Perşembe, Kasım 11

Çakallarla Dans 3

Çakallarla Dans serisinin ikincisini izledikten sonra görüşlerimi bloga yazmıştım. Sene 2017'di. Yazıyı yayınladıktan sonra bir süre sonra bir okuyucudan yorum geldi. Serinin beşincisinin çekildiğinden bahsediyordu...

Biraz geriden geldiğimiz muhakkak. Fakat en azından üçe kadar ulaştık. Bu seferki filmi, bir otobüs yolculuğunda izlemedim. Çakallarla Dans serisi genellikle otobüs filmi olarak anılıyor. Haklı bir tanım. Ama ben bile isteye, evde otururken izledim.

Aslında ikincisinde yaptığım yorumlara benzer ilerleyeceğim. Bunun da gereksiz yere eleştirilen filmlerden biri olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de son dönemde gişe yapan ve sinema salonlarının ayakta kalmasını sağlayan filmler genellikle komediler oluyor. Ve bu komediler çok izlenmesine rağmen gerçekten de çok kötü oluyor. Fakat Çakallarla Dans serisi şu ana kadar beni tatmin etti.

Zaten bir Monty Pyhton filmi beklemiyorduk. Fakat iyi oyunculardan kurulu, Kadıköy'de geçen, çok iyi soundtrack seçimleri olan bir filmi, diğerlerinden ayırmak gerek.

Sıfır Sıkıntı, ilk 3 filmin en zayıfı. Zaten birinci filmi geçmek bence çok zor. Bu arada; bir yerlerde, ilk iki filmin zarar ettiğini okumuştum. Bu bilginin doğruluğundan emin değilim ama o zaman neden altıya kadar devam ettiklerini sormak gerekiyor. Bir yerde yanlışlık var. Zararına yapılacak bir film yok ortada.

Fakat Şevket Çoruh, İlker Ayrık, Timur Acar ve Murat Akkoyunlu dörtlüsünün çok eğlenerek seriyi sürdürdüklerine eminim. Birbirleriyle çok uyumlular. Gerçekten yıllardır aynı mahallede büyümüş gibiler. Bu uyuma yönetmen ve senaristleri de ekleyebilirim. Belki de o yüzden üçüncü film, uzun bir süre ilk filme göndermelerle ilerliyor. Karakterlerin çocukluk zamanlarına dönülen sahneler, seriye aşina olanlar için oldukça hoş olmuş mesela.  O noktada da genç oyuncular arasında en beğendiğim Gökhan'ın (Şevket Çoruh) çocukluğuydu.

Fakat bu kadar hoşluğa rağmen yeni bir konu, yeni bir maceramız olmasına rağmen bu macera bizi yakalayacak kadar sürükleyici değil. Karakterleri tanımamız ve ilk iki bölümden hatıralarımız bize kısa yollu espriler getirmiş (bahis - bu sefer de Shakhtar yatırıyor-, zikir, Fatma, Metin vs). Detaylara girince film yürümekte zorlanmış. Hatta son bölüm biraz sıkıyor da...Bu arada son kısımdaki mülteci teknesinin kaptanının sözleri 2020 Mart ayında meşhur olan gerçek kaçakçının sözlerine çok benziyor. Zaten Çakallarla Dans serisinin en saygı uyandıran özelliği de bu... Gündemin bir adım gerisinden fotoğrafı çekiyor.

Derya Beykal ve Derya Şensoy ikilisi ile oyuna giren yeni 'çete' biraz güzel sos katmış. Fakat ne futboldaki şike skandalı ne de şehirdeki AVM krizi gibi güçlü değiller.

Yani akılda kalıcı bir film değil. Espriler de uçup gidiyor. Fakat yine de iyi zaman geçiriyorsunuz. Ben genelde gülmekten çekinmem. Daha doğrusu ekranda yapılan hemen her espriye gülerim. O yüzden kıstas olamam. Fakat yine de Çakallarla Dans'ın, üç filminde de belli bir standart noktasına kadar yükseldiğini düşünüyorum. Bunda Murat Şeker'in Kadıköy'ü ve futbolu araya serpiştirmesi de etkilidir. Yani bir noktada objektif olamayabilirim.

Sırada dördüncü film var. İzlemek için hevesli değilim. Artık senaryonun tıkandığını görüyoruz. Fakat karşıma çıkarsa ve boş vaktim olursa (mesela bir otobüs yolculuğunda) ıskalamam. 

İnternet alemindeki yorumlara kapılıp kendimizi kapamamak lazım. Aynı zamanda çok buyuk beklentilere girmemek gerek. Bu şartlar sağlandığında, hoş bir 90 dakika sizi bekliyor.

Öte yandan filmde çok az süresi olan psikolog Pınar'ı canlandıran Esin Alpogan, fena halde Anna Kendrick'e benziyor sanki...


Hiç yorum yok: