Le Tournoi iyi bir film değil. Sadece 85 dakika sürüyor ama tempo o kadar düşük ki, hikâye o kadar ilerlemiyor ki ve hatta oyuncular o kadar zayıf ki sanki film daha uzunmuş gibi hissediyoruz. Belki ana konu olan satranca hakim olsaydık, literatürü bilseydik filmden alacağımız zevk daha yukarıya çıkardı. Fakat yine vasatı aşamazdı.
Genç bir satranç şampiyonunun Macaristan'da katıldığı bir turnuvada yaşadığı duygu değişimlerini ve yeni yeni ortaya çıkan rakibini izliyoruz. Standart bir konu. Hemen hemen tüm spor filmlerinde var olan ezberler burada da mevcut. Satranç bir spor mudur, bu da bir spor filmi midir? Bu da ayrı bir tartışma konusu. Rekabet etmek, yarışmak her oyunun ortak özelliğidir ve çok güçlü hisler barındırır. Fakat "her oyun bir spor değildir" diyerek filme geçelim.
Daha önce izlediğimiz, hafızalara kazınan birçok filmden parçalar barındırıyor diyebiliriz. Onlara gönderme mi var yoksa sadece 'esinlenme' mi bilemiyoruz. Mesela bir anda Donnie Darko gibi bir tavşan çıkıyor karşımıza. Her spor filmi gibi Rocky duygularını da barındırıyor. Sinemanın vazgeçilmezleri olan 'Aydınlanmak için sokağa çık' veya 'Konfor alanından çıkmak gerek' gibi mesajları ayan beyan önümüze sunuyor.
Yönetmen Elodie Namer, tarzıyla sanki bu kurgunun yönetmeni değilmiş gibi düşündürdü. İşin ilginç kısmı Namer, kariyerinde lu ana ladar sadece bu filmi çekmiş. İsabet mi olmuş demeli acaba?
Kısacası; sarmadı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder