Elenilen bir maç sonrasında ya da "son puan durumuna ve kalan maçlara bir daha bakalım" lafıyla insan birden silkinir ve alır kağıdı kalemi eline. Sanki yeniden başlıyormuşçasına... Eski maçları izlemeyi bu yüzden seviyoruz işte. Biz o vakit neredeydik, ne yapıyorduk, "lan harbi Amokachi vardı ne oldu ona ya, Aragones ölmüş müydü?" bilinçaltı temizlikleri. Valencia'nın armasından , yarasaya, yarasa pisliğinin astıma iyi gelmesinden türlü yollara sevk edebilir insanı başı boş saatlerde.
"O golü yemese işte/o golü atsa işte" ile başlayan pişmanlıklar.
Doktorlar her sabah aç karnına bir tane nifak tohumu önerse de, arayışımız aslında toplu çamaşır makinesi çalıştırma günlerinde , "başka kirlin var mı?" arayışları gibidir.
Bize de Gonca Vuslateri'ye Bodrum'da rastlayan Selçuk Yöntem gibi bir ak-sakallı dede rastlasa ve tüm soğanlarımızı/şaraplarımızı alsa keşke. Veya sümüklü kızın "Ya semtin ya ben?" sorusuna "Sen" diye cevap verip semte veda etme işlerine girişse.
Bu dünya naylon, anlamak güç
Bırak yıkasın içimizi geçmiş
Naylon müthiş bir metafor. Kimi zaman ceset torbası, kimi zaman siyah tekel torbası, kimi zaman "1 liran var mı abe"cilerinin elindeki, bazen paravan bir şirket ya da fatura, hülle transferi, kimi zaman ödüllü sanat filmlerinde oradan oraya uçuşan anlamsız bir poşet...
Mevsim geldi, 48'e 34 plaka sezonu açıldı, naylon Bim poşetleri ve mavinin buluşması başladı, Begonvil ve a101 poşetlerinin özlemle kavuşması.
*İş bu yazı Maçkolik'ten, gelecek sezon Bodrumspor'un olası gidilebilecek yakın deplasmanları hesaplanırken yazılmıştır"
Yazar: Refet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder