Perşembe, Aralık 5

Fenerbahçe 1 - 2 Fethiyespor



48'in ekmeğini Muğla Belediye Başkanı benim kadar yememiştir. Bu sefer hakikaten sınırı aştım sanırım. Hayatımda hiç gitmediğim Fethiye'ye ve o beldenin kulübüne ufak bir sempatim vardı. Ama hiçbir zaman aidiyet hissetmedim. Bodrum ile aynı plakayı kullanıyor olmaları aidiyet duygusunu yüzde 1 oranında arttırdı belki. PTT 1.Lig'de oynamaya başladıktan sonra, bir de doğup büyüdüğüm Kadıköy'de Fenerbahçe'ye rakip olması güzeldi.

Maç öncesi hafif goygoyla kendi kendime "Tarihi bir gün" diyordum ama işlerin bu şekilde sonlanacağını tahmin etmiyordum. Kim tahmin edebilir ki? Fethiyespor Basın Sözcüsü İsmail Türk bile turdan ümidini kesmişti. Haksız da sayılmazdı. PTT 1.Lig'in en zayıf takımı ile, Süper Lig'in lideri karşılaşıyor. Üstelik İstanbul'da. Fethiyespor'a ufak bir şans vermek bile akla mantığa sığmıyordu.

İki gün boyunca ilginç maçlar izledik. Gaziantep BB Spor'u penaltılar sonunda elememiz  Fenerbahçeliler'in hoşuna gitmiş, bir gece boyunca baya dalga geçmişlerdi. Biz bu şakalara karşı bir kez bile "Oğlum sizin de yarın maçınız var" demeyi düşünemedik, çünkü o kadar zor ihtimaldi. Haliyle Fethiyespor maçından keyif almak yeterliydi, kazanmak akılda bile yoktu. 

2010 yılında Fenerbahçe, Trabzonspor karşısında şampiyonluğu kaybetmeden saatler önce Trabzonsporlu Tanju kardeşimiz, deplasman tribünü biletlerinin bır kısmının satılmadığını söyleyerek bizi tribüne davet etmişti. Biz ise Fenerbahçe'nin şampiyonluk kutlayacağını ve maç sonu stadyumdan ayrılmamızın gece geç saatleri bulacağını tahmin ederek davete icabet etmemiştik. Tarihi günü ıskaladık. 

Bu maçta da buna benzer bir hikaye yaşadım. Fethiyespor tribününe girip senelerdir süren "Kadıköy deplasmanı" hasretimi bitirebilirdim ama Fenerbahçe'nin arka arakaya atacağı golleri izlemek için 20 lira vermeyi göze alamadım. Yiğit'le, Sencer'le, Fenerbahçeli arakadaşlarımla oturup rahat rahat maç izleyip boşa düşen kombineyle de maçı beleşe getirmek daha doğru geldi.. Tarihi bir güne bu sefer tanıklık ettik ama yine yanlış yerdeydim. 

Fakat bu sefer de senelerdir özlediğim sesi duydum. Son 2-3 yılda, gittiğim hiç bir maçta, deplasman tribününden gelen ve bütün stadın üzerine çöken o ince "goool" sesini duymamıştım. Kendi sahanızda bunu duymak hiç güzel değil ama bu tribün rekabetinin ve futbolun en güzel (tatlı-sert) anlarından biri olduğu gerçeğini de inkar edemeyiz. Kaç zamandır hangi stadyuma gitsek o tribünler bomboştu. Veya çok az kişi vardı. Veya gol atamıyorlardı... Bu sefer Fethiyespor tribünü deplasman tribününü nispeten doldurdu. "Kadıköy'e çıkarma yaptılar" diyemeyiz ama o buz gibi gelen "gooooll" sesi geldi.

Maç hakkında yazacak çok fazla cümlem yok. 80 dakika boyunca uyuduk. Fenerbahçeliler durumu kendilerine göre daha iyi analiz ederler. Şahsi fikrim; yedek futbolcular kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Sezon boyunca oynayıp göze girmelerine neden olacak maçları ellerinin tersiyle ittiler. Bundan sonraki dönemi Ersun Yanal 14-15 futbolcuyla bile çekip çevirebilir. Ama yenilginin faturasını oyunculara kesmek de yersiz. Türkiye Kupası'nın bu turları yedek oyuncularla kazanılacak maçlara sahne olmuyor. Rotasyon, iki farklı takımdan oluşmamalı. Skor zora girince Emenike veya Umut Bulut'u oyuna sokmak yeterli olamayabilir. Daha karma bir 11 sürülebilirdi. Yeni gelen yabancı teknik direktörlerin yedek oyuncularına haddinden fazla güvenip sahaya sürmesini anlayışla karşılayabilirim ama Ersun Yanal gibi, ülkenin en başarılı ve alt liglerin tozunu yutarak gelmiş bir hocasından bunu beklemezdim. 

Daha büyük şaşkınlık yaratan şey ise Fenerbahçe tribünleri oldu. Ligin açık ara önde olan takımlarını, angarya Türkiye Kupası'nda elendikleri için ıslıklamaları hoş olmadı. Ama Fenerbahçe taraftarının da hissetiklerini anlıyorum. Amaçsız gözüken bu tip maçlar taraftar için duygusaldır. Bütün maç sonunda, soğuk havada ve boş stadyumda sadece tezahürat söylersin. Kazansan da kaybetsen de önemli değil dersin ama böyle bir maçta stada gelip sahada mücadele etmeye gerek duymayan topçuları izleyince kendini aldatılmış ve (lafın gelisi) salak yerine konmuş hissetmen çok normal. Ama bu kötü sonuca rağmen Fenerbahçe için korkulacak bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Fethiyespor takımını ise bu sene hiç izlemedim. Arada özetlere bakmıştım. Ligin en zayıf takımıydı, ama sahada çok iyi durdular. Kendi hatalarından basit bir gol yediler, pozisyon vermediler. İkinci yarı çok iyi geldiler. 3'ü bile attılar ama gol sayılmadı. Ben en çok Konyaspor altyapısından çıkan Ali Dere'yi beğendim. Onun dışında Krasniqi de farkını topu ayağına her aldığında belli etti. Ama böyle maçları kazanan takımlardan herhangi birinin öne çıkmaması gerekir. Takım oyunu, futboldaki kalite farkını en aza indirmeye yarayan en önemli olgudur.

İki gün boyunca iki  unutulmaz maçı tribünde izledim. Üstelik iki maçın da bu sıfata ulaşacakları öngörülemiyordu. Özelikle 78.dakikada Fethiyespor golü atınca biraz korktum. İki gün üst üste dondurucu soğukta izlediğim maçların bir de uzatmaya kalması düşünmek bile istemiyordum. 2-1 olunca maça yeniden dahil olduk ve heyecanlı bir karşılaşma izledik. Yani 10 dakika içinde "efsane" bir maça dönüştü izlediğimiz oyun. Futbol böyle işte, hiç ummadığınız maç size çok güzen anılar bırakabilir. Türkiye Kupası; gözden düşen saçma bir organizasyon olma yolunda hızla ilerliyor ama bu maçları stadyumda izlemek sanıldığından daha keyifli oluyor. 

Maç öncesi "Boş kombine var gelir misin" soruma,  "Bir dahaki maça artık" cevabını veren Fenerbahçeli arkadaşlarım bu güzel maçlar için 1 sene daha beklemek zorunda kalacak.


Hiç yorum yok: