Son beş yılda çekilmiş (2013) ve izlediğim en iyi filmlerden biri. Tartışmasız. Karşıma kim çıksa, onu bu filmi öneriyorum.
Son dönemin 'yakışıklı oyuncuları'nı pek sevemedim. Ryan Gosling, Bradley Cooper ve diğerleri.. Tom Hardy de onlardan biriydi ve ona da soğuktum. Fakat Locke'u izleyince ona karşı yorumlarım tamamen değişti. Sadece yakışıklı olduğu için buralarda değilmiş. Hakkını yemişiz.
Fakat bu filmin hakkını yedirmeyeceğiz. Şahane bir film, şahane bir tek kişilik oyunculuk. Zaten tek mekan filmlerine hasta olurum. Tek mekanlı bir filmde, tek bir oyuncu ve kusursuza yakın bir film. Bu tip filmlerde kurgu ne kadar sağlam olursa olsun, oyunculuk şaheseri gerekiyor. Hardy bunu sağlıyor. Zorlandığını da düşünmüyorum. Usta işi...
85 dakika; hemen hemen gerçek zamanlı bir film. BMW virali gibi başlayan efsane filmi kısaca özetlemek gerekirse, bir inşaat mühendisi olan Ivan Locke, bir gece bir karar vermek zorunda kalır ve arabasıyla sanırım Birmingham'dan Londra'ya (bundan eminim) gitmek zorunda kalır. Yol boyunca, çalışma arkadaşları ve ailesiyle telefonlaşmak zorundadır. Bu telefonlar filmin gidişatını belirler. Biz de Tom Hardy (Ivan Locke) dışında kimseyi görmeyiz, sadece telefondan gelen sesleri duyarız. Bazen telefon susar ve Locke kendisiyle (ve ölmüş babasıyla) konuşup, hesaplaşmaya çalışır. Keşke 85 değil de 150 dakika falan sürseydi.
"Binam tamamlandığında, 55 katlı olacak. 2.223.000 ton ağırlığında olacak. Binam su seviyesini değiştirecek ve graniti sıkıştıracak. 30 kilometre öteden görülebilecek. Gün batımında muhtemelen 1,5 kilometre uzunluğunda gölgesi olacak. Eğer binamın temelinin betonu doğru olmazsa... Bir santim bile kayarsa, çatlaklar oluşur. Anladın mı? Eğer çatlaklar oluşursa, zaman geçtikçe büyürler, değil mi? Ve tüm bina yıkılır. Bir hata yaparsan, küçücük bir hata yaparsan Donal, tüm dünya başının üzerine yıkılır."
Yukarıdaki paragraf metafor gibi metafordur. Filmi anlatan en iyi cümlelerden biridir. En vurucu anlardandır. Özettir.
Filmin müzikleri de şahane. Senaryo, BMW ve Hardy'nın arkasında kalması üzücü. Ama yapacak bir şey yok. Tom Hardy zaten yakışıklı bir adam, iyi de oyuncu olduğunu burada bana kanıtlamış oldu, bir de sakallı halinin ona daha çok yakıştığını belirtmeliyim.
Bir de filmin futbol ile ilişkisi var. Locke ve oğulları futbol sevdalısıdır ve o akşam tuttukları takımın kritik bir maçı vardır. Maç 3-1 sona erer ve son golü "eşek" kod adlı Caldwell atar. Çok merak ediyorum acaba hangi Caldwell bu ve gerçekten öyle bir maç var mı? Fakat Caldwell'in attığı golü oğlunun ağzından dinleriz ve o golün de aslında Locke'un o gecesine benzer bir anlama sahip olduğunu öğreniriz. Yani öyle bir golün gerçek hayatta olmaması daha yüksek ihtimal. Yine de insan merak ediyor, araştırdım ve bir şey çıkaramadım. Buna rağmen, filmin ufak da olsa futboldan yardım alması, ekstra puanlar kazanmasına neden oluyor.
Tesadüfen izlediğim bir filmden böyle tat olunca, acayip hoşuma gidiyor. Keşke uzun uzun değerlendirsek, sahne sahne, replik replik. Zor tabi... Ama şu bir gerçek, bundan sonra da defalarca izlenecek, üstüne yeni yeni notlar çıkarılacak...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder