Cumartesi, Nisan 12

Galatasaray 64 - 55 Partizan



"Nereden nereye geldik" muhabbetinin basketbol şubesi için artık abartıldığını düşünüyorum. O kısmı çoktan geçtik. 2006'dan beri sistemli olmasa da adım adım ilerleyen, üzerine koyan (bazen geri adım atsa da) bir durum sözkonusu. Bu olaylara üç sene önce küme düşüyorduk diye bakmak artık yersiz. O bir kazaydı, tamam büyük bir krizdi ve belki de tarihin baştan yazılmasına neden olacaktı ama Cem Akdağ'ya binlere kez daha teşekkür etmekten başka söylenecek çok başka bir şey yok, kalmadı.

Yine de taraftarlık hissiyatı bakımından olaya ilk Euroleague maçımızdan, Unics Kazan'a yenildiğimiz maçtan bakabiliriz. 2.5 sene öncesiydi. Büyük bir heyecan vardı içimizde. Çok ayrı duygularla salona gelmiştik. Şu an takımda olan Domercant'ın üçlüğü ile buz kesmiştik. "Buraların havası başka usta" diyerek çıkmıştık salondan. Sonra o hava da değişmişti. Bir sonraki maç Barcelona gelmişti. Şimdi Top 8'deki rakip. Sopalı pankartlar, Navarro, "Barcelona Kocan Geliyor".. Kötü giden futbol takımının panzehiri olmuştu İpekçi. Muhteşem maçlar. Muhteşem sezon.

Bu sezon benzeri olmadı sanki. En azından benim için. Uzun Euroleague takvimi, sürekli değişen kadrolar, koçun kalp kıran demeçler sürekli bir adım daha uzaklaştırdı. Ama tarihi maçta, salonda olmak gerekiyordu. Senelerdir görmediğin arkadaşlarınla, bir düğünde bir araya gelmek gibi.

Büyük ihtimal Barcelona maçları da (bence iki maç oynarız içeride) aynı atmosferde geçer. Fakat bu Partizan maçı da bir saygı duruşu olarak hatıralarda kalacaktır.

Çok mu mutluyuz peki? Ben değilim. Mutsuz da değilim. Ama iki sene önce veya Ahmet Cömert günlerinde daha sağlam bağlar kuruluyordu. Tam da şube kapansın mı küçülsün mü denildiği dönemlerde. Buralarda olmak çok güzel ama feda edilen ve es geçilenleri topladığımızda değer mi emin değilim?

Oyuncuların emeğini ve başarısını takdir etmekle beraber, sevdiğimiz şeyler üzerinde bu kadar tartışmanın dönmesi, başarılara karşı mesafeli durmamıza yol açıyor.

Hiç yorum yok: