Galatasaraylılar 4'e ayrılıyor;
Avrupa'da yaşayanlar,
Anadolu'da yaşayanlar,
İstanbul'un Avrupa yakasında yaşayanlar,
Kadıköy'de yaşayanlar.
Yaşayanların yerine yetişenler de yazabiliriz.
Bir ayrıştırma değil. "Herkes herkesten daha çok..."
Herkesin Galatasaraylılığı daha farklı, daha değişik. Hangisi daha iyi, daha kötü bilinmez. Ama şu var ki, bizim yani Kadıköy'de oturanların hayalleri, hedefleri, gerçekleri, istekleri, korkuları daha farklı. Bunun adına istersen vizyonsuzluk de...
Konuşuyoruz, tartışıyoruz. Mesela bugün tesadüfen çok sevdiğim Atahan'ı gördüm. Diyalog aynen şöyle, ilk başlayan benim,
- Abi nasılsın, çok kötü oldum ben
- Ben de, çok koydu bana
- Olacak iş değil
- Bakalım ne olacak
- Ne yaptın maçtan sonra
- (Sargılı elini gösteriyor)
- Ne yaptın abi, o kadar mı sinirlendin
- Burak'ın pozisyonunda çok sinirlendim
-???
İkimizin de ayrı maçlardan bahsettiğini o anda anladım. Kuyt'un golünden sonra geçen 24 saatte yüzümde 4 tane sivilce çıktı, ki çok sivilce çıkaran bir bünyem yoktur. Buna benzer bir şeyi en son askerde olduğum Sevilla maçında yaşamıştım. Penaltılar bittikten sonra söylemesi ayıp ama kusmuştum.
Kadıköy'de yaşıyorsan, bazen uyandığın zaman sarı-kırmızı'dan önce sarı-lacivert görüyorsun. Üstelik ortada kazanılmış bir kupa-maç olmasa da. Bir de olduğunu düşün.
Şöyle bir örnek vereyim. Hepiniz 2006 şampiyonluğuna çok sevindiniz. Benden daha çok sevindiniz belki de. Kutlamalar yaptınız o gece. İçkiler içtiniz, kornalar çaldınız. Gece eve dönüp maç özetlerini izleyip hayatınızın en rahat uykusuna yattınız. Ben ve benim gibiler için ise şöyle oldu;
Stada giderken üzerimde forma gören Fenerbahçeliler laf attı. Başka zaman olsa itişme, kakışma tatsız hadiseler olurdu belki ama o gün olmadı. Çünkü hepsi şampiyon olacaklarına kesin gözüyle baktıkları için taşak geçmeyi uygun görüp "Hala maça gidiyorlar" deyip gülüyorlardı. Stada geldim. Şampiyon olduk. Kutladık, eğlendik, Florya'ya gittik, Florya'da eğlendik, şükrettik, ağladık, sonra mahalleye geri döndük. Eve girene kadar iki sokaktan geçtim. Gece 4 falandı. Sokakta, her köşe başında ağlayan Fenerliler vardı. Apartmanın önünde bile vardı. O an şampiyonluğu unutup "Allah bunu bana yaşatmasın" dedim. Şükürler olsun yaşamadım.
Mesela şimdi bazı arkadaşlar (onlar kendilerini biliyor) diyor ki; "Fenerbahçe UEFA'da finale çıksın, finalde kaybetsin, en çok onu istiyorum" Fenerbahçe'yi, Fenerbahçeliyi bilmedikleri, tanımadıkları buradan belli. Tamam, herkes Kadıköy'de oturacak diye bir kaide yok ama keşke bari en azında benim gibi biraz FB TV izleselerdi. Adamlar son 7 sezonda 3 kez son maçta şampiyonluk kaybetti. Kupa finallerini saymıyorum bile. UEFA Finali'nde yenilmek emin ol onlara çok koymaz. Ama final oynadıkları hafta, İstanbul'da, hatta Kadıköy'de oluşacak ortam o kadar kıskandıracak ki, 13 sene önce kazandığın daha büyük başarı bile seni o anda kurtaramayacak.
Fenerbahçeliler, Amsterdam için uçak bileti alırken, sen burada kalacaksın. Mesela öyle bir an olursa, "Biz Schalke ile oynuyoruz, Beşiktaşlılar Kuzey-Güney izliyor" diyenleri düşün. Bu sefer Kuzey-Güney izleyen durumuna sen düşeceksin. Neyse ki bu sene Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadık, 1 sene erken bile oynasak sıkıntı olurdu.
Bir arkadaşım bugün telefonda, "Karamsar olmak için çok acele ettin, hele bir finale çıksınlar" dedi. Açıkçası finale çıktıkları andan sonra karamsar olmanın da hiçbir anlamı yok. Adamlar final heyecanını yaşıyor. İş görüşmesine giderken bile "Ama netice ne olursa olsun, siz benim gönlümde hep kazandınız" videolarını izleyen adamlarız.
Fazla uzadı. Fenerbahçe'nin Avrupa'da başarılı olma ihtimali bu kadar yazı yazdırmamalıydı aslında. Ama yazıldı. Neden? Yine 2006'ya dönelim. Veya 2008'e, 2002'ye. Eski zamanlarda kazandığımız her başarıya. Bütün o başarıların öncesinde küçümsenen taraf bizdik. Kasımlar sizin Mayıslar bizim derken, bunu motto olarak belirlerken, bahsedilen "Kasımlar" aslında kupa değildi. Kasımda kupa almıyor kimse. Kasımda onlar konuşur, biz susardık, konuşmak için mayısı beklerdik, mayısta konuşurduk. Mayısta konuşan 3 ay aralıksız konuşur. Bunu bilirdik. Bu sene unuttuk.
Kesin şampiyonuz, lig cepte vs gibi cümleleri bile takıma güven çatısı altında anlayışla karşılayabilirim ama "Haşortman Aykut", "Alex'i de yolladılar ehehe" tarzı rakibi küçümseyici yaklaşımlar çoğu zaman futbolda cezasını bulmuştur. Bunun korkusunu son 1.5 aya girerken daha çok hissediyorum. Sonuçta karşındaki takım Fenerbahçe. Fenerbahçe ve Galatasaray şakaya gelecek takımlar değil. Yazının başına bağlarsak; bunu en iyi bilen, yaşayan taraftarlar Kadıköy'dedir. Belki bir de İstanbul'un tribün ve futbol kültürüyle yoğrulmuş bir kaç semtinde daha....