemez bir insan. Doğru veya yanlış, ben öyle düşünüyorum. Geçen seneden beri yaptıklarını saymayayım, bence tek hatası, Young Boys deplasmanı dönüşünde biletini kesmesi gereken Kazım'a devre arasına kadar sabretmesiydi. Kadıköy'de 10 yıllık seri bitti, hoca Galatasaray maçından sonra "taktik açıdan hata yaptım, fazla ofansif oyuncu oynattım" diyen bir adam, öl dese öleceğim hoca için, o derece. Tabi onu büyük gösteren şey, kendi karakterinden ve duruşundan bağımsız olarak biraz da 3 Temmuz'dan sonra Fenerbahçe yönetiminin sünepeliğidir. Hoca hem başkan oldu, hem psikolojik danışman, hem teknik direktör... Bugün Bienvenu adam mı diyenler, bir de yerine girip gol atmasını bekliyorlar heralde. Ya da Bienvenu'nun belki de onun transfer listesinde muhtemelen son alternatiflerden biri olduğunu tahmin edemiyorlar. Niang ve Emenike'yi gözüne kestiren adamın 3.tercihi Bienvenu olamaz çünkü. Yani arkalarından ağladıkları transferleri yapan da Aykut Kocaman'dan başkası değil.
***
Futbol konuşmamak, işi başka mecralara çekmek, şayet FB yönetiminin karıştığı, utanacağımız işler olduysa bile bunlardan zerre haberi olmadan işini yapmış olan, deplasmanda iki ezeli rakibini de geriden gelip yenerek bunu başarmış bir hoca için en kolay yol aslında. O bunu da yapmadı, camiayı bir arada tuttu. Fakat şu şartlarda, hiçbirşey olmamış gibi hareket etmek de cidden çok zor. Sebebi "Tayfur Havutçu'nun yerine göreve gelen Carvalhal" temalı haberlerde saklı. Sürecin bütün haliyle sadece bizim başımıza patladığını gözardı edemez kimse.
***
Maçtan hiç bahsedemedim, alakasız ve gergin bir yazı oldu. Sadece son günlerde Fenerbahçeli arkadaşların yorumlarını, düşündüklerini, yazdıklarını görmek moral bozuyor. Playoffa kalması muhtemel takımlar içinde belki de en dar kadroya sahip olan takım maç fazlasıyla 5 puan farkla lider, üstelik olan biten belli, dağılıp gidilmemiş, camiayı bir arada tutan adam, 1-3 kaybettiği Kasımpaşa maçından sonra "futbolcular istedi çift forvete döndük" diyen Daum'la kıyaslanıyor... Yazık...
***
Çok az gol atıyoruz, sakatlık sonrası formsuzluklarla boğuşuyoruz, Semih'in zorlu fikstürden önce mutlaka form tutması gerekiyor... Heralde çaresini ben düşünecek değilim...
***
Bilica çok kötü stoper saçmalığı da heralde bu akşam bitmiştir.

Galatasaray 78-76 Asseco Prokom



2 gün önce Beşiktaş'ın oynadığı Göttingen maçının havasından devam edelim. İstanbul'a metrobüs yapıldığından beri ilk defa Abdi İpekçi'ye vapurla geçiyorum. Eskiden; yani Şahenk-Cömert-İpekçi üçgeninde geçen yıllar esnasında İpekçi'yi hiç sevmezdim. İşte o zamanların hatıraları yine akla geliyor. O zamanlar takım da kötüydü. Vapurda-trende görülen Galatasaraylı sayısı fazlaysa o maç kesin Fenerbahçe maçı olurdu.

Şimdi Asseco Prokom maçı için yoldayız. Euroleague maçı. Üçüncü defa THY Eurolegaue maçı için salona gidiyoruz ama hala galibiyet yok. Bu sefer daha rahatız, ne de olsa rakip Prokom. Turnuvanın belki de en zayıfı. Salona gelince tribün hayal kırıklığı. Gelen herkesin yüreğine sağlık. Salonda resmi rakam 4.000 civarı.. Ulan Avrupa Ligi bu diyorsun. Sonra en son vapur-trenle gittiğim son maça 4.000 kişi gelse neler neler yazardık diye düşünüyorsun. Kıyasa bak.

4000 kişi de olsa, görmek istediğim herkesi görüyorum. Orada olmak hoşuma gidiyor. Görmek isteyip de göremediğim kişiler de var, onlar İstanbul'da olsa onlar da gelirdi. Bazısı yurt dışında, bazısı şehir dışında. Çalışan kesim de var. Büyümüşüz.. Neyse konu bu değil...

Maça kötü başlıyoruz. Onlar da kötü başlıyor. Toparlanırız diyorum. Toparlanıyoruz da. Ama yine de çok iyi değiliz. İlk yarıyı önde bitiriyoruz. Alırız yine de diyoruz.

İkinci yarı başlıyor. Başlayan aynı zamanda üçüncü periyot. Bir buçuk senelik kabusumuz. Sayı atamıyoruz. Adamlar da dışarıdan iyi sallıyor. Geçen maçta da böyle olmuştu. Lorbek uzaydan atmıştı. Bu adamlar da ne sallasa girdi. Bizde bir durgunluk, bir boşvermişlik. Takım bir türlü adapte olamadı.

Furkan'ı çok aradık. Songalia sezon başından beri bekleneni veremiyor. Andriç, bu sezon çok fena. Neyse ki Zaza var. Büyük oynadı. Taraftarı coşturdu, rakibi sindirdi. Tutku oyuna girince yürek koydu. O maç nasıl uzatmaya gitti hala anlamıyorum. Uzatmada ne, nasıl, ne zaman oldu hiç bilmiyorum. Zaza'nın iki serbest atışı kaçırması ne zamandı, Shumpert'ın müthiş bloku ne zamandı...

Tutku'nun tam sahadan başlayan inanılmaz savunması, Lakoviç'e yapılan basket-faul, Gordon'un son üçlüğü..

Uzatmaları es geçiyorum. Zaten 70-70 olunca maçı aldığımızı anladık. Bir ara takım yine tıkandı ama olsun. İşte orada da tribün giriyor. O 5 dakika biraz muallak

Maç bittikten sonra Devoiton çalıyor.. Çalsın, güzel ama ondan sonra "çalsın sazlar" çalmasın. Takım ile tribün bütünleşsin. Devreye abiler giriyor. Takım geliyor. En mutlu anlar. Tutku karşımızda "geçiyoruz turları" tezahüratını söylüyor. Bu tezahüratı herhangi bir sporcu nasıl bilir lan? Basketbolcular farklı. Takım farklı. Ender bile sempatik geliyor. Shipp-Shumpert bizden zaten.

Sanırım bu senenin unutulmaz günleri arasına girer 24 Kasım.. Bir de şu son topa kadar mottosunu takım sanırım yanlış anladı. Her maç da son topa kadar olmasın. Gerçi her maç böyle olsun da..

Geçen hafta Barcelona maçı için kurduğum hayali, Prokom maçında yaşadım. En azından bu haftayı ıskalamadım. Siena maçı ikisinin birleşimi olsun inşallah.

Perşembe, Kasım 24

100. Yıl Dramı


- Karşıyaka için herşey çok kötü.

- Reha Kapsal daha çok aranır.

- Rizespor çok iyi takım, kabul ediyoruz ama savunmada böyle hatalar hiç yakışmıyor.

- Şeytanın avukatlığı: Kapsal olsaydı Karşıyaka yine yenilirdi ama 4 gol yemezdi.

- Bikoko'nun form durumunun yaş sınırı ile alakası olabilir mi?

- Özgürcan 13 ay sonra gol attı. Gol attığı son takım Hüseyin Kalpar'ın Samsunspor'uydu.

- Ufukhan, stoper ama bu sene frikikten 2 gol attı. Duran topların usta ismi oldu.

- Karşıyaka taraftarı her golden sonra çok iyi bağırdı ama sözleri hiç anlamadım.

- Erhan Şentürk, küçük takımın büyük topçusu. Keşke Kartal'da kalsaydı.

- Adiyah artık 18'de bile olmuyor. İnanılmaz şeyler.

- Gol atamasa da Jallow'a da ayrı bir tebrik.

Parfumerias Avenida 69-77 Fenerbahçe

Takım geçen senenin eurolig şampiyonu, sponsor Halcon gitmiş, Parfumerias olmuş. Alba Torrens gitmiş, Dewanna Bonner gelmiş. Grubun favorisi, üstelik deplasman, büyük iş yaptık. Umarım bu yolun sonuna kadar gideriz,
***
İstesek bu kadar Fenerli olamazdı, Pondexter'dan sonra belki ilk defa: Zane Tamane, büyük oynuyor. Maçın bence en iyisiydi. Kaç sayı attığına bakmamak lazım. Angel ve Penny skor yükünü çektiler.
***
Erica de Souza Seferoğlu Rukiye Hanım gibi, bayan basketbolcu böyle olur, Penny Taylor bu güzellikle sırıtıyor. Türkiye'de Galatasaray ya da bize gelirse Erica, taraftar sever.
***
Yerlilerimiz iyi, ikinci yarıda Babkina arandı ancak, sakinliğiyle takıma nefes aldıran Esmeral Tunçluer imdadımıza yetişti. Birsel gününde değildi.
***
Pazar günü Caferağa'dayız. Sezon başına göre daha iyi oynuyoruz, bence kazanırız. Bu arada eğer Babkina Nadezhda maçındaki gibi pota arkasındaki koltuklarda oturursa, ona el işi kağıdından kalp yapıp atıcam.

Stres Tribünü


Trabzonspor'un Şampiyonlar Ligi maçlarını çok izlemedim. İçeride oynanan maçlardan sadece Lille maçının birazını, bir de Inter maçının ikinci yarısı. O yüzden ahkam kesmek istemiyorum ama yazmadan da olmaz: Bu maçlarda tribünler çok kötüydü.

Böyle maçlarda tribün yapmak çok zor olur. Stres, gerginlik hissedilir. Hatta bazen tribünde yenilen tırnak, alınan derin nefesler bile sahaya iner. Ama bu özellik, izlediğim 2 maçta da olmamalıydı. En azından birinde tribün ağırlığını koymalıydı.

Topçu için çok zor maç olmuştur. Koca staddan uğultu bile çıkmıyor. Ses yok. Fırtına öncesi değil, sonrasındaki sessizlik gibi. Matem evi gibi. Ekran başında, ilgimin alakamın olmadığı maçta benim bile elim ayağım titredi.

Geçen sezon Bursaspor da öyleydi. Hatta en iyi tribünü, United'dan 3 gol yedikten sonraydı. Rahatlamışlardı. Çekişme yaratmak istemem ama İstanbul tribünleri bu açıdan çok önde. Tecrübe başka birşey.

Trabzon, Avni Aker'de 3 ŞL maçını da kaybetmedi. Peki ne oldu? 3 maçını da kazanamadı. Tribün biraz daha etkili olsaydı belki 2 puan daha alırdı.

Maç için iki cümle. Burak Yılmaz'ın mücadelesi muazzam, Colman'ın oynadığı top inanılmaz. Colman küçük maçlara konsantre olamıyor ama büyük maçlarda büyük oynuyor. Büyük maçların büyük topçuları hiçbir zaman unutulmaz. Gol atmasalar bile

24 Kasım


Sevdiğimiz abiler.. Biri huzur içinde yatsın, diğerine Allah uzun ömürler versin...

Bazen Çekilmiyor




- Tamam bu ligi seviyoruz, kalitenin düşük olduğunu da kabul ediyoruz. Ama bazen de hiç çekilmiyor.

- Zaten Türkiye'nin en önemli ikinci liginin bir maçını bu kadar berbat sahalarda oynatmak ayıbın en büyüğü..

- Adanaspor'un kadrosu iyi aslında, neden sonuç böyle oluyor çözemiyorum.

- Hiç sevmesem de Levent Eriş de sonuç odaklı bir hocadır. Gerçekten ilginç.

- Mbilla olmasa Adanaspor'da sıkıntı daha büyük olur.

- Bu arada seneye Mbilla da olmaz herhalde.. Yaş problemi nedeniyle...

- 4 forvetle çıkan Fikret Yılmaz'a cesareti nedeniyle tebrikler.

- Bu senenin en formda ailesi Yılmaz ailesi.

- Tavşanlı maçı yerine bunu izlemeyi tercih ettik, gol sayısı yarı yarıya fark etti.

-
Stadyum: Atatürk Spor Kompleksi
Hakemler: Abdullah Yılmaz, Samet Çavuş, Serkan Çınar
Kayseri Erciyesspor: Ferhat, Fatih, Cemil, Serkan (Dk.90 Guluzade), Emrah (Dk.72 Cenk), Kemal, Davut, Waswa, Posinkoviç(Dk.60 Metin), Sofianne, Gökhan Kaba
Adanaspor: Tolgahan, Anıl, Onur Demirtaş (Dk.46 Emrah Bedir), Etame, Adnan, Onur Akbay (Dk.82 Bülent Bölükbaşı), Mbamba, Ayhan, Talha, İzzet, Fevzi (Dk.72 Okan)
Goller: Dk.20 Gökhan Kaba, Dk.64 Serkan (Kayseri Erciyesspor), Dk.52 Etame (Adanaspor)
Sarı kartlar: Dk.81 Mbamba (Adanaspor), Dk.90 Ferhat (Kayseri Erciyesspor)

Çarşamba, Kasım 23

Beşiktaş 105-94 Göttingen



Bu sezon böyle.. Artık fikstürden maç seçip istediğimiz maça gidemiyoruz. Artık ne bulursak...

Boşta olduğum zamanları televizyondan maç izlemeyerek geçirmek isitiyorum. Ama herhangi bir maçı yerinden izlemek hala büyük tutku. Bu doğrultuda bu seferki rota Akatlar oldu. Bu sene de Akatlar'a gittik, gördük, görevimizi yerine getirdik. Üstelik bir NBA yıldızını yerinde, canlı canlı, üstelik uzun yıllar akılda kalacak bir maçını da izlemiş olduk.

Maçı yazmdan önce salondaki atmosfer ve hissettirdikleri. Saat tam 8'de salona gelmemize rağmen herhangi bir şey kaçırdığımızı düşünmüyorum. Salona girer girmez olaya adapte olmakta zorlandık. Az sayıda taraftar, hafta içi bir gün isimsiz bir rakibe karşı oynanan maçta... Bu sahne bizim için çok eskilerde kalmadı. Ama güzel bir tokat oldu. Geçen senenin Pepsi Caserta maçı, daha öncesinin Dexia Mons maçı ve/veya benzerleri.. O günleri yaşamayan insanlar için geçen haftaki Barcelona maçı daha anlamsız kalacak. Beşiktaş taraftarı da ileride bir Euroleague maçı yaşarsa bu Göttingen maçında salonda olanlar haklı bir gurur yaşayacaktır.

Maçı anlatmaya belki gerek yok ama Deron Williams için satırlar yazılabilir. Bu bir EuroChallenge maçı olabilir. Avrupa'nın bile dikkate alınmayan turnuvalarından birinde, Avrupa'yı hiç bir zaman dikkate almamış NBA yıldızlarının bu kadar rahat skor üretmesi küçümsenebilir. Doğrudur da. Ama burada başka bir olay var. Deron 50 sayı atmış olsa da aslında takımı oynatan bir oyuncu olduğunu da gösterdi. Her topu ben kullanacağım iddiası yok. Önce diğer seçenekleri düşünüyor, en sonunda takımın ona ihtiyaç olduğunu hissettiği anda sahne alıyor. Sonuç: Beşiktaş gibi dengesiz bir kadroda takımın ona her zaman ihtiyaç oluyor. Sonuç; Deron 50 sayı atıyor. Dün çok yüzdeli oynadığını da eklemek lazım.

İşin ilgin yanı, rakibin 25 sayı atan ve herkese yuh amk dedirten uzunu Raymond Sykes gölgede kaldı. Adam 25 sayı attı ama konuşulmuyor. Sıçrama yeteneğiyle maça damga vurdu. Aldığı ribaundlar, vurduğu smaçlar ilgi çekti.

Beşiktaş'ın sıkıntısı ise daha başka. Takımda kadro dengesizliği var ama onun yanında Williams tembelliği de var. O hallediyor, biz koşmasak da olur mantığı var sanki. Tehlikeli. Rakibimin en iyi oyuncusunun 50 sayı attığı bir maçtan sonra bile, biz bu takımı yeneriz diyorsam bunun nedeni diğer oyuncular olur.

Akatlar için birşeyler yazarak tamamlayalım. Molalarda bu kadar kötü şarkılar çalınmaz. Eskiden Beşiktaş marşları çalardı en azından, şimdi 1998'deki Jennifier Lopez şarkıları çalıyor. Gerek yok.

Gelme

Lugano'yu sevmediğim için mi? Hayır.. Türkiye şartlarında mükemmel bir stoper, üstelik rakip taraftarın en çok nefret ettiği oyuncu, bizim gözbebeğimiz(di) sezon başına da en az 5-6 golü var, daha ne olsun?
***
Ama Lugano gitti. Zaten uzunca bir süredir gitmek istiyordu, Juventus sıradaydı göya... 2007'de dağınık diyen Juventus, bir daha çalmadı kapısını. Roma dedikoduları çıktı sonra. Belki de hiçbir dedikodu yoktu da bu işlerin piri Figger ücretini artırmaya çalışıyordu. 2009'da başardı. Gitti gidecek derken, kaldı Lugano. Mükemmel 2 sene daha geçirdi bizimle. Daha sonra ise ne İtalya ne İspanya, Arapların satın aldığı transfer şampiyonu PSG'ye gitti. Ömer Temelli, twitter'da "luganoyu biz göndermedik, kontratındaki maddeyi kullanıp kendi gitti gelmek istiyor inşallah olur" dedi.
***
Bu zor günlerde kontratındaki maddeyi kullanıp giden Tota sizin, (ki asla yargılamıyorum bu yüzden) takıma herşeyini veren, savaşan, alışan, çalışan, formayı baştacı yapan Bekir benim. Gelsin çok sevdiği çayımızı içsin o ayrı...

Salı, Kasım 22

Bursa'da Arap Baharı





- Bu başlık ırkçı mı?

- Ama golü atan Arap ve Bursa uzun bir aradan sonra kazandı.

- Bu arada Basser gerçekten Arap mı? Her Kuzey Afrikalı Arap olmayabilir.

- Basser bu sezonun şu ana kadarki en iyi sağ beki olabilir. En istikrarlısı olduğu kesin.

- Turgay Bahadır olayı çok enteresan, dün maçtan sonra tavrını inandırıcı bulmadım, bugün inandım.

- Ahmet Şahin, bu sene ilk defa bir topa uzandı. Vederson'un frikiği...

- Bursaspor golden sonra iyidi.

- Scott Carson büyük oynadı. Sezon başından beri iyi, bunu tahmin etmiyordum.

- Maçın kırılma anı Zenke'nin kırmızı kartı.

- Zenke yeni Emenike olamazdı, olamadı da..

- Bance, yeni Zenke bile değil.

- Samsunspor deplasmanda 1 gol atmış. Tahmin nerede ve kim atmış?

- Fark yaratan adam Batalla..

- Bursaspor handikap yapsaydı, 45 liramız olacaktı.

Pazartesi, Kasım 21

Starter for 10




1980'ler yapımı düşük bütçeli bir İngiliz filmi sanıyordum. 2006 yapımı, yapımcının Tom Hanks olduğu bir film çıktı. Güzel film. Keyiflik. Gençlik filmleri/ dizileri seven bir adamın sıkılmadan keyifle izleyebileceği bir film.

Asıl renk katan ise müzikler. Muazzam. Şu an Mp3 playerımda yer alan şarkıların çoğunu kullanmışlar. Ufak bir hata var fakat; film 1985'te geçiyor ama mesela 1987 çıkışlı Wonderful Life arabanın içinde çalıyor.

Yazının fotoğrafı görsel olarak güzel bir kareden. Üniversite bahçesinde boş bpş gezip, muhabbet etmek (tercihen bir kızla) güzeldi. Böyle çerezlik filmleri seviyorum. Alice güzel hatun, ekstradan Allah böyle arkadaş kazığı yaşatmasın.

0-0'a Alışmak




- Galatasaray pozisyon buluyor, gol atamıyor. Galatasaray, pozisyon veriyor, gol yemiyor.

- Maçın yıldızı Muslera. 3 haftadır gol yemeyen Muslera. İlk maçtan sonra yerin dibine soktuğunuz Muslera. İlk hatasından sonra yerin dibine sokacağınız Muslera.

- Bugün bir gol atsaydık "Muslera'nın kazandırdığı maç olacaktı", olmadı.

- Beşiktaş çok baskılı oynadı ama özel olarak beğendiğim bir adam da olmadı.

- Semih Kaya da iyidi.

- Felipe Melo'nun kötü maçlarından biri.

- Beşiktaş tribünü, Anadolu tribünü gibi; Galatasaray ile Fenerbahçe maçlarında çeşitli aksiyon peşinde. Şov demeyelim ama isim duyurmaya çalışmak oluyor. Bu da onların yolu, tavrı, duruşu.

- Beşiktaş tribününe dilenen kaptan gitti, umarım Beşiktaş tribününe dilenen başkan da tez zamanda doğru yola döner veya gider

-Hakan Balta kaleye vurmaktan, kaleye gitmeken neden bu kadar korkuyor* Bu özgüven eksikliğinde tribünün payı var mıdır?

- Reislerin reisi; Engin Baytar

- Bu sms ile oyuncu değiştirmek; büyük saçmalık. Allah kahretmesin. Ya da kahretsin.

- Bu sene Almeida, geçen Bobo. Boş kale yerine direğe..

- 60-70 arası bir gol atsaydık, golü atan topçunun adı Hasan Kabze'nin yanına yazılırdı.

- Ayhan kaptan hayal kırıklığına uğrattı.

- İnönü'de 0-0'a bağlanan maçlar beni terletiyor. Kral'ın penaltı kaçırdığı maç, hatta bir sene öncesinde Frank De Boer'ın muhteşem oynadığı maç

- Deplasman tribünü yoksa o derbi yarımdır.


Pazar, Kasım 20

Fenerbahçe 1-0 Eskişehirspor

Bu maçla ilgili gerçekten söyleyecek fazla birşey bulamıyorum, tatsız bir maçtı, takım formsuz, milli maç dönüşü, kazanmak her halükarda iyi. Yavaş ve etkisiz oynuyoruz biraz, tatsızlıkta bunun da payı var. Bence bu pas alışverişi muhabbetini biraz yanlış anlıyoruz. Tamam top bizde olsun, böylece rakibin gol atma şansı ortadan kalkar, ama istediğiniz zaman dikine oynayamıyorsanız traş o pas yüzdesi. Hocamız farkındadır herşeyin, önlemlerini de alacaktır. Seyrantepe'ye 6 puan daha alıp gitmek şahane olur. Birkaç futbolcuyu değerlendireceğim ama önce şu 10dk tribün boşlatma protestosuna değinmek istiyorum.
***
Derbilerde deplasmana alınmıyorum diye tribünü boşaltmak bence son derece saçma bir tepki. Kaldı ki, sadece bu tepkiyi vereceğini söyleyen grup stadı boşalttı, kalanlar maçını izlemeye devam etti benim gibi. Toplu bir hareket olacağına inansaydım, çıkardım ben de. Ama daha bir maç önce migros tribününden kıçını kaldırıp da aşağıya inmeyip kareografinin içine sıçan taraftarlarımız var. Bu olmuşken herkesi 10dakika dışarı çıkmaya davet etmek mantıklı bir protesto yöntemi değildi. Ses getirmeyecek protestoyu yapmak mantıklı olmuyor maalesef.
***
Bekir İrtegün: Bugün takımın en iyisiydi. Hep ilk müdahaleleri yaptı. Trübündeki gerizekalı kızlara ve bazı insanlara antipatik gelebilir ama Bekir İrtegün Yobo'dan sonra takımın en iyi stoperi. Nedir abi Bekir'den isteğiniz, Luciano gibi rövaşatadan gol atıp 3 gol yedirmesi mi? İBB maçında kısa düşen geri pasından sonra, dünyası yıkılıp çöken adamı sevmemek mümkün değil. Takımı önemseyen oyuncularla yola devam etmeliyiz.
Uğur Boral: Fizik olarak eksik, toparlanacak, bu takımın en winner oyuncusu. Ondaki özgüven Alex'de bile olmayabilir.
M.Topuz: Tamam burası Fenerbahçe, Kayseri değil. Ama biraz da hücumda etkili ol be Memedim. Son pasları ya kısa düşüyor, ya gereğinden fazla sert oluyor, ya zamanında atamıyor, ya çok uzun atıyor... Ama mücadelesine birşey dersem ağzım eğilir. Önemli olan da bu.
Emre Belözoğlu: Tribünde bile kendisine tepki gösterenler var, artık kendisine çeki düzen vermeli demeliyim değil mi? Hala GS geçmişinden ötürü transfer etmeseydik diyorum, ama laf da söyletmeyiz. İyi oynuyor, kavga ediyor, mücadele ediyor, ortada ruh gibi dolanan adamlar olsa daha mı iyi olurdu? Umarım hiç olgunlaşmaz, böyle kalmaya devam eder. Olgunlaşırsa futbol oynayamaz bu adam. Biz Hasan Şaş'a Fatih Terim'e atarlandığımız zaman senelerce "abi adam adanalı, sinirli adam, naapsın" tepkisiyle karşılaştık, Emre bu takımın olmazsa olmazıdır. Sarı kartıyla, yan hakeme koşmasıyla, küfürüyle, mücadelesiyle...
Özer Hurmacı: 88de oyuna girdi, ne desem bilmiyorum. Özer olmayacak sanırım, Aykut Kocaman olacak diyorsa boynum kıldan ince ama bence olmayacak.
Bienvenu: Fenerbahçe taraftarının önünde forvet oynamak gerçekten dünyanın en zor işi. İstiyorlar ki, adam topu alsın, iki kişiyi geçsin, topu da 90'a taksın hemen. Adam mücadele ediyor, alıyor veriyor, gol de atıyor, Alex'le de bence uyumları iyi. Daha bismillah 3 maç oynamadan "yok abi Bienvenu ile olmaz bu iş" diyorsun, sonra ligtv spikeri adama laf edince yayıncı kuruluş fenerbahçe düşmanı diyorsun. Sen önce topçuna sahip çık. Şu maçta forvette Torres olsa ne yazardı ki? Adama top atamıyorsun, geriye geliyor pas alışverişine giriyor, boşalttığı alanları dolduramıyorsun. Her neyse Bienvenu bu yüzdeyle oynarsa 15 gol atar, bu adamdan daha fazlasını beklemek de cidden haksızlık.
***
Son olarak: Her maçı kazanın, nasıl oynarsanız oynayın.

Cumartesi, Kasım 19

Taraftar Yetmiyor



- Sakaryaspor: 1- Karşıyaka: 1 Sakarya taraftarı: 1 , hatta 2

- Sakarya'da maç izlemek lazım.

- Özgürcan, Sakarya'da efsane bir sezon geçirdi. Efsane sezonun efsaneliğe başlangıç maçında Karşıyaka'ya 3 gol attı. Şimdi Sakarya karşısında 3 pozisyona giremedi.

- 2009'de Ferdi gol gol gol, Özgür gol gol gol diye bağıran tribün, şimdi Yunus gol gol gol İlkay gol gol diye bağırıyor.

- Sakaryalı gençler iyi top oynuyor, genlde öne geçiyorlar ama sonradan düşüyorlar.

- Erhan Şentürk 5 maç sonra oynadı, asist yaptı. Sakatlığını(!) Kapsal'a bağlayanlar var.

- Adiyah yine yedek.

- Boş alanda topu önünde bulan Agbetu'ya yetişen Yasin Görkem'e dikkat edelim.

- Sakarya 4 maçtır berabere bitiriyor.

- Muhteşem taraftarın olsa da yetmiyor bazen...


Cuma, Kasım 18

Galatasaray 66-70 Barcelona



Size daha farklı şeyler anlatmak isterdim. Ama bu yazı öyle gelişmeyecek. Navarro'nun maç önce ısınmasında attıkları, sopalı pankartlar, takımın sahaya çıkışı, hava atışından sonra yapılan üçlü... Maça gidemeyen hatta giden herkesin maç sonunda konuştuğu, aradığı, izlediği şeyler. Bunları hiçbirini yaşayamadıktan sonra bu maça "gittim" demek sadece kendini kandırmak olur.

Senlerdir beklenen maç. Şubeyi Euroleague'e taşıyanlar var. Bu şubenin kahrını, cefasını çekenler için muhteşem bir maç, muhteşem bir meydan okuma. Galatasaray ile Barcelona.. Avrupa'nın en önemli organizasyonu. Avrupa basketbolunun gözleri biraz da olsa bu maçta. Ve bu meydan okumada, bir tribün çığlığı. Tekel, Bornova gibi rakiplerden sonra Barcelona maçı. Yıllardır hayal edilen atmosfer. Yıllardır beklenen gün. Ben hepsinden uzağım.

Geçen sene Banvit serisinin ilk maçı... Yine gereksiz, saçma şeyler yüzünden ıskalıyorum. Üzerinden 6 ay geçti. Hala o maç konuşuluyor. Hiçbir şey bilmiyorum. Üzerinden 6 sene geçecek ve ben hala aval aval bakacağım. Barcelona maçını yerinde izledik, ilk periyot bitmeden salondaydım, birçok insanın yaşayamadığı atmosferi ucundan da olsa yaşadım. Tarihe tanıklık ettim. Ama yetmedi. Yetmezdi.

Bir zamanlar en büyük korkum, Ali Sami Yen'de oynanacak bir maçı kaçırmaktı. Uyanamadığım için, trafikte takıldığım için veya çeşitli nedenlerden dolayı maça girememek. Ali Sami Yen yıkılınca bu kabus da son buldu. Sonra Abdi İpekçi günleri başladı. Daha önce tiksinerek gittiğimiz yere coşkuyla gittiğimiz günler. Orada olmak istediğimiz yer. Orada olunca rahatladığımız, mutlu olduğumuz yer. Şimdi orada geçirdiğim zamanı biri çalınca hayattan nefret ediyorum.

Çok fazla birşey istemiyorsun, sadece orada zaman geçirmek istiyorsun. Bu da gerçekleşmeyince isyan ediyorsun; kendine, kendi hayatına.

Yenilgi bu kadar koymadı. Koymazdı da zaten. Yenilmek önemli değildi. Alınmayan ribaund, atılamayan serbest atış, Lorbek'in attığı üçlük önemli değil. Lorbek'in attığı üçlükten sonra taşan saha kenarını görmek önemli. En azından onu gördük.

"Barcelona köpeğine" diye bağrıldığını duymak güzeldi. İyisiyle kötüsüyle, bu tribünde yıllarca beraber paylaştığımız insanlarla ortak şeyler yaşamak. Bunlar güzel şeyler. Allah bu eksikliği daha fazla yaşatmasın. Bir periyot bile yetti.

Oktay Mahmudi'nin Cevher'in kafasını okşaması güzeldi. Shumpert'in yerdeki topa atlaması.

Maç mı? Kazansaydık bu yazı tabi ki daha farklı yazılırdı ama hiç bir zaman maçın kendisi çok önemli olmadı.

Perşembe, Kasım 17

Ömer Onan Heykeli Nereye?



- Ömer Onan gibi kaptanın olsun, 100 miltar borcun olsun.

- Fenerbahçe savunması baya kötüydü, hele ilk periyot.

- Sanki geçen sene daha çok ilgi vardı Fenerbahçe maçlarına

- Çorumspor atkısı??

- Spahija maç başına 1 teknik faul ortalamasıyla oynuyor.

- Bogdanoviç'in 18 sakiye kala attığı serbest atışta çıt çıkmaması, sonra kaçırınca çıkan uğultu, sonrasında gelen alkış...

- Basile pota dövdü... Son attığı top inanılmaz ama.

- Oradaki maç 4 sayıyla falan biterse efsane olur bu son top.

- Çok beğendiğim Ukiç, baya kötü oynadı.

- Anonsçu skandalı...

Çarşamba, Kasım 16

Fenerbahçe 84-72 Nadezhda

- Abi 11dk kalmış, 11 sayı farkla öndeyiz, iyi kapanırsak bu maçı alırız...
+ Basket de hiç öyle değil ki...

Gibi dialoglarla izlenen bir spor basketbol benim için, ama takımımızı seviyoruz, oyuncuları çok seviyoruz, Caferağa'yı ve Kadıköy'ü de seviyoruz, yıllardır Fenerbahçe Spor Kulübü'nün en istikrarlı şubesi olan bayan takımının maçlarına gitmeye de özen gösteriyoruz. Altında başka niyet arayanlar yanılıyorlar.
***
Eski Galatasaraylı Katie Douglas Nadezhda'nın en iyisi, tıpkı eski Nadezhda'lı Tina Charles'ın Galatasaray'ın en iyisi olması gibi. (bence tabi)
***
Danliochkina da Penny Taylor da çok iyi savunma gördükleri için pek ikisinin kapışması olmadı, ben öyle bir maç bekliyordum. Danilochkina'yı burada görmek isterdik.
***
Maçı getiren, 3.periyoddaki muhteşem oyunuyla Matovic ve Caferağa seyircisi oldu. İlk yarı kafa kafaya geçti, hatta Nadezhda daha dengeliydi.
***
Vura vura koltuğun vidasını söktü hayvanoğluhayvan. Koltuk tepilecek ortam olsa eyvallah, çıkar gerekirse Işıl'ın kafaya at ama Nadezhda lan, napıyorsun?
***
Benchte yerinde duramıyor, zıplıyor hopluyor, hakeme itiraz ediyor, seyirciye el sallıyor, her baskette havalara sıçrıyor, oyuna girince elinden gelen herşeyi yapıyor. Onun adı Zane Tamane ve hakkını teslim etme zamanı geldi.
***
19 sayı atmasına rağmen Penny Taylor'un sivrilmediği bir maçı kazandık, bu çok önemli. Angel savaşıyor, biz kazanıyoruz.
***
Batur Abi'nin masa hakemine itiraz eden Nadezhda koçuna elinin tersiyle siktir çekmesi...
***
26 Kasım'da derbi var, Avrupa'nın en iyi 5 takımından ikisi Caferağa'da maç yapacaklar.
***
"...neyleyim ben bu hayatı, of of of, sen olmayınca Babkina..."

Erman Ç.


O değil de amirim yorumcu olsa....

Salı, Kasım 15

Milli Takım Futbolcusu

Ahmed Hassan'ın dünyanın en çok milli olan futbolcusu unvanını kazanmasına sadece 1 maç kaldı. Dün gece rekoru egale etti. Egale ettiği maçta Mısır'ın rakibinin Brezilya olması güzel bir tesadüf oldu. Bazı futbolcular milli takım forması giyemeden kariyerlerini bitiriyor, milli formayı giyen Brezilya'ya rakip olamıyor. Gerçi Ahmed Hassan da kariyerinde hep bir eksiklik hissedecek: Dünya Kupası

Süper Lig'de oynayan futbolcu, Dünya Kupası oynayan futbolcudan daha değerli bizim için. Ahmed Hassan'ın rekorunu kırdığı Suudi Arabistanlı adam bu yazının öznesi olsaydı, bu yazı hiç olmazdı. Bu haberi özel kılan Ahmed Hassan'ın Türkiye günleri.

Fenerbahçe'ye son dakikada attığı kafa golü, Galatasaray'a ramak kalan transferi, Özhan Canaydın'ın centilmenlik anlaşması, Gençlerbirliği'nde ön libero oynadığı maçlar, Guiza'dan çok önce ağlayan surat ifadesini bizlere göstermesi, Olimpiyat Stadı'ndaki penaltı pozisyonu esnasında Ali Aydın'a "ben birşey yapmadım" bakışı, orucu, namazı... Değişik bir topçuydu. Beşiktaş'ta pek sevilmedi, ben Galatasaray'a isterdim. Değişik bir adamdı, değişik bir karakterdi, bize gelseydi yeniçeri olurdu ama maç kazandırırdı.

İnanın Ona


"Serhat öğle yemeğini yer, işe gelir ve köle gibi çalışır. İşine kimseyi karıştırmaz. Oradan çıkar, evine gider, üç çocuğuyla uğraşır. Tenisini oynayan sporunu yapan bir adamdır. Serhat çakal gibi görünen, aslında çakal olmayan bir adamdır. İyi bir aile reisidir. Serhat'ın asla çarpık ilişkileri yoktur. Ha, olsa söyler miyidim, söylemezdim. Ama inanın bana yoktur."

Ahmet Çakar (Futbol Extra / Temmuz 2011)

Pazartesi, Kasım 14

Bugün Girmez Yarın Girer




- Çok kötü hücum ettik.

- Ama iyi mücadele, top için yere yatan oyuncular. Şu güzeldi.

- Muhteşem tribün. Dibim düştü, kıskandım.

- Biraz gayret be Lakoviç abim. Hadi abim, saldır abim.

- Furkan'a ne diyeceğimi bilemiyorum. Müthiş.

- Bir de o serbest atışları düzeltirse...

- Maçtan önce Kerem Tunçeri için "10 sayıyı geçemeyen guardı istemem" dedim, adam patladı, 13 sayı, 6 asist. Tartışmasız sahanın en iyisi.

- Zaza da geliyor yavaş yavaş.

- Vujacic hala beklenen seviyede değil.

- Barac, çok akıllı adam ama kendini vermiyor.

- Bugün girmez, yarın girer. Basketbol böyle bir spor. Bakarsın perşembe girer, olay değişir.

Battle in Seattle


İsimsiz filmler güzel oluyor. İsimsiz filmlerde isimli oyuncuları görmek de güzel oluyor. Ulan herife bak aynı Woody Harrelson, kadın aynı Charlize Theron diyorsun, filmin sonunda ulan zaten onlarmış diyorsun.

Böyle bir kadro beklemiyordum. Film enteresan. Sonu mutlu bitiyor. Ama Seattle olayları güzel hatırlanacak olaylar değil. Polis her yerde polis, devlet her yerde devlet. İnsanın canını sıkan filmlerden olmalıydı ki aslında oluyor.

Bazı filmlerden beklenen, iyi senaryo, muhteşem oyunculuk, görsel şölen faşan değildir. Hafızanı titretecek, birşeyleri hatırlatacak. Bu film onu yapıyor. Zaman zaman bunları izlemek lazım.

Bu arada Woody Harrelson, ABD'nin hakkı az verilen aktörlerinden değil midir?

Kötü Gidiş




- Takım üst üste puanlar alırken bile çok iyi oynamıyordu. Hücumda sıkıntı var

- O zaman iyi olan, hatasız oynayan savunma ve çok top kapan orta sahaydı. Bunlar işlemeyince takım çok kötü oluyor.

- Bikoko - Jallow ikilisi olunca savunma dağıldı, hatta orta sahayı bile çökerttiler.

- Taraftar iyidi, 2-0'dan sonra bile susmadı.

- Tolga Özkalfa kötü hakem.

- Spikerin heyecanı da görülmeye değerdi. Her atağa sevindi. Futbol sevdalısı.

- Besim Durmuş'un B planı yok.

- Erhan Yılmaz fena. Oktay oynamalı bu takımın sağ bekinde.

- Zemin çok kötüydü.

- Kaya da iki maçtır hatalı gol yemeye başladı. Kredi limitsiz ama bize kalmaz kredi belirlemek.

- Kayıp: Adem Sarı

- Aydın Kuzu'nun 11 başlaması için ne yapaması gerekiyor?

- Önder Çengel'in yokluğu hissedildi.

- Fofana'yı merak ediyorum, ne zaman takıma girecek.

- Bikoko ve Jallow demişken es geçilmesin, Mehmet Al bu ligin en iyi futbolcularından

- Sezer Özmen > Semih Kaya.. Hatta belki > Serdar Aziz

- Son iki iç saha maçında Kartalspor'un rakip kalecisi sakatlanıyor. İlginç

Pazar, Kasım 13

Fenerbahçe 94-63 Homend Antakya

Hani böyle başlıkta skoru falan yazınca maç yorumu yazısı gibi gözükebilir ama ilk cümleden alakası olmadığını belirtelim, haddimiz değil basketbol yorumlamak. Ama Kadıköy, Caferağa, haftasonu, milli maç arası, Penny derken kendimizi de salonda bulduk...
***
Karar değiştirdim Tamane Sutton Brown'dan daha iyi.
***
Angel tribüne bak, i love you Angel diyorlar rakiple geyik yapıyorsun, olmaz.
***
Olcay Çakır'a çok güveniliyor, çok yetenekli, olacak da, ama daha var...
***
Çarşamba günü oynayacağımız takım Nadezhda, rusça umut demek. Bizimse umutlarımız çok farklı, gereğini yapmamız için daha cesaretli olmak lazım, bunun için de kaybedeceğimiz şeylerin az olması lazım. Kaybedeceğim şeyler az, ama hala cesur değilsek sorun kafada...
***
Babkina maç bittikten sonra salonda görüldü. Taraftarlık ayrı, ama üstünde çubuklu olmadan sivil haliyle daha güzeldi, alınmaca yok. Görünmesi de yetti, seviyoruz.

Fikstür Avantajını Kaybetmek


Böyle bir taraftar önünde kaybedilir mi? Kaybedilir tabi, futbolda her şey mümkün. Eğer rakip sizden daha üstünse, taraftar da birşey yapamaz.

Peki siz şampiyonluğa oynayan bir takımsanız, kazanırsanız liderliğe yükselecekseniz ve rakibiniz ligin en alt sırasının bir üstündeyse yine böyle bir taraftar önünde kaybedilir mi? Kaybedilmez tabi ama futbolda herşey mümkün. Oluyor.

Fluminense bana göre sezona havluyu attı. Deco'suz çıktıkları maçta America Miniero'ya 2-1 mağlup oldular. Kazansalardı maç fazlasıyla lider olacaklardı. Ligin bitmesine 4 maç kaldı. Yavaş yavaş havluyu atan takımlar belirleniyor. Büyük konuşmak gibi olmasın ama Fluminense'nin işi zor artık. Oysa fikstür avantajları vardı, son 5 maçın 3'ü içerideydi ve biri lider Vasco'ya karşı. İlk iç saha maçını kaybedince, fikstürün sadece Rıdvan Dilmen'in programlarında avantaja dönüştüğünü anlıyoruz. Yine de, herşeye rağmen içeride, 2.sıradaki Vasco'yu ve deplasmanda 3.sırada yer alan Figueirense'yi mağlup ederlerse işler değişir.

Bu arada America Miniero, ligin alt sırasında dedik ama şunu da es geçmeyelim. Kendi sahalarında lider Corinthians'ı ve Vasco'yu yendiler, Figuerense ile berabere kaldılar.

Bu arada Fluminense, bundan önceki son iç saha maçında da Atletico Miniero'ya mağlup oldu. Miniero takımlarının kaptanları hafta içi Brezilya basınına ortak poz verip "şampiyonluk bizden geçer" der mi?

Haftanın Gece Yazısı

Ati kardeşim "arada dram yazıyorsun benim bile moralimi bozuyorsun" tarzı birşey dedi geçenlerde. Haklı. Bazen gece 2-3'lere kadar oturunca, arkadan da müzik verilince (ver 12 Dev Adamı) böyle şeyler yazılıyor. Biz de insanız. Arada kederleniyoruz. Bugünkü müzik seçimimi etkileyen adam Yiğit oldu, devamında Efe'de aynı yola girdi. Gençler siz siz olun, cumartesi akşamı Ahmet Kaya dinlemeyin
Bakıyorum aslında hayatım, burada anlattığım, bazı yazılarda yazdığım kadar kötü değil. 3-5 sene önce kurguladığım hayatı yaşıyorum. Maç izleyerek para kazanıyorum, her gün (televizyondan da olsa) en az 1 maç izliyorum, her gün 1 film izliyorum. Üniversite yıllarım gibi. Ve hep böyle olmasını istemiştim. Gerçekçi olduğumuz zaman istediğim hayat buydu; daha doğrusu olması en muhtemel güzel hayatı yaşıyorum, birkaç ufak eksiğe rağmen ki onlar da zamanla olur diye umuyorum. Yani aslında yaşantımla çok fazla sorunum yok ama hayatın kendisiyle bir kavga var.
Bundan daha iyisi, daha güzeli olabilirdi. Olabilir, daha maç devam ediyor. Bu dünyada yapılacak birçok şey var. Okunacak birçok kitap, izlenecek birçok film ve hepsini siktir et gezilecek, görülecek birçok yer, tanışılacak insanlar var. En önemlisi izlenecek maçlar, gidilecek stadlar var (Burasının futbol temalı bir blog olduğunu unutmadan). İnsanın bunları yapamadan öleceğini bilmesi, birkaç umut kırıntısıyla direnmesi güzel bir şey değil.
Şimdi düşünelim. Ne için yaşıyoruz. Amacımız ne? İyi bir kariyer, mutlu bir aile hayatı.. Bunlar Amerikan rüyası olarak geçiyor. Benim amacım bu değil. Hiç bir zaman olmadı.
Tek amaç var aslında. Mutluluk. Belki tam olarak kavramın adı o değil. Aslında istenen, amacımız; ne zaman olacağını bilmediğin o son nefes verme anını yaşarken "evet hacı ben güzel yaşadım şu an ölüyorum ve gözüm açık gitmiyor, bana verilen şansı iyi değerlendirdim, formanın hakkını verdim" demek olmalı. Bunun adı ya mutluluktur, ya hazdır, ya da başka bir şeydir. Muzaffer Can Mutlu bunun adını koyar.
Bu haz için yaşıyosak sadece ölürken, son nefesi verirken değil; yaşamın her anında bunu kovalamak lazım. Kovalayalım tamam da bunun için ne lazım? Bence iki şey lazım. Ya kendini bulmak zorundasın ya da kendinden vazgeçeceksin. Bu ikisini sağlarsan hazzı da yakalarsın, mutluluğu. Zaten mutluluk içimzide geyiği yok mudur? İnsan kendi içinde bulabilir bunu.
Bu iki seçenekten hangisini yapabiliriz? Aslında en zoru kendinden vazgeçmek. Çünkü yeterli düzeye gelecek kadar vazgeçemezsen, kendini kaybedecek noktaya gelemezsen acı çekersin. Ama ne yazık ki uygulanacak tek seçenek de (şimdilik) bu. Bizim (benim) şu anda kendi içimizde çektiğimiz acıların, sıkıntıların sebebi de bu. "Lan o zaman niye kendinden vazgeçiyorsun, onun yerini kendini bulsana hem acı çekmezsin hem o daha kolaymış" diyen arkadaşlara da hak veriyorum ama şu da var:
Kendini bulmak için gereken şeyi bulamıyoruz, ona sahip olamıyoruz. O şey, özgürlük. Bir insan yeteri kadar özgür olamazsa kendini bulamaz. Eğer çok eski devirlerde yaşasaydık özgür olabilirdik, daha kolay ulaşabilirdik. Modern dünya ve teknoloji bizi bu kadar ele geçirmeseydi özgürlük herkesin, her kesimden insanın ulaşabileceği bir kavram, veya her neyse artık, olabilirdi. Fakat artık öyle değil. Hatta çok uzağa gitmeye gerek yok 1950'de doğsaydık yine yeteri kadar özgür olabileceğimiz bir dönem sunabilirdi dünya. O iki dünya savaşına rağmen. Ama şu an 2000'lerdeyiz ve özgürlüğü, sokakta bulmak imkansız gibi birşey.
Peki nerede bulabilirz? Nasıl bulabilirz? Nasıl elde edebiliriz? Romantik cümlelere gerek yok? Gerçek belli. Özgürlük satın alınan olmasa da maddiyatla ölçülebilecek bir kavramdır. Yani zincir şöyle; mutluluk için gereken hazzı elde etmek için gerçekelştirmek zorunda olduğun kendini bulma eylemi için gereken özgür yaşam için gereken şey maddiyattır. Tersten okursak: maddi gücün olursa özgür olursun, özgür olursan kendini daha iyi tanırsın ve kendini bulursun, kendini bulursan her türlü hazzı yaşayabilirsin ve bu da seni mutlu eder.
Bizim ailenin malı mülkü belli. Mısır'da bilmediğim bir dedem falan yoksa kimseden yüklü bir miras kalmayacak. Ailemizdeki erkeklerin yaşadıkları ve benim önceki takımlarımdaki performanslarım göz önünde tutulursa, çalışarak çok fazla para kazanamayacağım. Geriye tek bir şey kalıyor: Şans oyunları.
Şans oyunlarına olan ilgimi bilen bilir. Bazı arkadaşlar, mesela Selim; 65 yaşında tutturursun, 3 sene sonra da ölürsün diyorlar. Haklılar. İşte bugünkü yazının konusu bu. Yaşanmış büyük bir bir dram var. Gerçek bir dram. Daha önce gece yarısı yazdığım melankolik yazıları unuttun. Hepsi alkolün veya bazı müzisyenlerin eseri. 
Yukarıdaki fotoğrafa baktıktan sonra çıkan numaralara tıklayın. Tek kolon oynamışız ki, genelde böyle şans oyunlarını tutturanlar ya son parasıyla ya da hayatlarında ilk defa oynadıklarından tek kolon oynarlar. Ben onlardan değildim ve sanırım burada ıskaladık. Yazılan numaralar, 6-16-34-35-41-48 çıkan numaralar 7-16-33-34-43-48
3 tanesi tutuyor, 3 tanesi yanından geçiyor. Kaçırılan para 2 trilyondan fazla. Özgürlük, haz, mutluluk laga luga, şu yazı, daha önceki yazılar, iş, güç, metrobüs, maaş, sigorta, kira, fatura hepsi 3 numara daha tutsaydı anlamsız kalacaktı. Gerçekten büyük bir dram var. Ama nedense şu yazıyı yazarken o kadar üzülmüyorum. Bunun nedenini de bilmiyorum, sanırım burada ismi geçen ve yazıya konu olmasa da yazının yazılmasına sebep olan insanlar sayesinde.
İsmail Abi'nin gemiyi beklediği gibi, o para bir gün bana çıkacak zaten. Ondan eminim. Bunun rahatlığı da var. Ağzımın dediğiyle kulağının duyduğunun tuttuğu hiç ben görmedim hayatımda... Ağzımı burnumu kırabilirsiniz.

Cumartesi, Kasım 12

Kaybeden Ege Futbolu



- Neyse ki Akhisar, Tavşanlı, Buca gibi örnek takımlar var.

- Denizlispor toparlanıyor gibi geldi. Ama işi zor, forvet lazım.

- Hafta içi kadro dışılar falan vardı. Osman Özköylü toparlamış biraz sanki.

- Karşıyaka ise bildiğiniz gibi. Hoca değişimi, alınan galibiyet, havaya girilme, sonrasında kötü futbol ve puan kaybı. Boşuna heves.

- Adiyah gerçekten çok ilginç adam.

- Denizlispor 7. defa ilk yarıyı gol yemeden kapadı. Zaten 10 maçın sadece 3'ünde ilk yarıda gol yedi. Yenilen 3 gol de 40 ile 45. dakikalar arası.

- Bir istatistik de Karşıyaka'dan verelim. Bu sezon oynadığı tüm maçların ilk yarılarında gol atamadı.

- Trt spikerleri en kötü olmak için birbirleriyle yarışıyor.

- Şaban Yılmaz nedir aga?

- Mustafa Uğur'un ömrü kısa olur. Kötü hoca olduğundan değil, Karşıyaka'yı bildiğimden...

- Penaltı pozisyonunu bir daha izlemek lazım.

- Denizli bu sezon maç başına 2 gol yedi. Gol atamayan takımlar: Sakaryaspor ve Karşıyaka.

- Can Erdem ile Özgürcan Özcan. Yarım kalan hayatlar, kahır çektiren forvetler.

- Bank Asya döndü, yeniden başladı, güzel oldu.


12 Kasım Hatırası


Türk basketbolseverinin Marcus Haislip'i biraz daha sevdiği, hatta çok sevdiği anlardan biri, belki de ilk sıradaki. Bu hareket ona 9 maç ceza olarak yansısa da kalplerdeki yeri daha da büyüdü. Tarih 12 Kasım 2006, yer Abdi İpekçi Spor Salonu

Fenerbahçe'nin Fenerbahçe Ülker adını alıp eski Efes Pilsen'e döndüğü (Ömer Onan, İbrahim, Mirsad, Kambala, Aydın Örs) sezon. Fenerbahçe olduğunu anlamamız için sarı-lacivert çubuklu forma ve Damir Mrsiç'ten başka somut birşey yok.

Zaten o Damir Mrsiç de yenilgiye isyan ediyor, farkı açan Efes Pilsen'e dur diyor. Fenerbahçe farkı eritiyor, maça ortak oluyor. İşte tam da o anda Mirsad herşeyi bok ediyor (Fenerbahçe adına).

Yine Mrsiç'in uzaktan salladığı bir hücum sonrasında delikanlı Mirsad, Haislip'e atarlanıyor. Atarını yaparken Haislip'ın suratına birşeyler yapıyor, tokat desen değil, yumruk desen az sonra göreceğimizin yanında hiç değil. Biraz korkak, biraz çekingen davranıyor Mirsad. Tabi pozisyondaki asıl korkak, Haislip'ten kaçarken Drew Nicholas'a çarpan İbrahim Kutluay oluyor.

Haislip ABD'li. Sessiz sakin bir çocuk olsa da içten içe sokak kültürünü almıştır. Mirsad gibi tek delikanlılığı Hırvatistan maçından sonra NoviPazar'a selamlar diyen bir adam değildir herhalde. İşte o Haislip, fena sallıyor Mirsad'a.

Mirsad'ı ölümden kurtaran ise Kaspars Kambala oluyor. Daha sonraları boksör olacak olan Kambala, o gün sevgi kelebeği, barış elçisi rolünde. Haislip'i çekiyor, Mirsad'ın ömrüne ömür katıyor. Kambala'nın Haislip'i uzaklaştırmasını "aha işte fırsat 1 kişiye karşı 3 kişi dalalım kanka" olarak yorumlayan Semih Erden ve Rasim Başak hemen olay yerine gelse de Prkaçin onları püskürtüyor.

TBL'nin unutulmaz anlarından biri. Üzerinden 5 sene geçti. Gülerek hatırlıyoruz. Karaktelerin birçoğunun artık TBL'de basketbol oynamaması, hatıraları canlandırma adına olaya anlam katıyor. Videonun arkasında çalan müzik ise en az olay kadar komik.

Hırvat Günü: 11.11.11




- Erken gol yiyen milli takımı izlemek çok sıkıcı.

- Oliç, Hamburg, Ali Sami Yen; üzücü hatıralar

- Ercan Taner'i değil de Rıdvan Dilmen'i dinlemek çok yorucu

- Dağ Başını Duman Almış'ı beğenmeyeneler var, ama bence değil. Ben seviyorum.

- Siyah takım elbisenin üstüne sportif bere takan güzel insan Biliç.

- Sıkıcı futbolun pan zehiri; yağan yağmur

- Volkan, Emre, ergen taraftar. Hepsi boş işler. Ama Volkan ile Emre daha boş.

- Gökhan Gönül son yılların en kötü sağ bek performansını izlettirdi.

- Ama biz gidince turnuvaya renk katacaktık? Neyse Hırvatlar katar artık, damalı forma, meşaleli tribünler, farklı teknik direktör

- Gordon Schildenfeld'in oynadığı savunmaya nasıl gol atılamaz. Büyük başarısızlık..

- Modriç'i gördün mü Gürcan Bilgiç? diye sorasım var.

- Maçın en iyisi bence Corluka

- Arda'nın maçın başında Biliç ile yaptığı, maçın sonunda Modriç'e yaptığı. Hepsi, Antalya'da ona küfreden 13 yaşndaki çocuk yüzünden.

Cuma, Kasım 11

Velez'i Kurtaran Penaltı




Velez Sarsfield, kendi evinde Santa Fe ile karşılaşıyor. Copa Sudamericana'nın çeyrek finalinin ikinci maçı. İlk maç 1-1.

Velez maça iyi başlıyor, 20 dakikada 2-0'ı yakalıyor. Goller Meksikalı milli futbolcu Guillerme Franco(foto)'dan. İkinci yarıya konuk takım müthiş başlıyor, Buenos Aires şaşırıyor. 70. dakika 2-2 oluyor. Bu sonuç Santa Fe'yi yarı finale çıkaracak. Geçmişten bir maçı hatırlatıyor ama buraya yazmayalım.

Son dakikada penaltı kararı tartışılır ama Velez'i kurtarıyor. Maç 3-2 bitiyor. Velez yarı finalist.

Diğer yarı finalist Brezilya'dan Vasco. Gerisi belli değil. Universidad de Chile, Arsenal Sarandi'yi konuk edecek. İlk maç 2-1 Şililer'in galibiyeti ile bitti. Libertad deplasmanına giden Quito ise maça 1-0'ın avantajla başlayacak.

Libertadores yokken Sudamercana'ya sardık, finalde Arjantin-Brezilya olsaydı iyidi.

İstanbul Fobisi


- Geçen sene ilk grup aşamasında İstanbul'da 5te 5 yapan takım, şimdi maç kazanamıyor.

- Nedenlerini geçen sene gittiğimiz maçlardan sonra yazmıştık.

- Efes çok güçlü takım, rakibi oynatmıyor ama bu kadar basit hata yaparsa işi zor.

- Barac zor zamanda takımı sırtlayan adam oldu.

- Vujaçiç takımın en gözde ismi ama çok istikrarsız. İkinci Rako vakası mı?

- Sinan Güler'in ilk yarıdaki rezalet dış atışları...

- Cenk Akyol son 2-3 yıldaki en iyi maçını oynamıştır herhalde.

- İlk yarının son anındaki süre muhabbetini çözemedim bir türlü.

- Farmar fena.

- İlievski, Batista; neyse ki bunlar var. Yerli kadro katkı veremiyor.

- Ersan mesela; hala ağırlığını koyamadı.

- Ermal'i görünce bir garip oluyoruz. Kenardan havlu sallasa da...

Perşembe, Kasım 10

Trapper


Bunu bilen gerçekten liseli değildir :)
***
Trapper'ın 1996-2001 arasındaki kariyerinin önemli yarışlarından bir derleme... Ali Kayakıt, Zadik Gökoğlu, Yüksel Saymaz.. Eskiden at yarışı spikerleri de heyecandan kupon yedirirlerdi adama...