Çarşamba, Aralık 11

Prisoners


Prisoners, izledikten sonra IMDB Top 250'de olmasına şaşırdığım filmlerden. Kötü film değil ama kusursuz da diyemeyiz. Çok fazla eksiği ve sıkıntısı var. Yine de izlenmeyecek kadar kötü de değil. Gerilim, heyecan, merak üst seviyede. İnsanı çekiyor.

Fakat böylesine filmlerde kahramanların gereksiz salaklıklarını görünce çok üzülüyorum ve filmden kopuyorum. Olay örgüsü yaratmak için başroldeki karaktere gereksiz bir salaklık yüklüyorlar. Bizim televizyon dizilerimizde de çok vardır bu tip numaralar. Yutan yutuyor ama beni filmden uzaklaştırıyor. Burada da Keller Dover (Hugh Jackman) bu tip salaklıklara çok fazla imza atıyor. Filme ilgili ipucu vermemek adına girmiyorum bu konulara. 

Diğer yandan süre de gereksiz uzuyor. Çok kısa sürede filmi koparabilirlerdi. Uzattıkça uzatıyorlar. Dini simgeler abartılıyor. Polisiye film sanki Dan Brown tarzı bir imge bulma oyununa dönüyor.

Jackman'ı severim ama karakterinin salaklığından mıdır bilmiyorum; filmde Jake Gyllenhaal'ın gölgesinde kalıyor. Zaten Gyllenhaal bu tip filmlere aşina. İzlerken akla devamlı Zodiac geliyor. Zodiac için de favori filmim diyemem ama Prisoners yanında Oscar'lık kalıyor. Bu filmin artısı ise oyuncuları ve yönetmeni. Kurguda eksikler çok can yakmış.

Filmin adının Prisoners olmasını da tasvip etmedim. Hapishane filmi sanmıştım ama alakası yokmuş. Neyse... Filmden bana kalan en önemli şey güzel bir söz oldu. Keller'ın devamlı dile getirdiği; "En iyisini iste en kötüsüne hazırlan" motto benim hayatıma da çok uyuyor. Bu konuda çevremizden bazı tepkiler alsak da adam doğrusunu yapıyor...

Hiç yorum yok: