Salı, Aralık 29

Sobytie

Son dönemde izlediğim en iyi belgesellerden biri. Zaten son dönemde izlediğim belgesellerin çoğu iyiydi. Bu arada 'son dönem' dediğime bakmayın. Belgeseli izleyeli bir sene oldu. Dünyanın çok başka bir zamanında, Corona öncesinde Salt'ın Perşembe sineması kuşağında izlemek nasip olmuştu.

Yönetmen koltuğunda Ukraynalı Sergey Loznitsa yer alıyor. Tebrikler kendisine... Önce onun hakkını verelim.

Olay ise bize çok yabancı değil. Darbeler, protestolar, medya sansürü... 1990'ların başında SSCB artık yumuşama dönemine girmiştir. Ülkenin başında ise Gorbaçov vardır. Fakat Gorbaçov'un politikaları derin devleti ve gelenekselcileri rahatsız eder. Bir gece ansızın gelirler ve yönetime el koyarlar. Bu arada Gorbaçov ev hapsine alınır. Ondan haber almak mümkün değildir. Zaten herhangi bir haber almak da imkansızlaşır. Televizyonda ise devamlı Kuğu Gölü Balesi çalar.

Darbenin SSCB'yi değiştireceğini, daha doğrusu değiştirmeyip eskiye tutulmaya devam edeceğini düşünen kalabalıklar sokağa iner. Bir yandan da darbecilerin propogandaları yayılır. Her şey birbirine karışır. Üç gün boyunca Leningrad sokakların insanlar tarafını seçer. Sonunda da yeni bir ülke doğar. En azından henüz doğmasa bile ilk adımlar atılır ve o o ülkenin toplumu şekillenir.

Belgesel işte bu üç günü anlatıyor. Halkın sokağa çıkması, darbeyi bitirmesi. Arka fonda devamlı Kuğu Gölü Balesi...  Arşiv taramasından elde edilen görüntüler muazzam. Genç Yeltsin ve daha genç Putin'i bile görüyoruz.

Kitle hareketlerini izlemenin heyecanı anlatılamaz. Bir kalabalığa biraz uzaktan ve yukarıdan bakmak ve bunu gözlemlemek çok heyecan verici. Belgesellerin de bu tip bir misyonu var. Tarihe tanıklık edemeyenleri direkt tarihin içine atıyor. Belgeselde çok az söz-yorum olması, o gün yapılmış röportajlar dışında dışarıdan bir anlatıcının kullanılmaması da çok önemli. Yani yorum size kalıyor. Adeta bir gözlemci sıfatıyla koltuğa oturuyorsunuz.

Tabi yönetmenin çok da tarafsız bir şekilde durduğunu söyleyemeyiz. Fakat en azından düşüncelerini ve fikirlerini yansıtırken militanlığa da kaçmıyor. Bunu sanatıyla gerçekleştiriyor. Belgesel de nasıl sanat olur? Eldeki malzemenin kullanımı ile...

Belgeselin ismi İngilizce'ye 'Event' olarak çevrilmiş. Araştırmadım ama herhalde Rusçası da aynı anlama geliyordur. Bu da aslında güzel bir isim, filme oturmuş. 1990'ların başını anlatan 2015 yapımı bir belgesel için oldukça anlamlı. Aklıma birkaç sene önce Facebook'tan yayılan bir Event daveti gelmişti. Beş sene sonra (sanırım o süre de dolmak üzere) hep beraber Gezi Parkı'na (mekan anlamlı) gideceğiz ve eğleneceğiz. Hangi sosyal medya uzmanının fikriyse helal olsun. Millet sazan gibi atlamıştı. Binlerce kişi birbirine bu event davetini göndermişti. Belki bir sokak gösterisi değildi ama ülkedeki muhalif havadan esinlenerek hazırlandığı çok belliydi.

İşte; o eski günlerin sokak gösterileri şimdilerde event'e dönüşüyor. Yönetmen ismi bunu düşünerek mi koydu bilmiyorum ama bana göre çok iyi denk gelmiş.

Normalde bu tip sinema postlarında filmden bir kare kullanırdım. Fakat bu sefer fragmanı koymak daha sağlıklı olacak. Daha önce İstanbul Film Festivali'nde de gösterilmiş filmi internette bulmak zor olabilir ama 3 dakikalık bir görüntü bile ne anlattığını yakalamaya yardımcı olacaktır.

Güzel iş...

Hiç yorum yok: