Cumartesi, Kasım 13

On the Basis of Sex

Son dönemde Türkiye'de kadın hakları, cinsiyetler arası eşitlik ve bağlantılı konularla ilgili kavramlar çok revaçta. İstanbul Sözleşmesi, kadın cinayetleri ve gündeme gelen diğer maddeler bu konuların çok daha yüksek sesle konuşulmasına neden oluyor. Bu tartışmalar, toplumsal hayatın gerçekleriydi. Türkiye'de hararetle tartışılması 2010'ları buldu ve bu aslında geç bir dönemdi. Fakat hiç olmamasından iyidir.

Zaten hiç olmaması diye bir durum da söz konusu değildi. Zira sokak, toplumsal hayat, realite; bu tartışmaları mecbur kılacaktı. Ve ne zaman toplum çeşitli konularda alevlenirse ve değişimin ateşini yakarsa popüler kültür de bundan beslenirdi. Popüler kültürün görevi, misyonu veya etkisi burada öne çıkıyor. Yani sokaktan, kültüre yansıyacağı tartışmasızdı.

Böylesine geniş ve ciddi bir konuyu hangi açıdan ele alırsanız, toplumun geniş tabanına da o duyguyu verirsiniz. Maalesef bizim ülkemizde popüler kültür bu sınavı iyi veremiyor. Kadınlar sokakta veya kamusal alanlarda ne kadar yüksek perdeden konuşursa konuşsun, sinema, dizi ve hatta reklam dünyası bunu (ve benzerlerini) sadece bir 'etkileşim aracı' olarak görüyor.

Son dönemde televizyonlarda yapılan yerli dizilerde bunu çok gördük. "Kadın hakları" vurgusu diye önümüze; özel hayatında haksızlığa uğramış mağdur bir kadın ve onunla dayanışan çevresini görüyoruz. Daha fazlası yok. Oysa hayat ve kadınların erkeklerle kurduğu ilişikler, aileden, babadan, sevgiliden, eşten daha geniş bir kümeye denk geliyor.

Bu kısmı biraz geçelim. Emekleme döneminde amatörlükler görmeyi doğal karşılayalım. İş hayatına atılan kadın sayısının azlığına verelim. Cinsiyetler arası eşitlik konusu, salt kadınların dayanışması, öfkesi ve duygusu ile sınırlamayı geride bırakalım. Güzel bir örnek için bu konuları yıllarca tartışan  ve merkezinde sanayi devriminin getirdiği çatışmalar bulunan Batı'ya gidelim.

Bahsedeceğimiz film 2018 yapımı ama gerçek bir hikayeye dayanıyor ve o hikaye 50'lerde, 60'larda, 70'lerde geçiyor. ABD'nin ilk kadın hakimi olan Ruth Bader Ginsburg'un bu sıfatı elde etmek için geçirdiği mücadeleleri izliyoruz.

Ajitasyon yok, yüzeysellik yok, yılışma yok. Hatta Holywood'un çok sevdiği "Olmazı olur yapan bir başarı hikayesi" olarak sınıflandırmak da biraz haksızlık. Bir yandan Ginsburg'ın gerçek hikayesine kronolojik açıdan bakarken, diğer yandan da cinsiyet eşitliği konusunda sıklıkla anılan kavramlar üzerine tartışmaları izleyip bilinçleniyoruz.

Mesela bir metinde "Sex" ve "Gender" kelimelerinin kullanmasında doğan fark üzerine yapılan kısa tartışma güzeldi. Veya tam tersi "Bir hakim hava durumundan etkilenmemeli ama dönemin ikliminden etkilenebilir" sözü, tartışmaya çok açık. Hatta son örneğin varlığı gibi, filmi sadece cinsiyet eşitliği üzerine bir yapım olarak da sınıflandırmamak da lazım. Kanunlar, hukuk, toplum ilişkileri üzerine de mesajları ve kafaya çaktığı soruları mevcut. Hatta kafamızdaki en temel soru da cinsiyet eşitliği konusundan daha geniş bir noktaya hitap ediyor: Değişim nereden başlar, değişimi kim(ler) başlatır?

Ginsburg ailesinin hikayesi ilgi çekici. Başrolde Ruth Hanım olsa da eşi Martin Bey de duruşu ve desteğiyle öyküde özel bir yer ediniyor. Genç yaşta yakalandığı testis kanserini yenmesine de ayrıca sevindim. Yıllar sonra, 78 yaşındayken vefat etmiş kendisi.

Göz ayırmadan, tamamen konsantre olarak izlenecek bir film. Hatta tekrar tekrar bakılmalı. Türkiye'deki dizi ve film senaristlerine de ilham olmalı. Felicity Jones, Ruth Bader Ginsburg rolünde şahane hiç çıkarmış. Armie Hammer, sadece yakışıklı adam olmadığını her filmde kanıtlamaya devam ediyor. Bu güçlü hikayeyi vurucu hale getiren ve oyunculardan maksimum verim alan Mimi Leder'ı da unutmamak lazım. Sadece kurgusal açıdan değil, sinema anlatımı bakımından da göze hitap eden bir film. Senarist Daniel Stiepleman ise Ruth Ginsburg'un yeğeniymiş.

Kesinlikle tavsiye...

Bu arada Türkiye'nin ilk kadın hakimi, 1925'te göreve başlayan Suat Berk'i de anmadan geçmeyelim. Bu bilgiden sonra "Yaşasın Cumhuriyet" dememek de zorlaşıyor.


 

Hiç yorum yok: