Yazar: Refet
Erken seçim, Ortadoğu'da kartların her gün yeniden dağıtılması, kafa yarılması, dolar-euro, Hürriyet'in (gazete olan) satılması, hürriyetin(insan hakkı olan) satılması, hububat fiyatlarının açıklanması, işlenmiş şekerin zararı ve Adana Adliyesi merkezli tüm 3.sayfa haberleri, internet dizileri, Facebook'un bilgilerimizi çalması...
Camdan/Kandan/Cannes'den bakılınca Van görünmüyor, Kutay gibi gidip görmek ve atmosferi koklamak lazım.
Genel gündemin dışında, ev-iş-ev-iş-ev fasit dairesinde, faşist bir çemberin "içimde kalacaksınız, kafanız dışarıda kalacak" zorlamasıyla gidip gelen milyonların gündemleri var.
Eskiden edebiyatçılar taşırmış bunları kitaplarına, gazeteler yazı dizileri yaparmış, mizah dergileri işlermiş ya da türkülere konu olurmuş.
Bunlardan birine gidiyoruz şimdi. İstanbul dışına tayini çıkan bir çift. Şarkıda dediği gibi "belki şehre bir film gelir" misali, şehirlerine sevdikleri bir sanatçı geliyor konser için.
İstanbul'da iken sık sık konserlere gider, hayattan çalarlarmış çünkü. Bu şehre sanatçılar ya kiraz festivali, ya iftar ya da seçim zamanları gelirmiş.
Biletler alınıyor, konser öncesi maça gider gibi ritüeller yaşanıyor. "Ertesi gün de izinliyiz zaten" rahatlığı ve huzuru da eklenince müthiş bir gün. Hani Cuma günü oynadığın maçta 3 puanı 3 golle alıp, sonraki 3 günde rakiplerini Cappy Ramazan şerbetini yudumlayarak beklemek gibi bir huzur.
Konser başlıyor. Tabi öyle açıkhava veya festival tadında değil. Düğün salonunun bir tık üstü, barın (Altan'ın Ayla'ya ithaf edeceğinden biraz büyük) bir tık altı mekan.
Ön tarafta protokol, minik masa, su, çiçek yok ama yine şehrin önde gelen abilerinden olduğu belli olan bir güruh var.
İlerleyen dakikalarda sahneye istek şarkılar gitmeye başlıyor. Laf atmalar, şakalar, komiklikler... Derken sahneye bir atkı atılıyor. O şehrin futbol takımının atkısı. Siyasetçilerin mitinglerde atkı takması daha önce bu blogda illa yazılmıştır zaten... Tam da o muhabbet.
Normalde o atkı alınır, hatta yere düştüğü için -ekmek muamelesi yapılıp- öpülür, başa konur, takımla ilgili 1-2 kelam edilir "Hiç hak etmediğiniz yerdesiniz ama kötü günler geçecek inanıyorum, sizi görmek istiyoruz belalımız olsanız ve ters gelseniz de" diyerek "Belalım" falan okunur.. Şu iş yapılsa bir dakika tutar.
Ama sanatçımız bu tiyatroya girmiyor ve teşekkür edip başkanın sahneye gönderdiği atkıyı takmıyor.(Önde oturan güruh başkan ve adamları imiş)
Başkan belki ayranı çok kaçırdığı için olayı büyütüyor, salonun da fanatik çıkmasıyla başlıyor tezahüratlar. Belki takımın haftaya iç sahada oynanacağı Menemenspor maçında olmayacak ve bu kadar bağırmayacak kalabalık bir anda panterleşiyor.
Sahnedeki sanatçı "yapacağınız işin" diyerek sahneyi terk ediyor. PFDK veya TFF gibi kurumlar olmadığı için de konser iptal tabi. Ceza falan da yok. Bence berberlerde çalınan müzikten bile telif kovalayan MESAM'ın falan müdahil olması lazım böyle olaylara. Mekana 3 gece kapatma, biletlerin iadesi, konserin kaldığı yerden playback yapılarak devam edilmesi gibi cezalar...
Yerel basın ikiye bölünüyor. Kimi başkana kızıyor kimi sanatçıya sövüyor. Mekan sahibi başkana kızıyor. Çift limoni. "Sana demiştim gelmeyelim"ler "Gelmese miydik"lere "İşte sen hep böylesin! Gelmese miydik, yapmasa mıydık... Otsun işte"lere kadar uzanıyor.
Bu mini krizleri yönetmek "Abi ibne mibne ama sahnesi müthiş. Deli eğlendiriyor" cümlesindeki "sahnesi iyi" kavramına giriyor herhalde. Nabza göre şerbet verebilmek.
O zaman müzik mekanını stadyuma çeviren taraftarların nabzına "Anneler Günü hediyesi elektronik ve pilleri yenilenmiş tansiyon aleti" misali ilaç olan Yıldız Tilbe ile bitirelim, bir ayin sanki:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder