Cuma, Temmuz 1

Ona Her Yer Paris


Şu ana kadar Süper Lig'de yapılan en sükseli transfer kesinlikle Jese Rodriguez. Verim konusunu ayrıca yazacağız ama isim olarak daha güçlüsünü sadece resmileşen transferlerde değil, gazete sayfalarındaki dedikodularda bile bulmak zor. Ne Weghorst, ne Carvalho, ne Solbakken...

Zira Jese futbol hayatına inanılmaz bir potansiyel ve büyük bir beklentiyle başlamıştı. O ilk adımları en yakından izleyenlerden biriyiz. 2013 yılında ülkemizde düzenlenen U-20 Dünya Kupası'nda, Julen Lopetegui'nin çalıştırdığı İspanya'nın en önemli oyuncusuydu. Suso, Paco Alcacer, Juan Bernat, Saul, Gerard Deulofeu gibi isimlerin olduğu bir kadrodan bahsediyorum. Zaten takımın 10 numaralı formasını kapmıştı. 

Jese, İspanya'nın TT Arena'da oynadığı üç grup maçında dört gol atmıştı. O maçların birinde, turnuvayı şampiyon olarak bitirecek Pogbalı, Umtitili, Zouma'lı Fransa'yı 2-1 yenmişlerdi. 

O turnuvada sarı-kırmızı koltuklu TT Arena, sarı-kırmızı formalı İspanya'ya uğur getirmişti. İspanya bir sonraki turda yine aynı stadyumda, yine Jese'nin gol attığı  maçta Meksika'yı yenmiş, fakat çeyrek final için gittiği Bursa'da Uruguay'a yenilmişti.

O turnuvadan uzun uzun bahsetmeye gerek yok. Aslında o turnuvanın ekmeğini Süper Lig olarak az yemedik ama şimdilik konu dağılmasın. Jese'den devam edelim.

Turnuvayı Bruma ile beraber beş golle tamamlayan Jese, dönüşte Real Madrid'in A takımına yükseldi. Sezonu da 18 maç oynayarak ve beş gol atarak tamamladı. Genç bir futbolcu hiç de fena değildi. Daha çok kenarda oynuyordu, Gareth Bale ile forma savaşı veriyordu. Her şey iyi gidiyordu. En azından saha içinde... Saha dışında ise ters bir şeyler olduğu belliydi.

O sezonun ortasında, henüz kendisini Real Madrid'de bile tam kanıtlamışken ilginç bir açıklama yaptı. "Dört sene sonra Ballon Dor'u kazanacağım" dedi. İddialı futbolcuları severiz. Ama iddiaları tutarsa... Jese'nin iddiası tutabilirdi ama tutması için çok fazla çaba sarf etmedi. Sadece yeteneklerine güvendi.

Aslında çok da yetenekli bir oyuncu değildi. Teknik anlamda belirtiyorum bunu. Kusursuz bir top tekniği, üstün bir çalım becerisi yoktu. Bir sihirbaz değildi. Güçlüydü. Hatta halterci gibiydi. O fiziğe rağmen de hızı iyiydi. Fakat bunlar hep fiziksel becerilerdi. Vücuda iyi bakmayı şart kılıyordu. Yani onun olası zor ve formsuz zamanları için "Form geçici, klas kalıcı" cümlesini kullanmak zordu.

İşte tam da o dönemde çapraz bağlarını yırttı.  Devam eden iki sezonda Real Madrid'de çok az maçta ilk 11 şansı bulabildi. Yaş ilerliyordu ama 2013-14'ten daha iyi bir sezon da geçiremiyordu.

2016'da PSG'ye transfer oldu. Bu transferin sebebi tamamen potansiyeliydi. Yoksa bir form durumuna kanma söz konusu değildi. Zaten PSG de hemen onu kiraya göndermeye başladı. Önce rehabilitasyon için doğduğu yer Las Palmas'a, sonra Stoke'a, Real Betis'e... Paris'e geri döndüğü oldu, sonra yine bavulları topladı. Her yol denendi, her yol Paris'e çıktı ama onu sahada görme ihtimali giderek azaldı.

Paris'in gece hayatı, Jese'nin içindeki Las Palmas ruhu, şöhret, para ve diğer birçok faktör birleşince saha dışıyla daha çok anılmaya başlandı. Mesela çapraz bağları yırtıldıktan bir hafta sonra verdiği bir parti esnasında, bulunduğu yerde yangın çıktı. Yangından kurtarılması gündeme oturdu. İlişkileri de sık sık gündem oldu. 29 yaşında ve beş çocuğu var. Hatta bunlardan birinin babası olduğunu, doğumdan sonra İnstagram'dan öğrendi. Babalık testi ile oğlunun velayetini sonradan kabul etti. 

Şu anda Instagram'da 600 bin takipçisi bulunan Aurah Ruiz ile beraber. İspanya'da gündemden düşmüyorlar. Bir ayrıldılar, bir barıştılar. Ayrıldıklarında Jese'nin başka ilişkileri ve o ilişkilerden çocukları oldu. Sonra tekrar geri döndüler. İkisi de sık sık sansasyonel açıklamalar yaptılar. Evlendiler. Çocukları oldu. Fakat erken doğan çocuklarının sağlık sorunu oldu. Ruiz, Jese'nin oğluyla ilgilenmediğini söyledi. Hatta Jese'yi mahkemeye verdi ve hem tazminat hem hapis cezası talep etti.

İspanyol medyası bu ilişkiye sıkı sıkı sarıldı. Devamlı dedikodular türetti. Mesela Ruiz, bir ara İspanya'da Big Brother tarzı bir yarışmaya katılmış ve bir süre sonra yarışmadan elenmişti. İspanyollara göre Jese, sevgilisinin elenmesi için 5 bin euro'luk masrafa girmişti.

Tabi ki burada ahlakçılık yapmaya çalışmıyorum. Fakat bu fırtınalı adamın saha içinden çok saha dışında görünmesi önemli bir soru işareti olarak ortada kalıyor. Hatta tam da bu iki alanın birbirine nasıl karıştığının güzel bir örneği de 2020'de yaşandı.

Covid'in en yoğun yaşandığı 2020 yılında, Jese kuralları ihlal ederek bir parti verdi. Bu partinin ortaya çıkması sonucu PSG ile sözleşmesi feshedildi. Tabi tek nedenin bu olmadığı iddia ediliyor. Tam da o günlerde oyuncunun sevgilisi Ruiz'i Rocio Amar ile aldattığı iddia edildi. Bu da kulübün sabrını taşıran gelişmelerden biriydi.

Biraz futbola dönelim o zaman. Zira çılgın atan 5-6 seneden sonra Jese de öyle yaptı. Doğduğu yere, Las Palmas'a geri döndü. Son 1.5 sezonu orada geçirdi. Aslında fena da bir performans sergilemedi. İlk yarım sezon bir alışma süreciydi ama sonarsında, yani geçen sezon devamlı oynadı.

Sıklıkla da forvette görev aldı. Çok fazla gol attığını söylemek mümkün değil. Geçen sezonu 11 golle tamamladı ama bunların 5 tanesi penaltıdandı. Yine de takıma büyük katkı sağladı. Asistlerini de es geçmemek lazım. 44 maçlık sezonda 41 karşılaşmaya çıktı. Ankaragücü'nün transfer gündeminde Diego Costa ve Danny Welbeck gibi isimler yer alıyordu. Aylardır sahalarda görmediğimiz yaşlı oyuncuları veya ilk 11'den düşmüşleri transfer etmektense, oynayarak gelen ve halen 30 yaşın altında olan bir oyuncuyu getirmek bence daha doğru bir hamle.

Öte yandan sezonu pek de iyi bir anıyla bitirmedi. Play-off yarı finalinde Las Palmas, Tenerife ile eşleşti. İki maçı da kaybetti. Jese iki maçta da oyundan alındı. Elenmenin ardından da teknik direktörü basın önünde eleştirdi ve oyundan çıkmasının hata olduğunu söyledi. Devamında kulüpte kalması kaçınılmazdı...

Zaten Jese denilince aklıma goller değil, ünlü güzel kadınlar, partiler ve basına verilen demeçler geliyor.  Şarkı,  "Bize her yol Paris değil, her yer Ankara" diyor ama sanki Jese için tam tersi. PSG ile sözleşmesi fesh edilmiş olabilir. Fakat onun için her yer ışıltılı Paris geceleri ve coşkulu Kanarya Adaları partileri gibi...

Yine de futbolsever olarak bize giren çıkan yok. Parayı veren Ankaragücü, riske giren onlar. Bizim için güzel bir merak unsuru oluştu. Bakalım Jese futbol oynayacak mı, futbola geri dönecek mi? Yoksa hayal kırklığı yaratan transferlerin arasına geçip bize yeni bir hikaye mi kazandıracak? Sorular güzel, iki cevap da bizim için aynı çekicilikte...

Öte yandan Ankaragücü'nün mevcut transfer hamleleri de çok enteresan geliyor. Alışık değiliz. Uzun zamandır, transfer dönmelerini eldeki oyuncularını (çoğu alacağı bulunan) göndermekle uğraşan, transfer yasağı alan, transfer tahtasını son günde açan ve o son güne 15 transfer sığdıran bir kulüp görüyorduk. Bu ezber olmuştu. Bu sezon ise henüz Temmuz gelmeden önemli isimleri kadroya kattılar.

Bence Jese en iyisi değil! Portekiz'in Gil Vicente takımından gelen Pedrinho'yu merakla bekliyorum. Portekiz Ligi'nin en çok asist yapan ikinci oyuncusu olan Pedrinho, büyük ihtimalle forvet arkası oynayacak. Peki Jese nerede oynayacak? Las Palmas'ta çoğu maçını en önde oynamıştı. Yine öyle düşünülebilir ama bana sanki bir sükseli santrfor transfer daha yapılacakmış gibi geliyor. Öyle bir durumda da Jese'nin yeri sağ kenar olabilir. Tıpkı Real'de ilk (ve son) parladığı zamanlar gibi... Bekleyip göreceğiz ama bunun için de heyecanlıyız.

Hiç yorum yok: