Perşembe, Aralık 12

Galatasaray 1-0 Juventus




Futbolla ilgilendiğim ilk zamanlarda, Galatasaray'ı tutmaya başladığımda, bu oyun çok başka bir şekildeydi. Bir dönüşüm halindeydi belki ama çocuk aklıma farkında değildim. Benim için ortada güzel, ulaşılabilir, makyajlanmamış ve "eşit" bir oyun vardı. 

2000'lerin başında devamlı olarak maça gitmeye başladım. Sayısız maça gittim. Sayısız heyecan yaşadım. Çok sevindim, üzüldüm. Birçok insanla tanıştım. Onların hikayelerini dinledim. Ve her zaman bizden büyüklerin 80'lere,90'lara dair anlattıkları hikayelere özendim. O günleri kaçırdığım için hayıflandım. O günlere benzer bir dönemin bir daha yaşanmayacağını fark ettiğim için kendimi sürüklediğim ortamdan soğudum.

Ve derken kimsenin beklemediği bir şey oldu, aralık ayında İstanbul'a kar yağdı. 

Salı günü oynanan maç angarya gibiydi. Yine her zamanki gibi aynı saatte, 21.45'te başlayan, yüksek bilet fiyatlarını ödeyebilen insanların izleyebildiği, süslü, parlatılmış, doğal olmayan ve aynı zamanda başka gruplarda bir sürü hesabın yapıldığı matematikle bezenmiş bir CL gecesi. Mecburen izlemek zorunda hissettiğimiz, egoyu tetikleyen, rekabeti genişleten, gücü gösteren bir futbol akşamı... Eğer bize anlatıldığı gibiyse; eskilerin anlattıklarına dair hiç bir şey kalmamıştı futbolda.

Sonra kar yağdı. Hakem oynanması mümkün olan maçı erteledi, UEFA maçın 1 gün sonra 15.00'te oynanacağını açıkladı. Bütün ezberler bozuldu. Hafta içi, gündüz saatinde, mesai zamanında, kar altında kalan İstanbul'da bir Şampiyonlar Ligi maçı... Üstelik rakip öyle Anderlecht falan değil; en nefret edilesi takımlardan Juventus ile bir tamam-devam maçı, küçük bir final...

Bu maça gitmem lazımdı... Olağanüstü bir durum vardı ve bu ana tanıklık etmek herkese nasip olmayacaktı.

Aslında var ya, hayatımdaki birçok şeyi çocuğum için yaşıyorum. Sırf ona bazı şeyleri anlatabilmek için. Bu günü ona anlatmak için çok sabırsızlanıyorum.

Sanki salı gecesi Delorean'a bindik ve bir anda 1993'te falan uyandık. İstanbul kar altında ve biz maça gidiyoruz. Türkiye'yi AB ülkesi sananlara selam olsun, ülkenin büyük kısmı işsiz ve öğrenci. Metrobüs, maça giden insanlarla dolu ama çoğunun bileti yok. Zaten bilet satışı yok, olsa bile çoğunun maça girecek parası yok. Daha önce de bu seviye bir maç için hiç olmamış. Ama bir umut, herkes stadyuma gidiyor. Stadyum da öyle Dolmabahçe, Mecidiyeköy'de değil. Eğer stada giremezsen, maçı bir köşede televizyondan izleme imkanın da yok...

Metrobüse sırtlarındaki okul çantalarıyla binen çocuklar, "ulan devamsızlık da 7 gün oldu" muhabbeti yapıyor. Aslında devamsızlık umurlarında değil. Stadın civarına geldiğimizde maçın başlamasına çok az vardı. Bize kombine getirecek çocuklar da henüz gelememişti. Ufak bir telaş başladı bende. Yanımızda da İtalyan çocuklar var, onlar da maça girmek istiyor. Ve bir anda kapılar açıldı. Halk stadyuma akın etti... O kalabalıkta İtalyanları ve bizim Mustafa'yı kaybettim. Biraz sonrasında da benim telefonun sarjı bitti. 1990'ları yaşamamız için her şey sağlanmıştı artık.

Tribüne ilk başladığım zamanlarda, ergenken, Sami Yen'in merdivenlerinden koşarak çıkıp o çimi ilk gördüğüm o anı yaşamayı çok severdim. Yıllar sonra ilk defa aynı hissiyatla koşar adım merdivenlerden çıktım. Bu sefer görebileceğimiz bir çim yoktu ve bu beni daha da çok sevindirdi. Kar, çamur, kötü zemin, sıkıcı ve yavaş futbol ama tribünden sahaya yayılan müthiş bir heyecan. Gündüz vakti final maçı oynuyoruz. Sanki eski maçlarla zenginleştirilmiş bir futbol belgeseli izliyorum. Juventus'un da Galatasaray'ın da klasik formaları üzerlerinde... Neredeyse bir ara Juventus'ta Platini'nin Boniek'in oynadığını düşünecek noktaya geliyorum.

15 dakikada ilk yarı bitiyor. Tıpkı eski günlerdeki gibi stadyum içinde gezinebiliyorum. Gerçi maçtan sonra Mustafa daha farklı olaylar anlattı ama bana denk gelmedi. Modern bir stadyumda, aynı koltukta ikişer kişiyiz, merdivenler dolu. Çevremdeki çocukların bir kısmı ilk defa bir maça girmiş. "Oğlum şaka gibi, adamlar önümüzde oynuyor" diyorlar. Şu an benim hissettiklerim zaten aşmış durumdayken, onların maçtan sonra gece yatarken neler hissettiklerini tahmin bile edemiyorum.

0-0'a kitlenmiş bir maç... Dakikalar geçiyor ve bu Juventus'a yarıyor. Artık yavaş yavaş umudumu kesiyordum. Yalan yok, kışı seven İzi'ye bile laflar hazırlamıştım. Tam o anda futboldan vazgeçemiyor oluşumuzun en çılgın örneği bir kez yaşandı. Güpegündüz, herkesin gözü önünde, Sneijder Buffon'a gol attı. Maçın bitmesine çok az vardı ve seneler sonra ilk defa aynı tribünde, golden sonra bir hamal, reklam ajansı sahibine sarıldı.

Golden beş dakika sonra, bir saatlik maç sona erdi. İkinci turda olmak, sezonun analizini yapmak, Mancini'nin geleceği vs. unutuldu benim için... Önemi yoktu. Juventus'u yendik. Gazozuna bile olsa çok başka bir keyif yaşanmıştı...

Ve öyle bir atmosfer vardı ki, stadyumda ve tüm şehirde, biri gelse "Kupa Galipleri Kupası'nda çeyrek finale kaldık" dese şaşırmazdım.

Maç çıkışı izdiham, rezalet. Bu stadyumdan nefret etmek için her şey var. Ama hiç biri önemli değil. TT Arena tarihinde ilk kez Ali Sami Yen'e bu kadar yaklaştı. Bir  daha da böyle olmaz. Ama buna da şükür. Çok sevindiğin, mutlu olduğun bir günü tekrar yaşamak gibi....

Futbolculara da saygım sonsuz, büyük iş başardılar. Ama kusura bakmasınlar, en azından bu sefer benim için sahne onların değil. Bu şartlarda stadyumda olmak için çaba gösteren herkes bu maçın kahramanı. Bilet aldığı için kendini takımın sahibi olarak görenler değil; takıma yakın olabilmek elinden gelen her türlü fedakarlığı yapanlar vardı bugün. Futbolun gerçek kitlesi; sonunda bir seferliğine de olsa modern (!) stadyumlara girebildi. Kime niyet kime kısmet... Ama eğrisi doğrusuna denk geldi...

21 yorum:

minyatürkalem dedi ki...

çok iyi bu yazı, ağlatmak üzereydin.

Adsız dedi ki...

canlı canlı belgesel izledik, yaşadık amk.

17

kutay dedi ki...

eyvallah abi sağolasın)

HotSauce21 dedi ki...

Gerçekten muazzam bi yazı, eline sağlık...

Sencer Yücel dedi ki...

az daha çok beğeniyordum ben de. iyi yazı.

ilkitilki dedi ki...

söylemeye çalıtığın şeyi çok iyi anlıyorum.ama milyonlarca genç anlamayacak maalesef

tolga dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
tolga dedi ki...

yıkılmış bir statta şampiyonlar ligi maçı izledik 40000 kişi var mı ötesi.Ben yıllar sonra A.Sami Yen kapalısına gittim o gün.Bi ara yeni açığın arka tarafındaki Polat holding binasından Gs bayrağı açıldığını gören binlerce insan bulabilirim :)

Melih Özdamar dedi ki...

Müthiş bir yazı, emin ol aynı şeyleri ben de hissettim. Maçı seyrettiğim kahvede işi bırakıp gelen memurlar, okuldan kaçan öğrenciler, üniversite sınavından koşarak çıkan ve maça yetişen benim gibi öğrenciler, namazdan koşup gelenler bile vardı. Hele gol anını anlatmam imkansız. Vİdeoya çekeyim dedim, şarjım bitti ama birbirini tanımayan insanların birbirine sarılması görülmeye değerdi. Kahve, tribüne dönmüştü. :) İnan aklıma geldikçe sevinçten gözlerim doluyor. O kadar güzel bir histi. Yazı için ellerine sağlık.

cüneyt dedi ki...

muhteşem, yaşadığım her şeyi biri kaleme dökmüş, saygılar...

ilkay yildiz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
cüneyt dedi ki...

birileri benim duygularımı, Galatasaray geçmişimi Ali Sami Yen'i kaleme almıx, benim içimi dökmüş sanki... harikaydı dostum, mükemmel bir yazı

ilkay yildiz dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ilkay yildiz dedi ki...

2 Aralık 1998'deki Juventus maçı için okulu
asmış, buz gibi havada 7 saat Eski Açık'ta maç
saatini beklemiş, ayaklarımızı hissetmediğimiz
bir anda "bugünleri sırf ileride anlatabilmek için yaşıyoruz" demiştik. Şimdi güzel yazını
okuyunca görüyorum ki, bu herkes için ne kadar doğruymuş.

varol döken dedi ki...

eskiden çiş kokusu vardı statlarda, özlediğin buysa

kutay dedi ki...

@ilkay yıldız
her 15 yılda bir böyle juventus maçları olsun))

kutay dedi ki...

kadıköy'ün en pis kokan lokasyonunda saatlerce oturup, "yoğurtçuya kombine çıksın" diyen varol döken, bloga yorum yaptı, mutluyum..)

Akın dedi ki...

Ali Sami Yen stadında yıllarını harcamış bir taraftara eskiyi yaşatmayı başarmışsın, çok güzel ve o anı okuyana da yaşatan bir yazı olmuş :)

Ali Sami Yen girişinde " abi beni de soksana içeriye " diyen çocuklar yok T.T.Arena'da, ben hiç denk gelmedim.Devamsızlıklarından bahseden öğrencileri aktardığın bölümde bu geldi aklıma.

klasik10 dedi ki...

Nokta atış yapmışsın duygularımıza tercuman olmuşsun. İşte Ali sami yen bu !!

kubilay gökkaya dedi ki...

her canım sıkıldığında okuyorum ya. daha güzel bir yazı olamaz.

hakkus1422 dedi ki...

kalemine sağlık hocam.. tüyler diken diken.. taraftarlık anlayışım, futbola bakışım, her şeyi o kadar net ve güzel özetlemişsin ki, 2 maçta da orada olan biri olarak sana teşekkürü bir borç bilirim..