Küçük Kadınlar dendiğinde Türkiye'de akla daha çok dizi gelecektir. O da bu eserden esinlenmişti. En azından ben öyle sanıyorum, zira diziyi pek izlemedim. Ama tanıtımı bu şekildeydi. Fakat bildiğim kadarıyla Türkiye'deki dizi ile orijinalinin pek alakası yok. Çok temel bir fark var. Türk versiyonunda anne ve baba ölüyordu. Çocukların hayatı direkt dramla ve trajedi ile başlıyordu. Orijinal versiyonunda ise anne var, baba ise iç savaşta.
Çok mu önemli? Bence evet. Öncelikle baba, bir kazada ölmüyor, ülkenin iç savaşı için ailesini bırakmak zorunda kalıyor. Çok detaylandırılmasa da savaşın kötülüğüne karşı bir duruş mevcut. Ayrıca Susan Sarandon'ın canlandırdığı anne karakteri de kızlarını kendi yollarından gidebilmeleri için teşvik edebilen bir rol modeli oluyor. Ve bu eserin gücünü ortaya koyan en önemli faktör. 1800'lerin sonunda yazıldığını düşünürsek, dönem şartları itibariyle 100 yıl sonra feminizme destek veren önemli kilometre taşlarından biri dahi sayılabilir. Bizimkisi ise bir duygulara oynamayı hedefleyen ve acıyı ön plana çıkaran bir ürün olmuş. Tamamen zıtlar.
Zaten Türkiye ile kıyaslamayı bırakalım. Zira oldukça uzun yıllara dayanan bir eserden bahsediyoruz. Önce kitap olarak yazılmış. 1933'te filmi çekilmiş. 1949'da bir daha çekilmiş, 1994'te bir daha çekilmiş; ki benim izlediğim yapım bu. Son olarak 2019'da bir daha çekilmiş, onu herhalde uzun yıllar sonra ancak izlerim. Ya da hatta izlemem. Bu arada kitabın devam serileri de yazılmış. ABD'de popüler kültürün önemli simgelerinden biri olmuş.
Sadece ABD'de değil Türkiye'de de çok fazla okunmuş. Özellikle İngilizce eğitim veren okullarda okutulmuş. Bazı okuyanların ve sonrasında 1994 yapımı filmi izleyenlerin yorumlarına göre, hayatlarında izlediği kitaba en fazla sadık kalan filmmiş. Bu noktada alkışı alıyor.
Hikayemizde birbirinden farklı 4 kız kardeş var. Özellikle filmi izleyen (veya kitabı okuyan) genç kızlar arasında bu 4 kızdan birini seçme dürtüsü doğuyor. Gayet de normal. Ve genelde çoğunun tercihi Jo oluyor. Çoğunluğa katılmamak mümkün değil. Bir kere zaten Jo'yu Winona Ryder canlandırıyor! Kafadan 1-0 önde başlıyor. Ayrıca hikaye onun gözünden ilerliyor. Yani diğer kardeşlere göre daha avantajlı. Ve tabi ki diğerlerinden daha asi, daha hırslı, daha tuttuğunu koparan bir karaktere sahip. Yani daha karizmatik.
Ama bir sıkıntımız var. Karakterler güzel işleniyor, seyirci onları özümsüyor, hikaye de bir yere kadar güzel ilerliyor ama sonlara doğru tıkanma başlıyor. Mesajlarımızı filmin ilk kısmında alıyoruz, sonrasında bir boşluğa düşüyoruz. "Şimdi nereye bağlanacak" diye düşünüyoruz sık sık. Tempo da giderek yavaşlıyor.
Burada da yardımımıza erkek karakterler çıkıyor. Jo'nun, çocukluk aşkı Laurie (Christian Bale) ile sonradan tanıştığı Friedrich (Gabriel Bryne) arasında yaşadığı ufak gelgitleri görüyoruz. Birini seçecek ama hangisini? Bir tarafta genç, yakışıklı Bale diğer tarafta yaşlı ama olgun Bryne var. O dönem Bryne 44, Bale 20 yaşında. Jo'nun tercihini burada yazmayalım ama bu konuda da bizden artı puan alıyor. Jo'cuyuz...
Oyuncu kadrosu zaten yukarıda adı geçen isimlerden anlaşılaşacağı gibi çok güçlü. Hatta filme dahil olamayanlar bile çok güçlü. Kirsten Dunst'ın rolü için Christina Ricci ve Natalie Portman yarışmış. Reese Witherspoon, Hugh Grant, John Turturro, Alica Silverstone gibi isimler elemeleri geçememiş. Hepsi tartışılabilir ama Ryder tartışılmaz. Zaten fildeki rolü ile Oscar'a aday oluyor ama Blue Sky'dan Jessica Lange ödülü kapıyor.
Özellikle kostüm konusunda da filmin birçok yarışmada adaylığı var ki bu da benim dikkatimi çeken bir konuydu. Dönem filmlerinin beni en çok rahatsız eden hususu olan abartılı kıyafetler burada yok. Nokta atış var. Öte yandan kıyafetlerin filmde kullanımı da öyküye anlam katıyor. Zira zaman ilerledikçe kardeşler arasında değişiyor ve bir sonraki küçük kardeşin üzerinde görüyoruz. Bu da yoksulluk kavramını ve kardeşlik duygusunu vermekte oldukça etkili bir detay olmuş.
Bu kadar uzun yazacağımı tahmin etmemiştim. Açıkçası bu kadar çok seveceğimi de tahmin etmemiştim. Fakat iyi bir film. Eksikleri olsa da izleyiciyi çekmeyi başarıyor. 2019 versiyonundan bu kadar iyi yorumlar almadım. Zaten merak da etmiyorum. Hem oyuncu kadrosuyla, hem duygusuyla hem vurgusuyla herkese yetecek bir Little Women versiyonu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder