"Sayın Sergen Yalçın, istifa etmeyi düşünüyor musunuz?"
Bu soruyu son 10 günde hiç duydunuz mu? Duymadınız, çünkü sorulmadı. Zaten sorulmaması da gerekiyor. Peki o zaman neden Şenol Güneş'e soruldu?
Yazının Sergen Yalçın veya Beşiktaş ile çok alakası yok. Fakat Sporting maçı sonrasında olanlar (daha doğrusu olmayanlar) bir benzetme oluşturmak için faydalıydı. O nedenle referans noktamızı Beşiktaş üzerinden alıyoruz. Ve esas eleştireceğimiz mecra ve yazının konusu da spor basınımız olacak...
Yazının merkezinde Beşiktaş olmadığını inandırabilmek için de yazıyı Sporting maçının hemen ardından yazmadım. Beşiktaş'ın galibiyeti için bekledim. Hemen bir derbi galibiyeti yaşanınca, beklenen zaman geldi. O zaman esas konumuza geçelim.
Türkiye futbol ortamında en sık söylenen yalanlardan biridir; "Milli takım herkesin takımıdır" sözü. Buna benzer cümleler de çoktur. Hiç birine inanmayın. "Milli takım hepimizin gözbebeğidir, canımızdır, ciğerimizdir." Yalan! Külliyen yalan!
Milli takım kesinlikle kulüplerden daha az seviliyor. Milli takımın taraftarı yoktur. Buna TFF'yi de dahil edebiliriz. İnsanların kendi günahlarını attığı ve sorumluluklarından azade olmasını sağladığı kurumlardır bunlar. Zira geri dönüşü olmaz. Çünkü güçsüzdürler. Kimse onlardan yana değildir. Haliyle milli takım teknik direktörleri ve futbolcuları da birer boks çuvalıdır. Herkes canı sıkıldığında yumruk atsın diye ortalarda dolanırlar. Herkes yumruğu sallar, için boşaltır. Karşıdan bir yumruk da gelmez. Yumruğu atan rahatlar, devran dönmeye devam eder...
İsviçre maçınından sonra Şenol Güneş'e sorulan soruyu hatırlarsınız. İstifa sorusu. Çok da normal gelmişti herkese. Sorulması gerekiyordu hatta. Ortada bir başarısızlık vardı. Üç maç kazanamamış bir teknik direktöre başka ne sorulacaktı? Hatta o sorunun normalleşmesi ve devamındaki itibar kaybı için de hocanın bazı cümleleri de cımbızla ayıklandı. Mesela İtalya'nın maç öncesi ısınmadaki deparları...
Şenol Güneş ile Beşiktaş arasındaki benzerliğe gelelim şimdi. Milli takım organizasyonları ile kulüp takımlarının organizasyonları tabi ki bir değildir. Öncelikle biri çok daha az maç oynar. Ayrıca milli takımlar beraber daha az idman yapar. Yine de bir paralellik kuralım.
Kulüp takımlarının lig müsabakası, milli takımların turnuva eleme grupları ile benzer olabilir. Orada derece yapanlar da bir üst seviyede mücadele ederler. Yani Şampiyonlar Ligi ve yaz şampiyonaları.
Beşiktaş geçen sezonu şampiyon olarak bitirdi ve bu sezon Şampiyonlar Ligi'nde mücadele etme hakkı kazandı.
A Milli Takım da, Avrupa Şampiyonası elemelerini ilk ikide bitirerek turnuvaya gitme hakkı kazandı. Hatta Euro 2020'de kötü sonuçlar aldığı dönemde bile 'ligde' (Dünya Kupası eleme grubunda) üç maçta yedi puan toplayarak ligdeydi. Beşiktaş şu an ligde lider olsaydı, daha büyük bir benzerlik kurulacaktı.
Yine de hem güncel Beşiktaş hem de Haziran ayındaki A Milli Takım için aynı durumdan bahsedebiliriz. İyi giden bir lig performansı ve üç maçta sıfır çekilen üst düzey turnuva.
Teknik direktörlerin de benzer bir noktası oldu.
Şenol Güneş'in analiz yapmadığını iddia eden yorumlar, haberler, İtalya maçı deparları ve daha fazlasını sık sık dinledik. Beklenen soru da İsviçre maçının ardından geldi zaten. Analiz yapmamış bir teknik heyetin varlığına inanan spor basını, ter soğumadan soruyu sordu.
Sergen Yalçın da Beşiktaş işe iyi bir lig performansının ardından Şampiyonlar Ligi'nde üçte sıfır çekti. Daha da kötüsü 4-1 sona eren Sporting maçının ardından "Şans golleri yedik. Rakibimizi analiz ettik ama hiç böyle goller attıklarını görmedik" dedi. Oysa Sporting, geçen sezondan beri bu tip organizasyonları çok fazla yapıyordu. Coates de golcü bir stoperdi...
Fakat Yalçın'a aynı istifa sorusu gelmedi. Mesela aynı açıklamayı Şenol Güneş yapsaydı ne olurdu? Cevap verebilmek için Güneş'in hangi takımda olduğunu bilmemiz gerek. Eğer milli takımdaysa yer yerinden oynardı. Kulüp takımında ise bir şey olamazdı.
Sergen Yalçın da benzer bir açıklamayı milli takımda yapsaydı, bu kadar rahat olamazdı. Yaylım ateşi anında başlardı. Bunun nedeni de A Milli Takım'ın taraftarsız olması. "Aman başımızı ağrıtacak tweet'ler gelmesin" korkusunun olmaması...
Büyük kulüplerde çalışan teknik direktörlere kılıçla girmek için, önce taraftardan icazet almak gerekiyor. Eğer taraftar hocayı tartışmaya başladıysa, basın da istenen soruları sorar. Mesela yakın dönemde Vitor Pereira'ya bu sorunun gelme ihtimali, diğer meslektaşlarından daha yüksek. Çünkü Kadıköy'de tartışılan bir isim.
Peki Sergen Yalçın altıda sıfır çekerse ne olur? Buna da Beşiktaş taraftarı karar verir. Eğer Beşiktaşlılar yavaş yavaş homurdanmaya başlarsa basın fırsatı değerlendirir. Fakat tam tersi, hocaya destek tezahüratları, mesajları gelirse, hiç kimse altıda sıfır çeken bir teknik direktöre "İstifa" sorusu sormaz.
Nereden biliyoruz? Benzerleri var çünkü. Güneş'e istifa sorusu soran Galatasaray muhabirleri, 2019-20'de Şampiyonlar Ligi'nde galibiyet alamayan Fatih Terim'e benzer bir sormadı. Sormak bir yana, kamuoyunda neden sorulmadığına dair bir tartışma da olmadı. Zira bu gayet olağandı. Terim, Galatasaray'da seviliyordu. Galatasaray taraftarı onun arkasındaydı. Bu soru sorulamazdı. Sorulmasına gerek yoktu zaten. Fakat Güneş o kadar şanslı ve rahat değildi. Güneş ve A Milli Takım personelleri için aynı durum hiçbir zaman söz konusu olamaz.
Bu da aslında, medyada yapılan işlerin ne maksatla yapıldığının göstergesidir. Basit bir sorudan ütm döngüyü anlayabiliyoruz. Doğru soruyu sormak veya doğru işi yapmak önemli değildir. Önemli olan çoğunluğun istediği soruyu sormak, çoğunluğun istediği işi yapmak ve çoğunluğun istediği cümleleri kurmaktır. Ve A Milli Takım'ın arkasında herhangi bir çoğunluk da yoktur...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder