Her küçük çocuk önce golcüleri sever. Gol atana duyulan sevgi ya bir ömür boyu sürer, ya da zamanla diğer mevkilere kayar. Ben de açık oyuncularını daha çok severim. Mahallede hep kanatta oynatırlardı beni. Ama ilk sevdamız forvetlerle başladı.
Bizim yaş grubundaki Fenerbahçeliler’in ilk sevgilileri belliydi. Aykut, Rıdvan güzel ikilidir. Beşiktaşlılar daha zengindir. Metin-Ali-Feyyaz yıllarca oynamıştır. Seç istediğini. Biz ise kim gönül koydukysak çekti gitti. Kızlara güvenmeyişimizin bundandır belki de.
Muhakkak Hakan Şükür bir numaradır. 1992-93 sezonu başında geldi. Ben çocuktum o gençti. Beraber büyüdük. İlk aldığım forma aynı sene içerisinde 9 numaradır. Fakat futbol sevgisi daha önce başlıyor. Haliyle Hakan belki büyük sevgiye nail oldu ama ilk değildi.
İlk Tanju ile başlıyordu her şey. Değerini bilemedi o sevginin. 1991 yılında Polonya’dan Maradona tipli bir adam geldi. Gol atan, hızlı, tarz sahibi bir adam. Adı bile bir başkaydı. Söylerken gaza geliridi adam. Roman Kosecki.
1990 yılının sonları, 1991 yılının başları, 1990-91 sezonunun ortası. Galatasaray Mustafa Denizli yönetiminde ligde lider. Puan farkı 5. Kadro çok kaliteli. 3 sene önce yarı final oynayan kadro ile 2 sezon sonra Şampiyonlar Ligi’ne kalacak kadronun ortalamasıdır. Kaptan Cüneyt Tanman son sezonunda şampiyonluk yaşamak istiyor. Bülent Korkmaz ondan bir şeyler kapan genç stoper. Kalede Hayrettin Demirbaş, Zoran Simoviç’ten bayrağı devralmış, kalıcı olmak istiyor. Almancı futbolcular Erhan Önal, Erdal Keser, Uğur Tütüneker farklarını belli ediyor. İleri hatta Fenerbahçe’den gelen Hasan Vezir, Fenerbahçe’ye gidecek Tanju Çolak. Cevat Prekazi son demlerinde. Yanında Romanya ekolünün ilk temsilcisi Rotariu. Tugay Kerimoğlu için laf gerekmez. Rambo Yusuf, bıyıklı İsmail, dinamo Muhammed kadroda olmazsa olmazlardan. Mustafa Yücedağ, Tayfun Hut, Taner Alpak Florya günleri kısa olanlardan.
Sözün özü kadro güzel, takım iyi. Puan durumu da bunu gösteriyor. Ligin ilk yarısında tek mağlubiyet Trabzonspor’dan Trabzon’da. Beşiktaş’tan 1 puan, Fenerbahçe’den 3 puan arka arkaya iki maçta alınıyor. Herşey güllük gülistanlık. Ve o günlerde İstanbul’a bir adam geliyor. Roman Kosecki.
Mustafa Denizli’nin Polonyalı futbolcu sevdasının ilk ürünü( diğeri Kaan Dobra). 25 yaşında, genç, uzun saçlı, garip bakışlı, farklı bir tip. Zaten Yugoslav futbolculara ve onların garipliklerine alışık olan Türk futbolseveri pek yadırgamadı onu. Büyük ilgi ve sevgiye sahip oldu. Fenerbahçe ile onu almak için yarışa girilmişti. Ve belki de ilk defa Galatasaray bu transfer yarışlarından daha fazla para ödeyerek galip çıktı. 6 milyara tekabül eder ona harcanan para. İlk maçını aralık ayının son günlerinde kupada Konyaspor’a karşı oynadı. Galatasaray 1-0 yenip üst tura yükseldi. Sorun yok. Lige verilen arayla takıma olan uyumu daha da artacaktır beklentisine giriliyor. Ve ocak ayının son günlerinde lig başladı.
5 puan öndeki Galatasaray önce Boluspor’a Bolu’da kaybetti, sonra Zeytinburnuspor ile berabere kaldı. İki maçta 5 puan kaybetme geleneği o yıllarda da var yani. Beşiktaş iki maçında da 3 atınca fark kapanıyor hatta Beşiktaş öne geçti. Galatasaray’ın puan kayıpları ise devam etti. Bağıra bağıra şampiyonluk gidiyordu. Kosecki sevgisi ise gittikçe artıyordu. Büyük maçların büyük topçusuydu. Çıktığı ilk derbide Türkiye Kupası’nda Beşiktaş’a karşı oynadı, Roman yazdı. İkinci derbide yine Beşiktaş’a karşı oynadı ama bu sefer lig maçıydı. Tarihi fark olabilecek maç, şampiyonluğu getirecek maç Mustafa Denizli’nin yardımıyla gidiverdi. Bir hafta sonra 3.derbisine çıktı Kosa. Derbilerin derbisine. Ayrıntılar gelecek birazdan, biz lige dönelim.
Ocak ayında başlayan ikinci yarının ilk galibiyeti mart ayında Trabzonspor maçında geldi. Sözün özü 5 puan önde başlanan ikinci yarıya rağmen sezon sonunda 5 puan geride kalınmıştı. Suçlu az çok belliydi. Takım ahengini bozan, aldığı yüksek ücretle takım içindeki dengeleri bozan, disiplinsiz hareketleri ile tepki çeken Kosecki. O nedenle sezon sonunda Tanju Çolak Fenerbahçe yolunu tutu(!). Yine de sezon kupayla kapatılmış ve bir sonraki sene zorlu bir Kupa Galipleri Kupası ve lig maratonu bekliyordu. Bunun için Kosecki önem arz ediyordu. Ayriyeten yöneticiler ne kadar sevmese de tribünler tabir-i caizse bayılıyordu Kosa’ya. Tanju’dan sonra Kosa’yı elden çıkarmak intihar gibi bir şey olurdu. Üstelik daha 6 olmuştu geleli, aylığı 1 milyara denk gelirdi. Bu Galatasaray yönetimine Divan Kurulu’nda “abi”lerden fırça yemek olarak geri dönerdi. Hiç riske girmeye gerek yoktu. Kosa devam edecekti.
Yukardaki paragrafın hiçbiri 6-7 yaşındaki çocuğun kafasına girmez. Televizyona bakıyorsun ve Kosecki’nin gol attığını görüyorsun, demek ki diğerleri görevini yapmıyordu. Geri kalan laflar hiç önemli değildi. Medyanın veya yöneticilerin tavrı çok da tın, zaten ne kadar gazete okuyacağız ki. Serhat Ulueren zihniyeti de yoktu ekranlarda. Tek kanal Trt. Etkilenmiyorduk tabi bu tip şeylerden.. Peki yedi yaşında çocuğun böyle düşünmesi normal ama ya yaşı büyüklerin? Kosecki tribün tarafından sevilen bir topçu oldu. Nedensiz, anlamsız. Ali Desidero için söylenen “şeytan tüyü var bu hınzırın” lafı ona yazılmış resmen. Tabi bir de her Galatasaraylı için derbilerde ve de Fener’e gol atmak kalpleri fethetmek ile eş anlamlıydı.
Sezonun bitmesine 3 maç kala oynanan Fenerbahçe derbisine ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Mayıs ayında, bahar kokan bir havada Sami Yen’de iki takım karşılaştı. Fenerbahçe ligde lider Beşiktaş’tan 20 puan fark yemiş havluyu atmış vaziyette. Galatasaray ise inadım inat diyor Fenerbahçe’yi yenip bir önceki hafta 2-0dan 3-2 kaybedilen Beşiktaş maçını telafi etmek istiyor(18 sene geçmesine rağmen telafisi zordur ya neyse). Fark çok da olsa 1987 baharı akıllardaydı. Ki ben hatırlamadığım 196-87 sezonunu o zamanlarda öğrendim. Şampiyonluktan ümidin kesildiği derbiden sonra bir hafta boyunca Beşiktaş-Denizli maçı anlatıldı aile arasında. Neyse derbiye dönelim. Maçın ilk yarısının bitmesine az bir süre kala Kosa golü attı. 1-0 öne geçildi. Ardından ikinci yarı goller geldi. Maç 4-1 bitti. Bu maç önemli bir maçtır ayrı bir yazı konusudur. Ama Kosa için önemlidir. Kosa 6 ay içinde hem Beşiktaş’a hem Fenerbahçe’ye atmıştır. Şampiyonluk gidince onun takıma katılması sebep olarak gösterildi ama bunu tribünlere anlatamazdınız. Zaten anlaşılır bir bahane de değildir. Umutlar 92 baharına devretti.
1991-92 sezonu başladı. İlk maç Sarıyer’e karşı kazanıldı. İkinci maçta Kosa tek gol attı Ankaragücü devrildi. Üçüncü maçta Gençlerbirliği maçı sessiz geçti keza akıllar 3 gün sonra deplasmanda oynanacak olan FC Stahl maçındaydı. O maçta 1-0 yenik duruma düşen takımı ilk yarının son dakikasında attığı golle soyunma odasına beraberlikle yollayan Kosa oluyordu. Debilerden sonra Avrupa Kupası defterini de açmıştı Polonyalı. Konyaspor maçıyla lige dönen Galatasaray 1-0 geriye düştüğü maçta , maçın bitimine 7 dakika kala Kosa’nın golüyle 3 puana uzandı. Ekim ayında oynanan Avrupa Kupası rövanşında Kosa yine bir tane yazdı Galatasaray güle oynaya 3-0la tur atladı. Herşey çok güzel gidiyordu, Kosa süperdi. Takım zamanla daha iyi olacaktı. Hakim görüş buydu. Bu görüş beklenen maçtan önceki görüştü.
Galatasaray vs Fenerbahçe. Roman vs Tanju. Tanju’nun Sami Yen’e Fener formasıyla geldiği ilk maç. Taraftar rahat ve tedirgin. Tedirginlik Tanju’nun gol ihtimalinden dolayı, rahatlık Kosa’nın varlığından dolayı. Bu arada Avrupa’dan turla dönen Galatasaray’ın hemen akabinde oynadığı Fenerbahçe maçları geleneğini göz ardı etmeyelim. Galatasaray ileri üçlüsü iki farklı dönemin kahramanları Arif Erdem ve Cevat Prekazi ile araya sıkışmış Kosecki’den oluşuyordu. Fenerbahçe ise Tanju-Gerson-Aykut. Fazla hatırlatamaylım o kara günü. Tanju 2 gol attı. Fenerbahçe 2-0 yendi. Galatasaray ligdeki ilk mağlubiyetini çoğu sezon da olduğu gibi yine Fenerbahçe’den aldı.
Bu maçtan sonra Kosa uzun süre sessiz kaldı. Ligde 6 maç gol atamadı. Avrupa’da Banik Ostrava maçlarında etkisiz kaldı. Yine tartışılmaya başlanıyordu. Ligin ilk yarısını Boluspor’a ve Bursaspor’a birer gol atarak tamamladı. Galatasaray ise Beşiktaş’ın 6 puan, Fenerbahçe’nin 2 puan gerisinde 3.sırada.
İkinci yarıya Sarıyer mağlubiyetiyle başlamak tepkilerin dinmemesine neden oldu. Artık tamam mı devam mı periyoduna girilirken sahneye Kosa çıktı. Ankaragücü’ne bir tane attı. Gençlerbirliği maçında 2 tane attı. Bir sonraki hafta Altay’a 3 tane attı. İki maçın arasında Bremen’de Bülend Karpat eşliğinde onun Werder Bremen’i yıkan golüne tanıklık ettik.
İstanbul’da kara yenilen, Bremen’e elenen Galatasaray’ı lige tutan 3 gün sonra yine Kosa oldu. Samsun’a attı bu sefer. Ama fark bir türlü kapanmıyordu. Beşiktaş’ın 48 maçlık yenilmezlik serisinin başladığı ve devam ettiği yıllar. Son dakikada yenilen golle Gaziantepspor’a yenilince her şey değişti.
Bir hafta sonra Kosa Trabzonspor’a 2 gol attı. Bu maçı çok net hatırlıyorum. Kosecki’ye gerçek anlamda bağlanmıştım. Bremen ve Fenerbahçe maçlarından sonra ben de en çok yer eden maç. O yıllarda haftanın golü yarışması vardı maçları veren kanalda, bir golü seçilmişti. Hiç üşenmemiş ona oy vermiştim. Sonuç ne oldu hatırlamıyorum. Tek hatırladığım 5 dakikadan fazla bir süre bant kaydı olarak Bülend Karpat’ın sesine maruz kalmıştım. Daha 7 yaşındaydım ama Kosecki için değerdi.
Şampiyonluk treni kaçtıktan sonra rakip yine Fenerbahçe’ydi. Erteleme maçında karşılaştı iki takım. Yıllar sonra yine bir erteleme maçında 6 yiyecek olan Galatasaray o gün 5 taneyi gördü kalesinde. 5 golden daha çok üzen ve sinirlendiren Tanju’nun 3 gol atması ve Kosa’nın gol atmayı bırak kırmızı kartı görmesiydi.
Kosa’nın son maçı Bakırköyspor maçıydı. 8 sene sonra aynı gün uefa kupası kazanacaktık. O gün, 17 Mayıs 1992’de Kosa son maçına çıktı. Bakırköy'e 2 tane attı. O iki tane attı gitti. Aynı maçta 2 tane Okan Buruk attı. Yeni prens bulunmuştu. Bu maçtan 3 gün sonra Bursaspor Fenerbahçe’yi 3-1 yendi Başbakanlık Kupası maçında. Maç öncesi yeşil-beyazlı formalardan 9 numaralı olanını giyen uzun boylu çocuk spikerin “seneye hangi takımda oynayacaksın” sorusuna “çok cazip teklifler var ama ben en çok Galatasaray’da oynamak istiyorum” diyecekti. Kosa giderken kral geliyordu. 8 sene sonra kadroda olacak olanlar; prens,kral,imparator. Ama Kosa’nın gönüllerdeki yeri de ayrıydı:
Kosecki Kosecki
bitmez ona taraftarın sevgisi
ne Yalman ne Adnan
bizde yokuz Kosecki sen olmadan