Bir Leonard Cohen belgeseli değil. Hatta bir şarkının (So Long, Marianne) belgeseli de değil. Hatta ve hatta Marianne belgeseli de değil. Fakat bize Marianne Ihlen'i tanıtan bir yapım.
Bunca yıl dinlediğimiz, mırıldandığımız şarkının baş karakterini bu sayede tanımış olduk.
Leonard Cohen'in henüz Leonard Cohen olmadığı, başarısız yazar Leonard olarak tanındığı (hatta kimsenin tanımadığı) yıllarda sevgilisi olan Marianne ile ilişkisini öğreniyoruz. Ve sonrasında iki insanın hayatının nasıl şekillendiğini...
Yönetmen ve yapımcı Nick Broomfield çok iyi iş çıkarmış. Doğru yerlere direksiyonu kırmış. Öyküyü Cohen'in şarkılarından başlatmış belki ama Cohen'in üzerinde çok durmamış. Tabi ki durmuş ama baskın karakter o değil.
Zaten Broomfield daha önce Kurt Cobain & Courtney Love ilişkisine de el atmıştı. Onu izlememiştim. 1998 yapımıydı. Broomfield, aradan geçen 20 seneye rağmen edindiği tecrübeyle hareket etmiş olabilir. Bu olgunluk ve sağlam adımlar başka şekilde açıklanamaz. Tabi bir de hikayeye canlı şahit olması da önemli bir artıdır.
Broomfield'in kendisi için de önemli bir figür Marianne. Broomfield de Marianne'e aşık olan onlarca erkekten biri. Hatta Loeonard Cohen'in ilham perisi olan ve onun yuvadan uçmasına neden olan Marianne, Nick Broomfield'i de film çekmesi için teşvik ediyor, onu cesaretlendiriyor.
Cidden ilginç ve etkileyici bir kadınmış. Şarkılara konu olmuş, insanları etkilemiş, çevresini değiştirmiş bir kadının ölümünden sonra unutulması haksızlık olurdu. Belgeselin çıkışında da Broomfield'in bu düşüncesi yatıyor.
Öte yandan. izleyici olarak Cohen'e çok fazla kızıyoruz. Oysa benim çok sevdiğim bir isimdir. Onun o 'görkemli kaybeden' imajının altında böyle bir hikaye olması ve onun sorumsuz tavrının başka bir insanda, üstelik de bir zamanlar sevdiği bir insanda yarattığı tahribatı görmek sinirlendirdi ve üzdü.
Bir de öyle bir nokta var ki... 1960'ların İdra Adası'ndaki ortama konuk olmak çok etkileyiciydi. Ütopik görülebilen bohem bir yaşantının gerçeğe dönüştüğü yıllar ve mekan. Fakat orada yer alan insanların (sadece Marianne değil) nasıl sarsıntılar yaşadığını da gördük. Bir Ege adası olarak; ister istemez filmlerin şahı Meditarrenao'yu da anımsadık. Bir de belki de İdra'nın kendisine de bir belgesel çekmek gerekir...
İzlediğimiz belgeselin fikir noktası sanırım bu iki eski sevgilinin ölüm zamanlarıydı. Birbirinden uzak geçen yılların ardından önce Marianne hayatını kaybediyor. Leonard ise dört ay sonra peşinden gidiyor. Çok kısa bir süre. 50 sene beraber yaşayan sevgililerin sıralı ölümü gibi... Bu da başka bir etkileyici nokta...
2016'daki bu kayıpların ardından işe koyuluyor ekip. 2019'da da belgesel ortaya çıkıyor.
Müthiş. Fragmanı bile heyecanlandırıyor...Son zamanlarda izlediğim en iyi işlerden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder