Çok değişken bir sezonun, çok değişken bir günü olarak hatırlayacağız yıllar sonra
25 Nisan 2010 gününü. Sezon başında Fenerbahçe ile puan puana hatta puan rekoruyla gideriz diye düşünen bizler, nisan ayına geldiğimizde çok yanıldığımız anladık.
Biz lider olduk,
Fenerbahçe geriye düştü, saçma sapan puanlar kaybedildi, Fenerbahçe 8'de 8 yaptı sonra 14-15 haftada sadece 20 puan topladı,
Galatasaray maç yapmadığı hafta lider oldu, devre arasında şampiyon oldu, şimdi 3 hafta kala sezonu noktaladı. Araya
Beşiktaş mı girer yoksa
Trabzonspor mu diye düşünürken bir baktık
Bursaspor almış başını ilerlemiş. Son 7 haftada sadece 3 deplasmanı var , onlar da İstanbul'da Ankara'da, maç kaybetmezler derken, her deplasmanda puan kaybedip liderliği bıraktılar. Böyle garip bir sezon, bu kadar çok gidip-gelen bir sezona böyle acayip bir gün yaşanırdı. Maçları aynı saatte başlatmayıp bize
75 dakika hayal kurduran TFF'nin ve LİG TV'nin de alacağı olsun.
Neye kandım bilmiyorum ama dün sabahtan beri aklıma
14 Mayıs 2006 geldi. 50 senede bir olabilecek bir olayın bir daha olmayacağını bilmeme rağmen.
Denizlispor küme düşünce,
Mustafa Keçeli Sami Yen'e gelince, Fenerbahçe'nin başında
Daum olunca, hava güneşli olunca insan ister istemez düşünüyor. Sonuçta
Bekir 76.dakikada golü atınca Bursaspor maçı bir anda başka bir maç haline geldi. Bu sezon gibi, koca bir gün de defalarca değişikliğe uğradı.
Maç hakkında yazmadan önce şunu yazalım. Maçlar , sadece son haftalarda değil, aynı saatte başlasın ve gündüz oynansın. Çok zor birşey değil. İtalyan, İngiliz, İspanyol, Alman bunu yapıyor. Hani futbolun elit tabakası, patronları ota boka
"ama Avrupa'da bu yok ama Avrupa'da bu böyle " derler ya, Avrupa'da bu böyle işte. Örnek alacaksak, bir kere de böyle bir şeyi örnek alalım. İngiltere'de yerel saatte 12.45'te maç başlıyor.
Hafta boyunca "
Galatasaray yatacak" diyerek sağda solda duyurular yapanları tebrik ediyorum. Bu skor onlara kapak olsun demiyorum, çünkü zaten Galatasaray çıkıp oynayacaktı., onlar da biliyordu Ama bu psikojik oyunu çok iyi oynadıkları bir gerçek. Ciddi anlamda tebrik ediyorum. Bursaspor ile oynanan sıradan bir maçı Galatasaray için sezonun en önemli maçı haline soktular.
Bir de bazı Galatasaraylılar var. Ciddi ciddi takımının yenilmesini isteyen taraftarlar. Bunlara en iyi cevabı
Jesus Almeyda verdi zaten. Bir de şunu anlamıyorum.
Bursaspor'a niye biz yenilelim. Bursaspor bizim için dost değil düşman değil. Bugün
Bursaspor'a yenilsin isteyenler bundan sonra ne
Lugano'ya ne
Bilica'ya, ne
Emre Belözoğlu'na laf edebilir. Bursaspor'un kendi dost-kardeş takımı var ve onlar bile yenilmemiş kendi evlerinde Bursaspor'a, biz niye yenilelim.
Bir de maçtan önce yaşanan polis saldırısı var. O dakikalarda ben orada bulunmuyordum ama orada olabilirdik de. Bir iki cümle yazmamız gerek. Galatasaray taraftarı polisten çok fazla çekiyor. Polis renk ayırmaz. Geçen sene sanırım yine bir Bursaspor maçı öncesi aynısı, hatta daha saçması Beşiktaş taraftarına denk gelmişti. Ama şu da bir gerçek, bu olaylar üzerine
Galatasaray yönetiminin birşey yapması lazım. Gerçi dün joplanan insanların bulunduğu tribün daha önce pankartlar da açmıştı.
Maça gelelim artık. Numaralı'nın arkasındaki güneş ilk 15 dakika gözümüzü alıp bize güneş gözlükleriyle maçlara gelen İtalyan taraftarları hatırlattı. Bu dakikalarda takım iyi oynayınca iyice hayrete düştük. Takım bu sezon defalarca güzel oynadı ama şampiyonluk yarışındaki rakiplere karşı değildi. Karşımızda lig lideri var. Burada hakkını vermek lazım. Geçen sene hemen hemen bu zamanlarda
Sivasspor ile oynamıştık (Arada 3 hafta fark var). Sivasspor ne tribününü doldurabilmiş ne de kendi ceza sahasından çıkabilmişti. O Sivasspor'un bizim 5.bitirdiğimiz bir sezonda şampiyonluk yarışı yapmış olması içimi acıtmıştı. Bugünkü Bursaspor Sivasspor'dan daha iyi. İlk yarıda bekleneni veremediklerini söylemek lazım. Belki heyecandan belki bizim istekli başlamamızdan. İkinci yarı daha kendine güvenen bir futbol ortaya koydular.
Volkan Şen, geçen sezon Sami Yen'de 2-1 yendiğimiz maçta çok daha iyi oynamıştı.
Sercan ise o son vuruş yetersizliğiyle çok çile çeker, çok çile çektirir.
Ozan İpek sağ ayağını geliştirmeli. Bursaspor'un en zayıf halkası ise sanırım bizim en sevdiğimiz Bursasporlu;
Mustafa Keçeli.
Galatasaray için bu maç ve bundan sonraki maçlar artık önümüzdeki sezonun hazırlık maçları tadında. Yabancılar hala muallak. Baros ve Neill dışında kimin ne olacağı belli değil. Mehmet Topal'ın her hatası fiyatını düşürecek diye korkuyorum. Savunma kurgusu, tandem ve bekler nasıl olacak, bilmiyoruz, bekliyoruz. Caner'in kalmasını istemiyorum ama kimin geleceğine de cevap veremiyorum. Orta sahaya illa ki biri Afrikalı olmak üzere en az 2 futbolcu lazım. Forvet'e Baros'u yedekleyecek birileri lazım. Çok şey lazım. Bakalım neler olacak.
Geçen sene
Sivasspor maçında oynadığımız güzel futbolla sezonu noktalayınca, seneye herşey farklı olur demiştik. Yine güzel bir futbolla bitiryoruz. Bu da bizi yanlış düşüncelere sevk edebilir.
Güzel maç oldu. Keyifli maç oldu. Şu maç nasıl golsüz geçer anlamak mümkün değil.
Bünyamin Gezer maçı berabere bitirmek mi istedi bilmiyorum ama artık yeter. Böyle hakemler artık maç yönetmesin. Şov yapan, trip yapan, öne çıkmaya çalışan, artist hakemler istemiyorum. Nasıl ki taraftarın futbolcu için "
kötü oynasın ama kötü mücadele etmesin" isteği varsa, ben de artık
"kötü hakem olsun ama kötü niyetli hakem artık olmasın" istiyorum.
Bünyamin Gezer'in kötü niyetli olduğunu düşünüyorum. Bunun en büyük kanıtı da
Zapo'ya gösterdiği kırmızı karttır. Harika giden bir maçı, artık öne çıkamama korkusundan mıdır, katletmeye çalıuştı. Maçın temposunu, kalitesini düşürdü. Hepsinden öte, tribündeki insanın aldığı keyfi azaltı.
Nedir bu marka değeri safsatası? İnsanların güzel futbol izleyip keyif alması ve bu orantıda para harcaması değil mi? Bilet alması, decoder alması değil midir? Hepsi için gerekli olan güzel futbol değil midir? Lig Tv seneye decoder satmak istiyorsa bu maçın 70 dakikasını bütün yaz vermeli, insanları cezbetmeli. Ama ne oluyor? Bir tane hakem çıkıyor maçın içine ediyor. Sen de TFF olarak bu hakemlere maç verebiliyorsun. Sahadaki oyunun hiçbir inandırıcılığı kalmıyor. Adam kendi çalıyor kendi oynuyor. Ondan sonra da insanlar niye maça gelmiyor niye decoder almıyor diye ağlıyorsun.
Aslında bir tribün birliği olsa ve ortak kararlar alınsa.... Bundan sonrası ütopyaya girer, başlamadan bitirelim.
Son paragrafta, futbol sevgisinin temelinde güzel maç izlemek, güzel zaman geçirmek yatıyor. Bunu belirtmek lazım. Dün maçın son dakikalarında herkes birilerine taşıyordu. Kimi hakeme, kimi Bursaspor'a, kimi Fenerbahçe'ye, kimi Ankaragücü'ne, kimi Aziz Yıldırım'a, kimi Sabri'ye, Jo'ya. Koltuklara tekme atanlar, önündeki cama vuranlar vs. Tam bu anda benden 10-15 yaş büyük bir abi yanıma geldi ve
"çok güzel maç oldu, uzun zamandır böyle maç izlememiştim" dedi. Olay biraz bu. Umarım futbola sadece bu pencereden bakabildiğim günler gelecektir.
Bu arada,
Sabri nasıl kornere attı abi onu?