Bu günlerde dünyada spor, hatta sosyal hayat durmuşken sık sık Corona ile ilgili postlar atacağız. Mecburuz; çünkü elimizde başka malzeme yok. Gerçi bu günler benim için oldukça verimsiz geçiyor ve blog da bundan etkileniyor. Fakat fırsat bulduğumuzda, daha doğrusu elimizi klavyeye götürecek gücü bulduğumuzda gündemimiz Corona olacak.
Bu postu da çok daha önceden yazmayı düşünmüştüm ama fırsat olmadı. Daha Türkiye'de Covid19 vakası görülmediği günlerde yazmak kafamdan geçmişti. Nereden baksan en az iki hafta öncesi. Şimdilerde ise Türkiye, dünyada en çok Covid19 vakasının görüldüğü 15 ülkeden biri oldu. Yani gündem çok değişti. Yine de biz iki hafta öncesine dönelim; zira o günler de kendimizi kandırmayı çok seviyorduk ve bu konunun üzerine eğilmezsek ileride de kendimizi kandıracağız.
Ne diyorduk o günlerde tüm toplum olarak?
"Corona bize gelmedi, çünkü biz çok temiz bir toplumuz" veya "İtalya'da el yıkama oranları çok düşük ama Türkiye'de çok yüksek, o yüzden Corona bize uğramaz" gibi söylemler o günler çok revaçtaydı. Gerçekten öyle mi?
Türkiye ile Avrupa toplumunu kıyasladığımız zaman çok temel farklılıklar karşımıza çıkar. Bunu sosyal hayatın her noktasında, hatta yaşam tarzlarında görmek mümkündür. Zaten Türkiye toplumunda yaşanan sorunlar ve çatışmalar da bize bazı farkları gösterir. Türkiye toplumu; toplumsaldır. Beraber yaşar. Bu bazen dayanışma kültürünü ortaya çıkardığı için çok övülür ama o dayanışma kültürü de 40 yılda bir ortaya çıkar. Çoğu zaman ise yani gündelik yaşamda, o beraber yaşama hali evlere, ailelere ve hatta direkt bireylere hükmeden 'başkalarını' hayatlarımıza sokar. Bunlar çok derin konular olduğu için detaya girmeye gerek yok ama temizlik alışkanlıklarımız da bu noktadan çok uzakta değil.
Türkiye'de bazı temizlik alışkanlıkları Avrupa'da yoktur. Akla ilk gelen taharet oluyor ama ondan bahsetmiyorum. Mesela ayakkabıyla eve girilmez. Evler, dükkanlar devamlı temizlenir. Askerde en önemli konulardan biri mıntıkadır. Fakat aslında tüm bunlar toplum olarak beraber yaşamamızla alakalıdır. Hayatımızda, kişisel alanlarımızda çok fazla insan vardır ve onlara 'rezil' olmak istemeyiz. Temiz olmak zorundayızdır. Temizliği sevdiğimiz için değil, temiz olmazsak ayıplanacağımız için temizleniriz. Esas derdimiz temiz olmak değil, insanların bizi temiz olduğumuzu sanmasıdır.
Mesela çok bahsedilen bu el yıkama mevzusu bile bir örnektir. Çok temiz tuttuğumuz evlerimizde aslında elimizi çok fazla yıkamayız. Bazen tembellik yaparız; çünkü kimse bizi görmez. Gittiğimiz lokantanın, barın tuvaletinde tanımadığımız biri varsa veya ortam boşsa tuvaletten çok rahat el yıkamadan çıkarız (bu arada kapıyı tutmamaya özen gösteren de çoktur) ama mesela iş yerinde, okulda veya arkadaşlarımızla girdiğimiz AVM tuvaletlerinde elimizi yıkamadan çıkmayız. Önemli olan ellerin temizliği değil, bizi tanıyan insanların elimizi temizlediğimizi görüp görmemesidir. Zaten el yıkama konusunda hassas bir toplum olsaydık, son iki haftada ana haber bültenlerinde bile "Eller nasıl yıkanır?" temalı videolar dönmez, profesörlere bu konu hakkında soru sormazdık. Yani daha bilinçli olurduk. Askere gidenler bilir, orada bile 20 yaşındaki gençlere ellerin nasıl yıkanacağını anlatan görseller vardır. Diş fırçlama konusuna girmiyorum bile. Yani el yıkamayı bilmediğimiz, Covid19 ülkeye girdikten sonra iyice ortaya çıkmış oldu.
Kalabalığın o baskısı önemlidir ama. Onu atlamamak lazım. O baskı sayesinde evlerimizi temiz tutarız. Mesela ertesi sabaha bulaşık kalmaz. Evin salonu devamlı topludur. Çünkü her an misafir gelebilir! Yani biz rahatsız olduğumuz için değil, baskın yeme korkusudur. Eve gündelikçi çağıran bile, bir gün öncesinde gündelikçiye rezil olmamak adına önden bir temizlik yapar. Diğer yandan toplumda daha pis oldukları düşünülen ve gerçekten de bu standartın altına düşen gruplar vardır. Mesela öğrenciler ve az arkadaşı olan bekarlar. Çünkü onların evine çok kimse gelmez. Gelen de kendileri gibi öğrenci veya bekardır. O nedenle gelen, halden anlar. O nedenle evi temiz tutmak gibi bir dert öncelik değildir.
Tabi burada verdiğimiz örnekler, biraz düzene giriyor. Yani hijyenden çok tertipli olma hali diyebiliriz. Ama zaten hijyen sınavı da sokakta verilir. Çünkü pislik sokaktadır. Evde ne kadar kirleneceksin de hijyen sıkıntısı yaşayacaksın?
Zaten bu Corona çıktığında ortaya atılan temizlik efsanelerinin safsata olmasının nedeni de buydu. İnsanlar hijyene dikkat etmediği için hastalanıyorsa bunun sebebi ev temizliği değil sokaktır. Sokaktaki yaşam tarzıdır. Maalesef bizim en pis olduğumuz nokta da orasıdır.
Evet kimse eve ayakkabıyla girmiyor burada ama herkes sokakta çöpünü yere atıyor. Sokaklar izmarit dolu mesela. Ya da otobüste, metrobüste yenilmiş içilmiş paketler şişeler, gün boyunca İstanbul turu atıyor. Binlerce kişi o otobüse biniyor ve o pislikle temas ediyor.
Evet herkes taharet alıyor ama herkes sokağa tükürüyor. Sokaklar balgam dolu. Arkasını temizleyen, önden boşaltıyor! Hadi tükürüğü geçtim, sokağa sıçan bile görüyoruz.
Veya evet herkes dükkanını temizliyor, hatta sırf o temizlik için mesaisine bir saat erken başlıyor ama dükkanı temizlerken kullandığı suyu (artık pisleşmiş suyu) sokağın ortasına döküyor.
Aslında son günlerde iyice kafamıza sokulan konuya değinmeye gerek yok ama yine yazalım. Hapşırırken, öksürürken elini kapatan yok. Özellikle kalabalık şehirlerde üstünüze hapşıran biri denk gelebilir. Hadi bu her zaman olmuyor belki ama mesela yüzünüze sigara üfleyen biri muhakkak denk geliyordur. Bu da kişisel alanların ne kadar dar olduğunun bir göstergesidir. Zaten hastalık bulaşması da, başka virüslerle, bakterilerle muhattap olmak da en çok bu noktalarda yaşanıyor.
Aslında toplum-birey çatışmasını temizlik olgusu üzerinden anlatan en iyi örnekler arabalardır. Biraz tozlanmış bir arabaya hemen mahalleden birileri "Beni yıka" yazar. Tozlu arabaya kimsenin tahammülü yoktur. Belki de arabasına bu not düşülmesin diye çoğunluk bu konuda çok titiz davranır. Fakat o temizlenmiş arabaların camlarından yollara çöpler atılır. Arabanın içinde bir çöp torbası bulundurmak kimsenin aklına gelmez. Arabada çöp birikmez; ne olur ne olmaz ansızın biri biner rezil olmamak gerek! O yüzden sal camdan aşağıya...
Tabi dünyayı esir altına alan Corona salgınını toplumsal farklara indirmek büyük yanlış olur. Fakat zamanında bu hataya düşüldü. Türkiye, virüsten etkilenmedikçe bunu tarihi ve toplumsal bir zafere dönüştürmek için türlü bahaneler ürettik. Belki biraz şanslıydık, belki de güçlü önlemler alındı. Fakat temizlik konusunda kendimizi biraz fazla kandırdık.
Avrupa konusunda çok hakim değilim ama bazı kişisel gözlemlerim var. Orada ev hayatının bizimki kadar temiz ve düzenli olmadığını dizilerden ve filmlerden görüyoruz. Çünkü 'yeterli' derece temizlik onlar için geçerli oluyor. Dışarıdan denetleyen, didikleyen, beğenilmediği zaman dedikodusunu yapanlar olmuyor.
Fakat sokakta durum daha farklı. O kısmı gözlemle imkanımız oldu. Tabi ki "Bal dök yala" konumundan bahsedemeyiz ama buradan daha farklı olduğunu da kabul etmek zorundayız. Biraz bireysel yaşamın getirdiği alışkanlıklar, biraz kurallar, biraz da kuralları denetleyebilen mekanizmalar sayesinde ortak alanlar çok daha temiz tutulabiliyor. Tabi bu temizlik seviyesi de onları Corona'dan koruyamadı ama herhalde başka hastalıklardan koruyabilmiştir. Sadece İtalya'da Covid19 yüzünden ölenlerin sayısına şaşırırken bir kez daha öğrendiğimiz yaş ortalaması bize bir şeyler anlatıyor olabilir...