Pazar, Ağustos 30

Yeni Değil Aynı


Herkes ikinci şansı hak eder mi? Çok tartışılan bir konu ama bizim esas sorumuz bu değil. Aslında bir sorumuz da yok. Fakat derdimizi soruya dönüştürmek istesek şu cümle çıkardı: Bir şekilde ikinci şansı elde edenler, sonrasında nasıl davranır?

Bir kişi, eğer bir ikinci şans elde etme fırsatı bulduysa demek ki öncesinde istenmeyen şeyler yapmış demektir. Baız hataları, eksikleri, yetersizlikleri olmuştur. Eğer isteklere uygun davrandıysa, neden ikinci bir şansa ihtiyaç duysun ki? Ayrıca bu 'ikinci şans' bir 'yeni sayfa' barındırdığından, kişide önceki eylemlerden dolayı bir pişmanlık veya en azından bir üzüntü hissi olmalıdır. En azından eski şansını kaybetmesi ile yeni şansını bulana kadar geçen sürede kendi içinde bir öz eleştiri yapmış olmalı. Öz eleştiri de sancılı bir süreçtir. İnsan en çok kendisine acımasız davranır o düşünme sürecinde.

Mesela yaptıklarından pişman olmayan biri, ikinci bir şansı elde etmek için kendini affettirmeye  de çalışmaz. Hatta eskinin arkasında durur. Kendisine ve yaptıklarına güveni de vardır. Doğru olduğuna inanır ve başka yerlerde başka şanslar bulacağına inanır. Fakat ikinci bir şans elde eden, eski yerine geri dönmüştür. Bir barış anlaşmasının içindedir. Ve biraz da huzur ister. Eskinin gerginlikleri onu da diğer cepheleri de (karşısındakileri) yıpratmıştır. Artık suların durulma ve olgunlaşma zamanıdır. Bu nedenle öz eleştiri esastır.

Arda Turan, Galatasaray'dan ikinci şansı alacak. Fakat şunu kabul etmek gerekir ki, Galatasaray ile Arda Turan arasında çok büyük sorunlar olmadı. Birkaç örnek var sadece. 2010 yılındaki Diyarbakırspor maçı halen akıllardadır mesela. Herkesin hatalı olduğu, kimsenin derdiğini anlatamadığı bir dönemin sembol maçıydı. Fakat Arda o maçtan sonra bir yıl daha Galatasaray'daydı. Arda ve Galatasaray arasındaki sorunların (eğer varsa) 2020'ye sarkmasını gerektiren bir durum değildi. 

Onun dışında bir de yakın dönemde Beşiktaş'a transfer olma durumu vardı. Mevzuyu yakından takip edenler, Arda'nın o günlerde Beşiktaş'a çok yakından da daha yakın olduğunu biliyordu. Oldu olacak denen transfer son anda Başakşehir'e döndü. Sonuç olarak ezeli rakibin formasını, en azından bir maçta, giymedi. Fakat giyseydi de zaten o ezeli rakip Fenerbahçe değildi ve yine dönüş için kapılar biraz aralık kalabilirdi.

O nedenle Arda Turan'a ikinci şansı aslında Galatasaray'dan almıyor. Onun Galatasaray ile bir derdi yok. Fakat Türkiye futboluyla ve hatta Türkiye toplumuyla bir sıkıntısı var. 2016'dan beri kendisini sevdirmemeyi başardı. Gazeteci dövdü, saha içinde hakem hırpaladı, hastaneye silahla girdi, kavgalara karıştı, milli takım tarihinin en göz önündeki kavgasında bir cephe oldu ve hatta milli takımdan da uzak kaldı. Spordan magazine, basından sivil toplum kuruluşlarına kadar her olgunun, kurumun, topluluğun tepkisini çekmesini başardı. Üstelik bu noktada çok eleştirilen siyasi mesajlarını bir kenara bırakıyoruz. Zira futbolcuların genelinde olan siyasi mesaj verme alışkanlığı ona yüklenemez. O konuda yalnız değildi ve ayrıca ne olursa olsun fikrini söylemesi de eleştirilemezdi.

Sonuç olarak, Barcelona'ya kadar uzanan o muhteşem kariyerini baltaladı Arda. En yukarıya çıktığı anda düşüşe geçti ve hiç görmediği kadar dibe indi. Hızlı bir süreçti. Çocukların rol modeliyken, ülkenin en sevilmeyen figürüne dönüştü. Üstelik saha içinde figüran bile değildi. Uzun zamandır futbol oynamıyordu. Uzun zamandır da sevilmiyordu. Bir daha futbol oynamayacağını dahi düşünürken, sürpriz bir şekilde, kavga ettiği isimlerden biri olan Terim'in yoğun isteğiyle Galatasaray'a geri döndü. Bir daha futbol oynayacak. Belki de iyi oynayacak. Fakat bir daha sevilen bir figüre dönüşebilmesi kendisine bağlı ve o konuda emin olamıyoruz.

Bu noktada yazının başına dönüyoruz. İkinci şansı elde edenler nasıl davranır? Geçmişteki hatalardan pişmanlık duyarlar mı sahiden? Belki de duymuyorlardır ama şartlar doğrultusunda öyle davranmaları gerekiyordur. Onu topluma ve çevrelerine hissettirmeleri beklenir zaten. O aidiyeti tekrar sağlamak, bağları güçlendirmek şansı verenin değil alanın elindedir. Onun çaba göstermesi, onun uğraşması gerekir.

Açıkçası Arda Turan gibi, pratik zekası yüksek, altyapıdan ilk çıktığı günlerden düşüşe geçtiği döneme kadar çevresine kendini sevdirmeyi başarmış, hata yaptığında bile 'Kızamıyoruz bu çocuğa' dedirten ve baskının, ilginin yüksek olduğu yerleri yaşamış birinin yeni döneminde yeniden eskisi gibi davranabileceğini düşünüyordum. Hatta bir süre 'samimi' ve 'samimi değil' diyenler arasında bir tartışma yaşanacağını öngörüyordum. Özellikle sezon başladıktan sonra, maç sonu açıklamalarıyla ve rakipleriyle ilişkileriyle "Arda çok değişmiş" dedirteceğini düşünüyordum. Hele pandemi şartları sona erip TT Arena'ya taraftarlar girince, o bağı kurma konusunda daha başarılı olmasını bekliyordum. Bunlar için hâlâ vakit var. Sezon başlamadı. Fakat ilk izlenim beni şok etti.

Arda birkaç gün önce beIN Sports'ta Nazlı Canyurt ve Raşit Altun'a bir röportaj verdi. Galatasaray'a dönüşünün ardından ilk büyük röportaj. Çok da uzun sürdü. Ben ilk başta röportajı izleyemedim. Ertesi gün internet sayfalarında açıklamalarını okudum. Açıkçası yazıya yansıyan bir sorun ortada yoktu. Ama vurgular, bakışlar, ses tonlamaları... Önemli olan bunlardır.

Bir kaç gün sonra röportajın tamamını izledim. Kesin olan bir şey var; Arda kesinlikle rahat değil ve geçmişi unutmamış. Üstelik pişman da değil. Hataları olduğunu çoğu yerde kabul etmiyor. Kabul ettiği noktalarda da hataların kendisini değil, hataların ona verdiği zararı öne çıkarıyor. Hata, yanlış olarak değerlendirdiği birçok olayda da  kendisine çok vurulduğunu ve haksız eleştirildiğini düşünüyor. Yani oralarda bile mağdur...

Mesela en büyük hatasını milli takım olayı olarak görüyor ama o olayda insanların milli takımdan soğumasına sebep olduğunu veya milli takım kampında öyle bir sorunu büyüttüğü için hatalı olduğunu düşünmüyor. Onu esas üzen orada Fatih Terim ile karşı karşıya gelmiş olması. "Ne olursa olsun Fatih hoca ile öyle bir sorun yaşamamalıydım" diyor. Onu affeden ve yeniden Galatasaray'a alan hocasına karşı boynu kıldan ince. Ama aynı olayları başka bir teknik direktörle tekrar yaşamayacağının garantisini vermiyor. Veya benzer sonuçlara sebep olacak bir olayda geri adım atmayacağını inandırıyor bize.

Ya da Nazlı Canyurt ile bir tatil tartışması var ki evlere şenlik. Canyurt, Arda'nın popüler yerlerde tatil yaptığını söylüyor ve daha sorusunu bitirmeden (neyse ki biz anlıyoruz gideceği yeri) Arda araya giriyor ve röportajın çoğu yerinde olduğu gibi soruya şiddetle karşı çıkıyor. Popüler yerlerde tatil yapmadığını 'gerekmedikçe Bodrum'a ve Çeşme'ye gitmiyorum. Siz abartıyorsunuz" minvalinde bir cevap veriyor. "Gerekmedikçe" kısmı zaten tartışmaya müsait ama bizi bir tartışmaya sokmuyor bile, kendi cevabını veriyor, sorudan uzaklaşıyor, birilerinden bahsediyor, birilerine mesaj veriyor, anlaşılmadığını, haksız eleştirilere maruz kaldığını söylüyor. Birçok soru aynı şekilde ilerliyor.  Bilal Meşe olayının hata olduğunu kabul ediyor ama "Keşke yumruk atmasaydım da Bilal Abi'yi yemeğe çıkarsaydım" diyor. Dostane bir cevap gibi gözüküyor belki ama o yazıda, yemeğe çıkarıp sorgulama yapmasını gerektirecek bir durum olmadığını hâlâ göremiyor.

Röportajın başında 'olgun ve yeni bir Arda' izlemeyi beklerken, karşımızda yeni olduğunu iddia eden, zoraki gülen ama içten içe sinirlenen aynı Arda'yı görüyoruz. Ve daha kötüsü ekisiyi hiç unutmamış. Halen hesaplaşmak istediği bir şeyler ve birileri var. Halen içinde bir öfke var. Bu öfkenin nerede kime patlayacağı belirsiz.

Şimdi bunlar futboluna nasıl yansır? Hiç belli olmaz. Saha içi ayrı bir kulvar, ayrı bir dünya. Belki Arda bu sezonu 10 gol-15 asistle geçirebilir. Söylediğine göre kariyerinin en fit dönemindeymiş. Belli olmaz. Fakat ne kadar çok gol atarsa o kadar malzeme verecek gibi duruyor Zira özellikle Galatasaraylılar alışıktır mesaj veren futbolcular. Arda da attığı her golden sonra, oynadığı her iyi maçtan sonra birilerine saha içinden ve dışından mesaj yollayacak gibi duruyor. Belki yılın futbolcusu seçilecek ama sanki yine ülkenin büyük bir kısmının tepkisini çekecek olaylara imza atacak.

Galiba insan 7'sinde neyse, 66'sında da aynı... 

2 yorum:

Adsız dedi ki...

cebi para gördü yeni araba aldı falan diye düşman kazandığını düşünüyor hala. çok belliydi tavırlarından. adam olmaz bu.
nazlı canyurt mükemmeldi. özellikle bodrum'da teknem var ama gidemiyorum tarzındaki söze "ah ağlayacağım şimdi teknesi var gidemiyor yazık" tarzında laf sokuşu...
röportaj bitimi canyurt "teşekkür ederiz" dediğinde arda "ama? ama yok mu? ama hataların da var demeyecek misin" tarzı bir çıkış daha yapıyor. buradan da ne mal olduğunu bir kez daha anlıyoruz.

kutay dedi ki...

Ben unutmuştum, çok iyi ekleme oldu. Röportaj sonu; tüm bu yazının ve röportajın kısa bir özeti gibiydi.